Mustafa Yiğit
Eski Kafalı
Elliye merdiven dayadık.
Yarım asırlık bir hayat sürdür bu fani dünyada.
Ne kadar ömrümüz kaldı, ne kadar yaşayacağız, neleri yaşayacağız bilmiyorum.
Güzel günler de gördük acılı günler de..
Gerçek olan şu ki biz artık eskiyiz.
Yeni bir kuşak var karşımızda.
Dilini anlamadığımız, taleplerini anlamadığımız bir kuşak.
Öyle ki birkaç yaşındaki çocuk, tablet ve bilgisayarda izlemek istediği bir oyuna reklam girdiğinde, reklam atlamayı bizden daha iyi biliyorlar.
Tablet wifi, cep telefonu deyince aklıma geldi.
Mesela ben içinde cep telefonunun, tabletin geçtiği hiçbir roman okumadığımı fark ettim.
Bugüne kadar okuduğum romanlara bakıyorum, hepsi geçen yüzyıla ait neredeyse…
Çoğu da geçen yüzyılın ilk yarım asrında yazılanlar…
Görünen o ki, ben bir ‘Eski Kafalı’yım.
Konuştuğum şeylere baktığımda da bunu anlıyorum.
Hala siyah beyaz televizyon dönemlerinden, kışın sobalardan, yazın ekin biçilen harman yerlerinden bahsediyorum.
Arkadaşlıklarım, okuduğum kitaplarım anılarım hep geçen yüzyıla ait.
Bu nedenle yeni kuşağın hüzünlerini de sevinçlerini de anlamakta zorlanıyorum.
Hangi saiklerle düşünürler hangi saiklerle hareket geçerler algılamakta güçlük çekiyorum.
Adeta Alzheimer olmuş gibiyim.
Eskiye dair, çocukluğuma dair geçen yüzyıla dair her şey çok net aklımda.
Ama yeni olan her şey flu…
Sanki, Birinci Dünya Savaşıyla, Berlin Duvarı’nın yıkılışı arasında bir yerdeyim.