Prof. Dr. Ali Akpınar
Adam olmak, âdem gibi olmaktır!
Asırlardır İslam ile yoğrulmuş olan Türk Milletinin kültüründe İslam’ın izlerine sıkça rastlamak mümkündür. Günlük konuşmalarda dilimizden düşürmediğimiz pek çok ifadenin üzerinde durulduğunda, onların ayet yahut hadis kökenli oldukları görülür. Türkçe sözlüklerde sıkça karşılaştığımız bu ifadelerin dilimize özellikle Kur’ân ve hadislerde geçmesi söz konusu olabileceği gibi, onların dillerdeki ortak kullanımlar olması da düşünülebilir. Zira tevhid, ilk insan Hz. Âdem ile başlamış ve kesintisiz devam etmiştir. Yeryüzünde şirk ve küfürden önce Tevhid var idi.
Din temelli kavramları doğru anlayabilmek ve onları yerli yerinde kullanabilmek için bu kavramları oluşturan kelimelerin manalarını ve kavramın kullanım alanını iyi tespit etmek gerekir. Bu yapılmadığı zaman kavramların içi boşaltılmış yahut yanlış ve ilgisiz şeylerle doldurulmuş olacaktır.
Dilimize geçmiş ve çok sık kullanılan deyimlerden biri de “Adam olmak” deyimidir. Olgun insan olmak anlamına kullanılan bu deyimdeki adam, insanlığın ilk atası ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’dir.
Hz. Âdem, Allah tarafından seçilmiş, eğitilmiş, bilgi ile donatılmış, meleklerden üstün kılınmış halife olarak yeryüzüne gönderilmiş/atanmış bir kişidir. O, cennetteki hayatında cennet kültürü ile donatılmış ve yaşadığı cennet hayatını yeryüzünde kurmak için görevlendirilmiştir. Yine o, yanlış yaptığında hatada ısrar etmeyip tevbe etmeyi erdem kabul etmiş bir seçkindir.
Pek çok ayette Yüce Yaratıcı insanlara Ey Âdemoğulları diye seslenir. Kur’ân’ın “Ey Ademoğulları” çağrısını duyan insanlara düşen, ataları Âdem gibi, seçkin ve temiz olmak, Yüce Allah’ın rızasını kazanma yarışı içerisinde yer almaktır. Aynı zamanda bu ifade, tüm insanlığın kardeş olduğunu da ilan eden bir çağrıdır. Nitekim Veda Hutbesinde Peygamberimiz şöyle buyurarak etnik ayrım ve üstünlüğün İslam’da olmadığını ilan etmiştir: “İnsanlar, hepiniz Âdem’densiniz. Âdem ise topraktandır. Arab’ın Arab olmayana, arab olmayanın da Arab’a herhangi bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada/Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getirmededir.”
Bir kez daha altını çizmemiz gerekirse Hz. Âdem, Yüce Yaratıcının eğitiminden geçmiş, meleklerin takdirini kazanmış, onların saygı secdesine mazhar olmuş, eşi Hz. Havva ile birlikte cenneti yaşadığı için cennet donanımına sahip bir insandır. O, Yüce Allah’a karşı ilk yanlışını yapmış ve cennetten kovulduktan sonra tevbe edip kendini bağışlatmasını bilmiş bir kişidir. Pek çok konuda ilk olmak, onun şahsında toplanmıştır. Bu nedenle o pek çok konuda bize örnek olmuştur.
İşte Adam olmak deyimi de aslında, Hz. Âdem’in soyundan olduğunun farkında olmak, onun güzel meziyetlerini taşımak, dünyadaki sınavı başarıyla tamamlayıp onunla beraber kaybedilen cenneti yeniden ve bir daha hiç çıkmamacasına kazanabilmektir.
Yoksa Âdem’i tanımadan, onun yolunda olmadan, adam olmak imkânsızdır. Nitekim babası Hz. Nuh’un yolundan gitmeyen isyankâr oğluna Yüce Allah şöyle uyarmıştır: “Ey Nuh! Doğrusu o senin ailenden değildir, doğusu o, uygun olmayan işler yapmıştır!” (11/46)
Yine Kur’ân pek çok ayetinde, kimi insanları hayvanlara benzetir ve onların hayvanlardan daha aşağı olduğunu haber verir. Demek ki adam olmak için önce Hz. Âdem’i tanımak gerekir, Âdem’deki güzelliklere sahip olmak gerekir. Adamlık iddiası kuru bir iddia değildir.
Âdem’in çocukları olma bilincinde, ona layık olanlara ve onun yolunda adam olanlara ne mutlu!