Dr. Onur Akbaş
YIKINTILAR ARASINDA BİR SES: LEYLA ŞAHİN USTA
İsmini her duyduğumda kafamda şu imaj belirir: Bir gece vakti bombalanan bir meclis, sabahında yıkıntılar arasında yapılan ziyaretler ve o yıkıntılar arasında bile cübbesinin altına saklanmış ziyaret makamında gelen hainleri parmağı ile gösteren ve bunlar da onlardan diyerek adeta feryat eden bir vekilimiz. Neydi mesela onun orada bu kadar hassas bir ruhla ortaya atılmasına sebep olan? Hangi basiretle bakıyordu millet içine yerleşmiş ihanete?
Bunun cevabını bir ara Esra Elönü’nün “Arafta Sorular”ında aldım. Haddim olmayarak bir kısmını da ben tamamlamaya niyet ettim. Tedbir temkin ayakları ile gençliği şahsiyetsizleştirme, eli cebinde sinsi tipler üretme hususunda maharetli bu güruhun dizi dibine dini mübini öğrenme adına adeta bir nesil mecbur edildi. Herkes ilahiyatçıların bu süreçte sesinin çıkmadığından bahseder, geçmişe bakınca bize bu kadar kolay ulaşan bu rüyacı takımının olduğu yerde ilahiyatçılar ne yapıyordu diye çok düşündüm. Ancak iş pek de öyle zannettiğimiz gibi değilmiş.
Yukarıda bahsini ettiğim programda Leyla Şahin Usta, o gördüğü mağduriyete rağmen bu ilintiyi kimseyi töhmet altında bırakmamak adına net bir şekilde söylemek istemese de ben arz edeyim. “İlahiyatçılar neredeydi?” diyenler cevaplarını alsın. İlahiyatçılar yerlerindeydi. Ama konuşmaları, bir yerde toplantı düzenlemeleri bir akademisyen olarak yasaktı. Pek çok ilahiyatçıya konferans bile vermek yasaktı. Ancak bu ilmi şaibeli, davası nesepsizler, sadece devletin değil toplumun mahremine, evlerine kadar girmişlerdi. İlahiyatçılar ve akademisyenler, susturulmalıydı ki bu rüyacı ve riyacıların sesi yüksek çıksın. Daha net ifade edeyim 12 Eylül’ün de 28 Şubat’ın da en büyük ve kısmen başarılı projesi buydu.
Bunları neden söylüyorum. Maksadım haddim olmayarak bir müşahedemi arz etmek. Bu yaz memlekette idim. Evladı olmaktan gurur duyduğum bir bölgede koşturan çok kıymetli vekilimizin bunca zorluktan sonra, “bana ne canım” demeden, “biz de çok cefa çektik” havasına girmeden, küsmeden, gönül koymadan millet ve memleket adına koşturmasını duydum. Her gittiğim ortam ve kurumda ayak izlerini gördüm. Aklıma şairin şu dizeleri geldi:
İçinden tanırım ben o elleri,
Onlar ki zahirde viran olurlar;
Ardıçlı dağları, çamlı belleri
Aşanlar şi\'rine hayran olurlar.
Dökülür köpüklü sular yarından,
Baharlar yaratır kışın karından;
İçenler sihirli pınarlarından
Şöyle bir silkinir, ceylan olurlar!.. (F.N.Ç)
Temmuzun yangınını, şubatın kışını çehresinde kamçı gibi hissetmiş ve dönüp “bu işin payı nerede?” Dememiş insanların varlığı ile geleceğe umutla bakarken kıymetli vekilimize de gayretli çalışmalarında millet ve memleket adına muvaffakiyetler diliyorum.