Mehmet Görmez 'Arı Kovanına Çomak Soktuğu' için hedefte

Mehmet Görmez 'Arı Kovanına Çomak Soktuğu' için hedefte

Diyanet-Sen Konya Şube Başkanı ve Memur-Sen Konya İl Başkan Vekili Ali Koç Diyanet-Sen'in kuruluş hikâyesini ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e yapılan saldırıları Memleket'e değerlendirdi.

Kuruluş aşamasında, din ile sendikal çalışmaları bir arada kabullenemeyen kesimlerin olduğunu ifade eden Koç, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın sendikal çalışmalarını yadırgadığını ve "mademki sendikal ruhu taşıyorsunuz o zaman on beş dakika secdeye yatın ve kalkmayın” dediğini ifade etti. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in İslam Dünyası'nı bir araya getirebilme çabası içinde olduğunu belirten Ali Koç, "içte ve dışta bunu çekemeyenler Başkan Mehmet Görmez'e saldırıyorlar" dedi.

-Diyanet-Sen'in kuruluş hikâyesini anlatır mısınız?

Türkiye Diyanet ve Vakıf Görevlileri Sendikası dediğimiz zaman diyanet ve sendika, bunu kabullenmek, aynı eksende görmek…

Diyanet-Sen’i kurduğumuz dönemde bu adım, Diyanet İşleri Başkanlığımızı, başkanlığımız bünyesinde görev yapan din görevlileri ve diyanet çalışanlarını, dolayısıyla diyanet görevlilerinin camilerde, Kur'an kurslarında, mihrapta, minberde hitap ettiğimiz cemaatimizi ciddi anlamda rahatsız etti. Rahatsız etme sebebi sendikacılığın geçmişte kirli bir tarihi olmasıydı. Sendika, halkın, devletin, esnafın malını yağmalayan, grevler yapan, rutin olarak devam ettirilmekte olan hizmetleri yavaşlatan, kötü iş ve yerlerde yer aldığını ifade eden bir hizmet birimi gibi algılanıyordu.  Özellikle İslami kesim, alnı secdeye gelen müslümanların bir araya geldiği, hak arama yolu ve yöntemi diye düşündüğü ama icraatta sendikanın öyle bir hizmet yapmadığını gördüğü için biz bundan çok büyük bir tepki aldık. Kurumumuz, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da kabul görmedi. Bununla birlikte 90’lı yıllarda 3’lü koalisyon döneminde sendikayı kabullendirmek, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda sendikanın olmasını ifade etmek ve onların kabul görmesini sağlamak da kolay olmadı. O günün şartlarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’dan randevu talep ettik. "Din görevlilerinin sorunları var, sorun ve talepleri ancak vakıf kanalıyla değil, dernek kanalıyla değil, sendikal kimlik ile çözme şansımız mümkündür" dedik. Ancak Yaşar Okuyan bize randevu vermedi. Çünkü dönemin Bakanı Okuyan, din görevlileri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sendikal çalışmalara uygun olmadığını düşünüyordu. Bir başka dostunun, akrabasının ismiyle kendisine randevu talep ederek görüştük. Yaşar Okuyan şunları söyledi “Sendikal ruhta eylem vardır. Bu eylemi siz mihrapta, secdede, kürsüde siz nasıl gerçekleştireceksiniz? Mademki sendikal ruhu taşıyorsunuz o zaman on beş dakika secdeye yatın ve kalkmayın” dedi. Bir devletin bakanının, bir dini zerre miktarı da olsa imanı, ruhu üzerinde ve bünyesinde taşıyan bu cümleyi kurması yanlıştır. Bu cümleden sonra salonu terk ettik.

12191996_860994994016985_7574168688739841518_n.jpg

-Peki, o günün siyasilerini nasıl ikna ettiniz?

