Nihat Abayhan
Acil Gündemimiz Ne Olmalı?
İçinde bulunduğumuz iktidar konforunun derin sarhoşluğu içindeyiz.
İslami düşünce dilimizi, güncel politikanın oportünist ve seviyesiz retoriğine indirgemiş durumdayız.
Seviyesizlik, dünyevilik, israf ve menfaatçilik her alanda, adeta paçalarmızdan akıyor.
Kendi yapmamız gerekeni yapmak, olmamız gerekeni olmak yerine, devamlı karşı tarafı eleştiriyoruz.
Siyasiler, STK'lar ve hocalar, daha problemi bile tespit edemedikleri halde, problem çözmeye çalışıyorlar. Teşhis doğru olmayınca, tedavi de mümkün olmuyor.
Mücadele hayat biçimleri üzerinden yapılır.
Sünnet demek budur. Ferdi ve sosyal hayatımızı biçimlendirme şeklimizdir. Müslümanca bir düşünce ve davranış sadece bilgiden üretilemez. Sahip olduğumuz bilgi ile beraber ilkeleri SÜNNETE dayalı bir hayatın içinde kalmalıyız. Bu olmadan hayata Müslümanca bakabilmemiz mümkün değildir.
İçinde yaşanılan eğitim ve sosyo-kültürel dünyada düşünmeye alışan bir Müslümanın, bu durumu fark etmesi çok zor oluyor. Müslümanlar, Müslüman olmakla beraber çoğunluğu dünyaya Müslümanca bakamamaktadır.
Kirlenmiş bir zihne sahibiz ve her an kirlenmeye devam etmekteyiz. Maalesef adımız Müslüman, düşüncemiz ve hayatımız seküler.
Kapitalist üretim biçimini, ekonomiyi İslam adına kutsadığımız gibi, İslam'dan kapitalist bir eğlence kültürü bile çıkarabiliyoruz.
Müslümanların ferdi mükellefiyetleri hariç, sosyal hayatı düzenleyelim, diye bir dertleri var mı? Tek bildiğimiz, adam yetiştirmek. Adam yetiştirmek ve sosyal tedbirler beraber yürütülecek.
Adam yetiştirdik ne olacak?
Bozuk bir sistemde, doğru ve yanlışın birbirinden ayrılamaz şekilde karıştığı bir ortamda, o yetişip gelip, toplumu mu düzeltecek.
Şu an yetiştirdiğimizi zannettiğimiz insanlar gibi, mevki makam ve parayı bulunca bozulup gidecek. Ve bu döngü devamlı böyle devam edecek. Hem bu sistemde, kimse mutlu değil ki.
Artık bu sorunu, şahısların sorunu gibi görmeyi bırakıp, düzenin sorunu olarak görmeye başlamalıyız. Mesleki olarak, iyi yetiştirdiğimizi düşündüğümüz bir doktor, mühendis, öğretmen, düşünelim. Bunlar, rantın, gelir dağılımdaki dengesizliğin olduğu, emeğin hakkının tam adil alınamadığı, şu toplumda mutlular mı?
Okurken idealist bir şekilde okurlar. Fakat toplum hayatında, gerçekle yüz yüze geldikleri zaman, her şeyin toz pembe olmadığını, hiç emek vermemiş, eğitimsiz insanların, çok daha rahat para kazandıklarını gördükleri zaman mutsuz olurlar.
Mesleklerinde ilerlemek yerine daha çok ve kolay para kazanma gayretine girerler. Siyasetle, rant ile, üretmeden, kolay para kazanmak varken, niye okuyalım diye düşünürler. Ticarette ve sosyal hayattaki adaletsizlikler, insanların ideallerini yok eder. Onlar da, şartlara göre durumu kurtarmaya çalışıp, usulsüzlüklere yönelirler.
Düşündükleri gibi yaşayamayan insanlar, zamanla yaşadıkları gibi düşünmeye başlarlar. Bu durum, iyi yetişmiş, imanlı zannettiğimiz insanlar için de geçerlidir.
Zamanla imanlarının zayıflamasına ve salih amellerin azalmasına, ahlâklarının bozulmasına neden olur. Bizim ferdi olarak ahlakımız bilgimiz, eğitimimiz yeterli. Bu bilgi ve ahlakı sosyal, ekonomik hayatta, pratikte uygulamada sıkıntımız var. Ortam, iklim, zemin müsait değil.
Bu iş sayıyla mı olacak?
Şu anda toplumun düzelmesini isteyen zihniyet olarak, biz çoğunlukta ve iktidarda değil miyiz.
Neden yapılması gerekeni yapmıyoruz?
Bir adam kendisi hayır yapmazsa, ondan sonraki gelenler onun mirasından, hayır yapar mı? Bizim yaptığımız bunun gibi bir şey... Ahlakı ötelemek. Bizden sonrakiler gelseler, bu çoğunluğu ve iktidarı bulabilecekler mi? Niye biz yapılması gerekeni yapmayı konuşmuyoruz da, kelamı, fıkhı, konuşuyoruz.
Fıkhı hangi zeminde uygulayacağız, veya fıkha uygun kaç kanun yapmışız?
Kelamda, fıkıhta bilmediğimiz ne var? Tefsirde, hadiste bilmediğimiz ne var? Helaller belli, haramlar belli.
Dinin neyi emredip neyi yasakladığını, bilmeyen var mı? Ortalık dini programlardan geçilmiyor. Hepsi de genel haram ve helaller noktasında aynı düşünüyorlar.
Ama ortada mümin, yok. Bilgi çok, mümin yok, Müslüman yok.
Bizim söz ile değil, hâl ile tebliğe ihtiyacımız var.
