Doç. Dr. Murat Kayacan
A‘râf suresi bağlamında Hz. Nûh kıssasındaki mesajlar -1-
Kur'an’ın Mekki ve Medeni surelerinde yer alan Nûh kıssasına dair A‘râf suresinin[1] altı ayetinin (el-A‘râf 7/59-64) ilk üçü hakkındaki bu yazıda şu soruların yanıtları aranacaktır: “Hz. Nûh’un kavmine gönderilmesinin anlamı nedir? O, tebliğinde hangi konuları gündeme getirmektedir? Toplumun ileri gelenleri ona hangi tezle karşı çıkmıştır? Hz. Nûh’un onların tezlerine yanıtı ne olmuştur?” Amaç, kıssaya dair üç ayetten günümüze dönük mesajları tespit etmektir. Ön bulgulara göre Hz. Nûh’un mesajı, tebliğini kime uluştırabilmişse onların hepsine açıktır; döneminin ileri gelenleri, hak ile batılı birbirine karıştırmıştır; Hz. Nûh, mesajını verirken gönüllere hitap etmeye özen göstermiş ve inkârcıların itirazlarına uygun bir şekilde yanıt vermiştir.
Hz. Nûh, içinde yaşadığı toplumun dünyada ve ahirette mutlu olması için çabalamış ve onların gönüllerine hitap etmek için “Ey kavmim!” hitabını kullanmıştır: “Biz Nûh'u kavmine gönderdik. O da ‘Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.’ dedi.” (el-A‘râf 7/59). Kavim, bir yere yerleşmiş olan insan topluluğu demektir. Dolayısıyla Hz. Nûh’un yaşadığı dönemde ulaşabildiği herkes, onun kavmi ve tebliğinin muhatabıydı. Zaten bir peygamberin sadece “günümüzdeki anlamıyla kavmine” dini anlatması, başka bir yerden gelen kimseler olduğunda veya kendisi başka bir yere gittiğinde dini öğrenmek isteyenlere, “Kusura bakmayınız! Ben sadece kendi kavmime anlatmakla sorumluyum. Size tevhidi, ahireti vs. anlatamam.” demesi söz konusu olamaz. Bu, İslâm davetinin doğasına aykırıdır. Tebliğin ulaştırılabildiği kişi veya gruplar, "tebliğin götürülmesi gereken kavme" dâhildir.
Yukarıdaki ayetten anlaşıldığı kadarıyla Hz. Nûh’un davetinin esası, tek ilaha yani Allah’a kulluktur. Zaten tüm peygamberler, Allah’ın ortakları olduğu şeklindeki yaygın sapkınlıkla mücadele etmiştir. Hz. Nûh’un, “Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur.” şeklindeki ifadesinin orijinalindeki “min ilâhin”, “Allah’tan başka “herhangi bir ilâh olmadığı” vurgusunu içermektedir. İslâm’ın gündeme getirdiği ikinci temel inanç ahirettir. Hz. Nûh, bu pasajda muhatapları inkârcı ileri gelenler olduğu için kavmini cennetle müjdelemesi gündeme gelmemiş, cehennem azabından söz etmiştir. İnsanlarda davranış değişikliğine yol açmak, her zaman güzel şeylerden (sözgelimi cennet) söz etmekle mümkün olmaz. Bazen korkutmanın da bu açıdan bir değeri vardır. Muhataba göre müjdeleme ya da korkutma bir yöntem olarak tercih edilebilir. Bazen de her ikisi birden gündeme getirilebilir. Hangi yöntemin seçileceğinde belirleyici olan şey, muhatabın yaklaşım biçimi ve ruh halidir. Hz. Nûh’un, kavmine azaptan söz ederken “büyük bir günün azabına uğrayacaksızınız” değil, sizin için “büyük bir günün azabından korkuyorum” demesi, kavminin akıbeti konusunda taşıdığı sorumluluk duygusunu göstermektedir. “Büyük bir gün”den kasıt, kıyamet günüdür. “Büyük bir gün”ün, “Nûh tufanı” olduğu söylenmişse de bu pasaj, Hz. Nûh’un tebliğinin ilk zamanları izlenimi verdiği için onun bu aşamada kavmini tufan ile uyarması uzak bir ihtimal olarak görünmektedir.