Sendikal hareketin içerisinde mücadele ruhu vardır. Bu mücadele ruhunu eksiltmemek için o günün şartlarında DSP milletvekillerini, mecliste Anavatan Partisi milletvekillerini ve MHP milletvekillerini konu hakkında bilgilendirdik. Biz söylem ve eylemlerimizle eş değerde olmalıyız. Biz bir maliyeci, sağlık çalışanı, belediye çalışanı gibi sendikacılık yapma şansımız yok. Biz yanlışlarımızı, sorunlarımızı, kurumumuzun eksiklerini cemaatimizin dini konudaki ihtiyaçlarını tespit edip bunun algı, olgu, sebep sonuç ilişkilerini birleştirip güzel hizmetin başarılı hale gelmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı karşısında alternatif bir kurum değil, kurumumuzun içerisinde hizmet verici ve hizmet kalitesini artırıcı bir sendikal görüşle, ruhla ortaya çıkmayı planlamıştık. Bakanlarımızı, milletvekillerimizi ve siyasi partilerimizi şöyle bilgilendirdik; Peygamber efendimiz döneminde Hilfu’l Füdul Cemiyeti vardı. Hilfu’l Füdul Cemiyeti'nin o günün şartlarında yaptıkları hizmet fakirin garibin eksiklerini tamamlamak açları doyurmak hakkı gasp edilmiş olan insanların hakkını tevdi etmek gibi güzel hizmetleri vardı. Peygamberimizde o cemiyetin içerisinde yöneticiydi. Selçuklu dönemine, Osmanlı dönemine ve Türkiye Cumhuriyeti dönemine kadar getirdiğimizde bu yelpaze biraz genişlemiş Hilfu’l Füdul Cemiyetinin yerini derneklerimiz, odalar, sivil toplum kuruluşlarımız almıştır. Şeklinde bilgilendirmede bulunduk.

12508903_885913151525169_8197074164556504746_n.jpg

-Sendikacılık, eylemsel noktada bulunmak anlamına geliyor. 90’lı yıllardan bugüne kadar Diyanet-Sen olarak eylem yaptınız mı?

 

Biz söylemlerimiz ve eylemlerimizi eşdeğerde tutarız. Diyanet İşleri Başkanlığı ve din görevlileriyle alakalı, kurumsal teşkilat yasalarımız bünyesinde sorunlarımız oldu. Bir kez, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in haksızca itham ve saldırıları görüp duyduktan sonra meydanlara indik. Orada “Tek yürek tek yumruk, diyanetime dokunma, diyanetine sahip çık” dedik. Diyanet İşleri Başkanlığı'na yapılan saldırıları menfur ve haksız gördük. Türkiye’nin 81 ilinde eş zamanlı olarak basın açıklaması yaptık. Bütün imamlar da sokağa dolayısıyla meydana inmiş oldu. Bu Diyanet-Sen tarihinde bir ilk oldu.

-Meydanlara inmenize vatandaş nasıl tepki gösterdi?   

Bizim meydanlara inişimiz bireysel ya da kimliksel sıkıntımızdan değil inancımıza olan saldırıdan kaynaklanıyordu. Diyanet İşleri Başkanlığımıza yapılan bir saldırıydı. Bu saldırının haksız ve hadsiz olduğunu halkımız da biliyordu. Bizi bu noktada halkımız takdir ve tebrik etti.

12736025_902933909823093_1188838218_n.jpg

-Diyanet-Sen’in kuruluşundan bu yana 17 yılda neler değişti?

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bünyesinde 1998 yılında kurulduğumuzda ana hat olarak teşkilatın yasası yoktu. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat yasası yoktu. 633 sayılı din işleri, diyanet işleri kanunu vardı. Onun da içi tamamen boşaltılmış vaziyetteydi. Bu madde içerisinde sadece “Diyanet İşleri Başkanlığı ülke içerisinde ve ülke dışında din hizmetlerini yerine getirir.” cümlesi vardı. Bu küçük cümleyle 31 yıl boyunca Diyanet İşleri Başkanlığı hizmetini sürdürdü. Oturmuş bir hizmet politikası yoku. Bununla birlikte 657 sayılı devlet memurları kanunu nezdinde din görevlileri ve çalışanları görünmüş olmasına rağmen teşkilatın yasası olmamakla birlikte 657’nin maddelerinden istifade edemiyorlardı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, teşkilatımızın kanuna kavuşması için 1998-2001’li yılları arasında çalışmalar başlattık. 2004 yılında Türkiye genelinde 65 bin tane çalışanı olan, personel sayısının 40 bin tanesine ulaşarak “Diyanetime yasa istiyorum, Diyanetim öz yasası, teşkilat yasasına kavuşsun istiyorum” sloganıyla çalışmalar başlattık. 40 bin tane imzayı o günün şartlarında Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu’na ilettik. Bu çalışmalarımızdan neticeyi 2012 yılında alabildik. 2012 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat yasası çıkmış oldu. Bu yasayla birlikte din hizmeti daha yasal zemine oturtulmuş oldu. Yasayla birlikte kurum içerisinde yapılanma yeniden meydana geldi. Yönetmelikler çıktı. Diyanet İşleri Yasası, din işlerine yüzde yüz cevap veren bir yasa değildir. Ancak 2012 yılı öncesi ile karşılaştıracak olursak Diyanet İşleri Başkanlığı bir devrim halinde bir hakka kavuşmuştur.

