Ahmet Efe yazdı... Ramazan, hızlı geçer!
Ahmet Efe’nin kaleminden Memleket okurları için Ramazan ve oruca dair birkaç satır...
Ahmet Efe yazdı...
Ramazan, yüceler yücesi Allah’ın mü’min kullarına bağışladığı en yüce nimetlerden biridir. Zira içinde bin aydan hayırlı bir Kadir gecesi, tutulan oruçlar, kılınan teravihler ve yapılan gece ibadetleri vardır. Bütün bunlar hakkıyla eda edildiğinde elbette yüce Allah’ın rıza ve sevgisi kuluna ulaşacak, ömrü hayatında pek az mutluluk yaşamış garip mü’min biraz kendine gelecektir...
Müslümanların büyük acılar çektiği şu zorlu günlerde yine Ramazan ayına kavuşmuş durumdayız. Hiç olmazsa bu ayın bereket ve feyzinden istifade cihetine gitmeli, aramızdaki tefrika ve anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp birbirimizi kucaklamalıyız. Bu temenniye bile tahammül edemeyen zâlimler yüzünden, ne yazık ki, yeryüzü coğrafyasının her köşesinde Müslüman kanı oluk gibi akmaya devam ediyor...
Ramazan aslında uykudan uyanmanın, yeniden silkinip ayağa kalkmanın, âtıl bedeni harekete geçirip, açlık ve susuzlukla terbiye ederken aynı zamanda edep öğrenmenin de adıdır. Yeme içme dışındaki huy, adet, iş, tavır ve davranışlarında bir değişiklik görünmeyen, oruçlu olduğu halde haram kazanç peşinde koşturmayı sürdüren, yine onu bunu çekiştirip duran, suratı asık, sinirleri gergin bir kimse aslında Ramazana kavuşmamış gibidir. Zira onda bu ayın getirdiği yüksek bereket, büyük incelik ve zarafet, iyi huy ve güzel ahlak, henüz tezahür etmemiştir. Elbette bu durumda tutulan oruçtan, sahibine açlık ve susuzluk dışında bir şey kalmayacaktır.
Ramazan ayları, çoğu mü’minin bir çok güzel hatıralar yaşadığı müstesna bir zaman dilimidir. Nitekim kime sorarsınız sorun, size geçmiş Ramazanlardan bir tatlı anı, bir unutulmaz hikâye anlatacaktır. Bizim de altmış yıla yaklaşan ömrümüz içinde nice acılı ve sevinçli Ramazanlar yaşanmış, nice unutulmaz hadiselere şahit olunmuştur.
En tatlı, en huzurlu, en unutulmaz Ramazanlar insanın ailesi, elbette öncelikle annesi, babası ve kardeşleriyle birlikte geçirdiği Ramazanlar olsa gerektir. Burada, ailenin birlikteliğinden ve kaynaşmasından doğan bereket, anne ve babaya hizmetin şevki, ağabey ve ablalar için koşuşturmanın insanın iç dünyasına kazandırdığı öz güven vardır. Bu ortamın kıymeti herhalde kaybedildikten, yani bir şekilde aile dağıldıktan sonra çok daha iyi anlaşılacaktır. İnsan, çoğu vakit içinde yüzdüğü nimetlerin farkına varmamakta, “ o mahiler ki derya içredir, deryanın kadrin bilmezler” vecizesi her zaman tahakkuk etmektedir.
Bütün o güzellikleri artık yitirmiş, anne ve babasından uzak kalmış, öksüz ve yetim bir ihtiyar olarak şimdi şunları söyleyebilirim genç kardeşlere:
Aman dikkatli olun azizler! Zaman ve elbette bu zaman dilimi içinde Ramazanlar çok hızlı geçmektedir. Sayın ki, göz açıp kapama anı... Bu yüzden her saniyesini dolu dolu yaşamaya çalışın. En azından bu ay içinde bir kez Kur’anı baştan sona okuyup hatim yapın. Manası üzerinde durup, derin düşüncelere dalın. Sakın sünnet-i müekked bir ibadet olan mübarek Teravih namazını kaçırmayın. Teravihe çok önem verin ve mutlaka bir camide kılmaya çalışın. Bu namaz üzerine yapılan şimdiki lüzumsuz tartışmalara filan girmeye hiç gerek yok... Biz, Efendimizin ve yüce sahabesi Hz. Ömer’in dediklerine uyar, başka sözleri kâle bile almayız...
Bir de ey azizler! Eğer anneler, babalar ve diğer yakın akrabalar hayatta iseler, kendilerine hizmet hususunda birbirinizle yarışmalısınız. Kardeşlerinize güler yüz gösterip, destek vermeli, okşamak için yetim ve yoksul başları aramalısınız. Evet, özellikle bu Ramazan içinde iyilik için sofralar donatmalı ve daha çok fakir ve kimsesizleri davet etmelisiniz. Oruç ve namazın alınlarınıza yerleşmiş nurlu ışığını bol bol saçmalısınız çevrinize. Kimse sizden yüzünü çevirmesin ve kimse sizden incinmesin...