Tebliğe değil, temsile ihtiyacımız var. Hep adam yetiştirmeyi konuşuyoruz. Tamam adam yetiştirmeye devam edelim ama, bu arada ortamı da uygun hale getirmeye çalışalım diyoruz.
Bu da çok basit;
1. Mevcut hükümet denk bütçe ile en tepeden, en aşağı,toplumun her kademesinde tasarrufa yönelecek.
Bu durum, üretim seferberliğini doğuracak, faiz, iç ve dış borçlanma,rant kendiliğinden ortadan kalkmış olacak. Üretim,tüketim ve bölüşümde adalet sağlanırken, kapitalist hırs ve teşhir kültürünün yerine, İslam ahlakının yerleşmesi kolaylaşacaktır.
2. Eğitimde sürenin kısaltılması, branşlaşma ile meslek ortaokul ve liselerden mezun olması özendirilecek, böylece genç yaşta gençlerimiz, başarmış, özgüvenli ve mutlu olarak, erken yaşta ekonomik döngü içine girmiş olacaklar.
Gelecek endişe ve korkuları kalmayacak, kendilerinin aptal olmadıkları, insan olduklarını anladıkları için, İslam ile buluşmaları daha kolay olacak. Çünkü bu eğitim sistemi yetenekleri köreltmekten ve kolu kanadı kırmaktan, insanı öğütmekten başka bir şeye yaramıyor.
Bir de ecdadımız, Enderun'un kapısına, "Bu okulda balığa uçma, kuşa yüzme dersi öğretilmez" diye yazmış diye övünüyoruz.
Einstein, "Balığa uçmayı öğretmeye çalışırsanız, ömrü boyunca kendini aptal zanneder" diyor.
Herkese aynı eğitimi vererek, yıllarca çocuklarımızın kendilerini aptal zannetmelerine sebep olduk. Özgüvenlerini, inançlarını, yaşama umutlarını kırdık. Bir insana çekemeyeceği yük yüklemekten, yeteneklerini köreltmekten, umutlarını kırmaktan daha büyük bir zulüm olabilir mi? Bugün, yüzde altmış üniversite mezunu başka iş yapıyor.
Bu, bir insanı 25 yaşına kadar halterci yetiştirip, onun 25 yaşından sonra basketbolcu olması gibi bir şey. Böyle birisi, baştan doğru eğitim ile yetişen bir basketbolcu ile yarışabilir mi? O kadar zaman, maddi ve manevi emek, israfın en büyüğü değil mi? Adam yetiştireceksek, niye önce buna el atmıyoruz? Ve imam hatip açarak, adam yetiştirebileceğimizi zannediyoruz.
3. Toplumun her alanında adil bir yönetim uygulanmalı.
İdam yasası mutlaka çıkmalı, zina, içki ve kumar yasaklanmalı ve cezaların caydırıcı olması sağlanmalıdır. Mal, can, nesil, akıl, din emniyeti tesis edilmelidir. Böylece sosyal barış ve huzur sağlanırken, toplumun tüm kesimleri, kalkınmaya katkı sağlayacaklardır.
İnsanlık da vahşi kapitalizm karşısında soluk alacağı bir limana ve alternatif bir düzen örneğine kavuşacaktır. Sahabenin ele geçirdiği topraklardaki insanlar, onlarla savaş etmelerine rağmen, onlar namaz kılıyor, oruç tutuyor diye Müslüman olmadılar. Baktılar, gözlediler, onların ne kadar iyi, adaletli insanlar olduklarını görüp Müslüman oldular.
Biz öyle imrenilecek adil bir yönetim ortaya koyabildik mi ki, insanları tarafımıza çekebilelim.
4. Siyasi Partiler Kanunu mutlaka değiştirilmeli, siyaset ile devletin gücünü kullanarak para kazanma yolunun önü kesilmelidir.
O makamların şerefi ve ücreti yeter. Bunu kabul etmeyen o makama getirilmemelidir. Yolsuzluğa karışan en katı şekilde cezalandırılmalı, tüm hakları ve mal varlığı elinden alınmalıdır. Böylece oraya can atanlar değil, liyakatli ve ehil olanlar gelecektir. Onlar talip olmayacaklar, biz, "bu işi en iyi sen yaparsın lütfen kabul et" diye zorla göreve getireceğiz.
Şu anda adam yetiştirmeye inanan bizler, iktidardayız güç bizim elimizde. Bizi de birileri yetiştirmişti.
"Şu anda gücümüz yetmiyor, dünya sistemi müsaade etmiyor" diyorsak, o zaman dünya sistemi, müsaade ediyor durumda mı olacak?
Aksine daha güçlü olacaklar. Biz 'kökten her şeyi değiştirelim' demiyoruz. Fırsat varken, şu anki sistemde ve gücümüzle çok rahat yapabileceğimiz bir şey teklif ediyoruz.
İktidara bir şey teklif etmek, iktidarın bir hatasını söylemek, onu desteklemeyeceğimiz anlamına gelmez.
Kendi içimizde eleştiri ve müzakere hoşgörüsüne ne zaman ulaşacağız?
Vakit daralıyor... Herhangi bir iktidar değişikliğinde, bize eleştirme fırsatı vermezler.
"20 yıl iktidardaydınız, yapacağınızı o zaman yapsaydınız" derler.
İnsanlığın tek sistemi ve nizamı İslamı, birkaç muhteris, kifayetsiz siyasinin emellerine hebâ mı edelim? Hem bu lisanı halimizle, adeta İslam insanın fıtratına aykırı, gerçekten ütopik, uygulanamaz bir nizam, demiş olmuyor muyuz?
Allah aşkına, siyasileri bu 4 şeyi yapmaya zorlayalım.
Sonra, arzu ettiğimiz İslam toplumu, daha kolay oluşacaktır inşaallah.