Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Sanatın din aleyhine kullanılması
İslam’ın ilk yılları, Mekke dönemi.. Her sene Mekke’de haram olan aylardan; Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarında panayırlar kurulurdu. Hz. Peygamber (a.s), her sene haram aylarda kurulan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz gibi panayırları fırsata çevirir, İslam’ı uzaktan ve yakından gelen insanlara anlatırdı. Haram aylarda kurulan bu üç panayır, birbiri ardınca kurulur, hacı adayları Ukaz panayırından sonra Mecenne‘ye gelir, burada on gün kaldıktan sonra Zülmecaz panayırına hareket ederlerdi. Değişik ülkelerden bu panayırlara katılmak için gelen insanlar stant açarlardı. Bu stantlarda hukuk işlerinin yanında kültürel ve sanatsal etkinlikler yapılırdı. Hatta tüccarlar mallarını pazarlarlardı. Hz. Peygamber (a.s) yanına Hz. Ebubekir (r.a) ve Hz. Ali (r.a)’ı alarak stantlara girer, uzaktan gelen kimselere İslam’ı anlatırdı. Tabii ki bu anlatımdan etkilenenler de olurdu. Neticede bu insanlar, ihtida etmek suretiyle İslam’a girerlerdi. Bu iş o kadar da kolay olmuyordu. Mekke müşriklerinin ileri gelen tüccarlarından bazıları Hz. Peygamber (a. s)’ı adım adım izlerlerdi. Onun girdiği çadıra girer, İslam’dan etkilenenlerin zihinlerini idlâl etmek isterlerdi.
İşte bunlardan birisi de büyük bir tüccar olan müşrik Nadr b. Haris’di. Nadr, mal satmak için İran’a gider, acemlerin haberlerini ve kültürlerini alır, bunları hem Kureyş’e ve hem de Mekke’ye gelenlere anlatırdı. Onlara “Muhammed (a.s), Âd ve Semûd toplumunun hikâyelerini anlatıyor. Ben size Rüstem, İsfendiyar ve Kisra’nın haberlerini anlatıyorum”, derdi. Bir takım kimseler bundan etkilenerek Nadr b. Haris’in sözlerini güzel bulur ve bazıları Kur’an dinlemeyi terk ederlerdi. Acem hikâyelerinden başka Nadr, İslam’ın izlerini silmek için insanların behimi arzularını galeyana getirecek “kadın, müzik, içki ve dans” gibi faktörleri de devreye sokardı. İslam’ın etkisini gönüllerden ve zihinlerden silmek için Hz. Peygamber’in girdiği çadırlara hemen arkasından Nadr b. Haris’in başkanlığını yaptığı şarkıcı cariyeler girer, şarkılar eşliğinde dans icra eder ve içki sunarlardı. Bu gösterinin arkasından Nadr b. Haris, “bizim topluluğumuzu nasıl buldunuz, Muhammed’in (a.s) anlattıkları mı hoşunuza gitti yoksa bizim yaptığımız bu uygulamalar mı hoşunuza gitti?” derdi. İşte bu olay üzerine şu âyetin indiği rivayet edilir:
“İnsanlar arasında öyleleri vardır ki, bilgisizlik yüzünden başkalarını Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlence vesilesi kılmak için eğlendirici sözler (levhve’l-hadîs) alıp kullanırlar. İşte bunları alçaltıcı bir azap bekliyor.” (Lokman 6). Bu âyette geçen “lehve’l-hadîs” tabiri, insanı asıl yapması gereken önemli işlerden alıkoyan dünyevi ve uhrevi anlamda hiçbir fayda sağlamadığı gibi vaktin boşa harcanmasına neden olan oyalayıcı boş konuşmalar/sözler anlamına gelmektedir. Bunun içerisine insanları düşünmeye, Allah’la buluşturmaya, ahlaki anlamda olgunlaştırmaya hizmet etmeyen her türlü sanat ve kültür faaliyeti de girer. Lehve’l-hadîs tüccarları özellikle gençliğimizi Allah yolundan alıkoymak için günümüzde her türlü eğlence sektörünü devreye sokmaktadırlar. İslam, meşru bir çerçevede yapılan eğlence ve sanat etkinliklerine karşı değildir. Karşı olduğu şey; sanat, sinema, tiyatro, edebiyat, folklor, musiki gibi faaliyetlerin İslam’a zarar vermede kullanılmasıdır. İslam tevhidi bozmayan, helal ve haram sınırlarını gözeten sanat faaliyetlerini destekler. Maalesef günümüzde bazı kimseler sanatı, iyinin güzelin peşinde değil, salt dinin/ İslam’ın aleyhinde bir araç olarak kullanmaktadırlar.