Hz. Nûh’un tevhid ve ahiret vurgusu, kavminin genelinden ziyade, ileri gelenlerin tepkisini çekmiştir: “Kavminin ileri gelenleri, ‘Biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz.’ dediler.” (el-A‘râf 7/60). Yalnız Allah’a kulluk etmeyenler, bilinçli ya da bilinçsiz olarak başka varlıklara kulluk (itaat) etmeye başlarlar. Gerçi müminler arası ilişkilerde de itaat vardır ama bu itaat Allah’a itaatin sınırları dışına çıktığında geçerliliğini kaybeder. Sapma, Allah’a itaatten uzaklaşmayla başlar. Ne var ki Hz. Nûh dönemi ileri gelenleri; kendi sapkınlıklarını doğru, Hz. Nûh’un davetini yanlış görecek kadar hakikatten uzaklaşmıştır.
Yukarıda ileri gelenlerin sözleri karşısında Hz. Nûh gayet kibar bir şekilde cevap vermektedir. Tebliğciye yakışan da budur yani sabırlı olmaktır. Kışkırtmalar karşısında sakin kalabilmek bir başarıdır ve değerlidir: “O da şöyle dedi: Ey kavmim! Bende herhangi bir sapkınlık yok; ancak ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim.” (el-A‘râf 7/61). Bundan önceki hitabında (el-A‘râf 7/59) olduğu gibi burada da “Ey kavmim!” diyerek -bağlamdan anlaşıldığı kadarıyla- bu kez ileri gelenlerin gönüllerine hitap etmiştir. Diğer bir ihtimal de ileri gelenlere hitap ederken kavminin diğer kesimlerinin de bu diyalogu dinlediğidir. Hz. Nûh’un, “Bende herhangi bir sapkınlık yok.” şeklindeki ifadesinin orijinalindeki söz diziminden anlaşılan şey,[2] kendisinde sapkınlığın olmadığını vurgulu bir şekilde söylediğidir. Onun, sapkınlığın kendisinden uzak olduğunu vurgulaması, “Asıl sapkınlar sizsiniz.” imasında bulunduğunu akla getirmektedir. Hz. Nûh’un “âlemlerin Rabbinden” bir elçi olduğunu söylemesi, onların Rabbinin de Allah olduğunu hatırlatmak içindir. Madem âlemlerin Rabbi Allah’tır, o halde O’nun putlardan, insanlardan vs. ortakları olamaz. Allah’ın dışında her şey yaratılmıştır ve O’na muhtaçtır. Muhtaç varlıkların da ilâh olmaları düşünülemez.
A‘râf suresi bağlamında Nûh kıssasına dair bu yazıda ele alınan üç ayetten anlaşıldığı kadarıyla Hz. Nûh; tebliğ ederken samimi bir hava oluşturmaya özen göstermiş, tevhid ve ahiret inancının önemine vurgu yapmış, insanları doğru yola çağırırken “korkutmayı” da bir yöntem olarak kullanmış, kavminin ileri gelenleri ise uyarılara kulak asmamıştır. Hz. Nûh, yine de sabırla tebliğini sürdürmüş, onlar doğru yola gelsin diye sabretmiştir. A‘râf suresindeki Nûh kıssası ile ilgili pasajın ikinci yarısı (el-A‘râf 7/62-64) sonraki yazıda ele alınacaktır.
[1] Mekke döneminde inmiş olup eş-Şuarâ’dan sonra en çok ayeti olan ikinci Mekkî suredir.
[2] Ayetin orijinalindeki leyse bî dalâletun ifadesinde bînin öne alınmış olmasının kattığı anlam kastedilmektedir.