-Bunu Diyanet-Sen mi yoksa sendikacılık mı başardı ?

Sendika icra değil rica makamıdır. Kamuoyu oluşumunu sağlayan biz olduk. Kararı veren Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir.

12736602_902931599823324_331420732_o.jpg

-Son zamanlarda neden saldırıların hedefinde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez var?

Türkiye’nin son on yıldır yapılan ilerlemesini, bağımsızlığını, güçlenmesini, birçok imkânlara sahip olmasını çekemeyen milletlerin ve devletlerin olduğu gibi bizim ülkemizde de bazı kesimlerin olduğunu biliyoruz. Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez son iki aydır bazı ülkelere nezaket ziyareti yaptı. Bu ziyaretlerden bir tanesi İran diğeri de Suudi Arabistan’dır. Bu ziyaretlerde İslam, müslümanlar ve ümmet adına yapılan gelişme ve görüşmeler, alınan kararlar var. İslam coğrafyası, İslam’ın daha nezih, daha güzel, daha verimli yaşam türü örneği ağırlıkta Türkiye’de yaşayan müslümanlardadır. Diyanet işleri başkanlığımızın diğer ülkelere bir hizmeti bir rehberliği var. Başkan Görmez, hem İslam Dünyası'nı tek çatı altında toplama çabasıyla yurtdışı mihraklarının, hem de Türkiye'de birilerinin kurulmuş düzenine karşı adeta 'arı kovanına çomak soktuğu' için hedef haline geldi, getirildi.

-'Alo Fetva' hattı kapatıldı mı?

Basınımızın bir kısmı 'Alo Fetva' konusunu sulandırdı. Yersiz bir konudan dolayı yola çıkarak kendince başarılı olduğunu sandı. Başkanlığımız bu hattı tamamen kapatmış değil, sadece askıya aldı.  Şuan 'Alo Fetva' hattı kapalı ama Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda formül arayışı içerisindedir. Günümüz teknolojisinden de istifade ederek daha etkin, daha verimli, daha anlayışlı bir iletişim ağı için çalışmalar yapılıyor. En kısa zamanda 'Alo Fetva' hattı belki birazcık format değişikliğiyle yeniden açılacaktır.

-Alo Fetva kapatıldıktan sonra halkımız o konudaki eksiğini nasıl gideriyor ?

Her müftülüğümüzde, fetva kurullarımız var. Diyanet İşleri’nde de var, il ve ilçe müftülüklerimizde de var. Fıkıh noktasında kafasında soru işaretleri olanlar müftülüklerimize bizzat giderek ilgili konular hakkında aydınlanabilirler. Sadece ulaşımı kolay kılan telefon hattı kapandı.

-Din görevlisi camisinde verimi nasıl artırabilir?

Mesleğinde başarılı olmalı, sosyal aktiviteler yapmalıdır. Camiyi sadece beş vakit namaz kılan bir cemaatin kullanım alanından ziyade, sosyallikleri oluşturmalıdır. Mesela öğrencilere belli zaman dilimlerinde Kuran eğitimi, din eğitimi, vermelidir. Mahallemizin, köyümüzün, vatandaşımızın sıkıntısı olduğunda ilgilenmeli, dolayısıyla bunu ilgili mercilere bildirmelidir.

Din görevleri kendini geliştirmeli, yenilemelidir. Bunun içinde Diyanet İşleri Başkanlığı her iki yılda bir sınav yapmaktadır.

-Son günlerde Doğu ve Güneydoğu'da PKK'lı imamlar ortaya çıktı. Diyanet bunlara müdahale etmiyor mu?

Doğu ve Güney Doğuda terör örgütünün hükmetmeye çalıştığı bazı birim ve bölgelerimizde Diyanet İşleri Başkanımızın atamasını yaptığı bir din görevlisi mutlaka vardır. Ama terör örgütü oraya bir baskı unsuru oluşturarak bazı camilere din görevlisinin gitmesini engelliyor. Oraya terör örgütü kendi kapasitesine göre özel yetiştirmiş oldukları imam diye terör örgütü propagandasını yapan bunu hadisler ve ayetler ile bağdaştırmaya çalışan bazı yasadışı kişilerin hizmet etmeye çalıştıklarından haberdarız. Bu kişiler asla Diyanet İşleri'nde çalışan din görevlisi değildir. Bu bölgedeki sorunlar için dün itibariyla Van'da İl Müftüleri Toplantısı başladı. Bu toplantıda bütün sorunlar istişare edilecek. Oradan alınan kararlar Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde uygulanacak.  

Röportaj-M. Ali Elmacı