Altan: 18 ay askerlik yaptım ama..
Ahmet Altan: Ben tam 18 ay askerlik yaptım. Benim bir işime yaramadı, ordunun da bir işine yaramadı.
Bedelli askerlik tartışmalarına TARAF Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan da katıldı. Asker sayısındaki rakamın büyüklüğünün savaş kazanma anlamına gelmediğini yazan Altan, kendi askerlik deneyimini kaleme alarak, yaptığı askerlik görevinin kimsenin işine yaramadığını ileri sürdü.
İşte Ahmet Altan'ın o yazısı
Ben tam 18 ay askerlik yaptım.
Benim bir işime yaramadı, ordunun da bir işine yaramadı.
Bir dağın başında geceleri taş bir kulübede yatıp, gündüzleri yandaki taş bir kulübede oturarak hayatımın bir yılını anlamsız bir şekilde harcadım.
Askerlik briç oynayarak ve dansöz görüntüsü arayarak geçti
Gündüzleri, ayda bir çıktığım çarşı izinlerinden birinde aldığım bir deftere roman yazarak, geceleri siyah beyaz televizyondaki kumlu görüntüler arasında bir Arap istasyonunda oynayan dansöz görüntüsü arayıp, briç oynayarak geçti.
Çocuklarım, karım, bir işim vardı, hepsini geride bırakmak zorunda kaldım.
Epeyce parasızlık ve sıkıntı çektim.
Bunların “vatanıma” ne yararı oldu?
Hiç.
Benim orada yaptığımı biraz İngilizce bilen herhangi bir teğmen rahatlıkla yapardı.
Bana ihtiyaçları yoktu.
Peki, niye beni bir dağın başında aylarca boş boş oturttular, birçok insan gibi benim hayatımdan da çok önemli bir zaman parçasını alıp götürdüler?
Hiç bir mantıklı açıklaması yok
Bundan otuz yıl önce bunun mantıklı bir açıklaması yoktu, bugün hiç yok.
Artık ordular “bilgisayarlarla” savaşıyorlar, teknolojik silahları “profesyonel” askerler kullanıyor.
Pilotsuz uçaklar uçuyor.
Yirmi beş yıl kadar önce gazetecilerin davetli olduğu bir NATO gezisinde bize “bilgisayarlı” Alman tanklarını göstermişlerdi, o bilgisayarları “hadi sen asker oldun” diye üstüne bir üniforma giydirdiğiniz bir köylü çocuğunun kullanma ihtimali bulunmuyor.
O silahları kullanabilmek için çok daha iyi bir eğitimden geçmek gerekiyor.
Öyle eski usul “süngü savaşları” yapılmıyor artık.
Savaşları kazanabilmek için “kalabalık” ordulara değil, yetenekli ve iyi eğitilmiş ordulara ihtiyaç var.
Saddam’ın ordusu kaç kişiydi, Amerikan ordusu kaç kişiydi Irak savaşında?
Ne oldu?
Sayısı az ama teknolojisi ve yeteneği fazla olan kazandı.
Bütün bunları benden çok daha iyi bilen Genelkurmay, bu gerçekler ortadayken, yüz binlerce genç insan “bizim hayatımızın en önemli kısmını bizden çalmayın, bütün kariyerimizi, işimizi gücümüzü mahvetmeyin, bedelli askerlik ilan edin” derken niye yüz binlerce kişilik bir ordu beslemek konusunda direniyor?
Devletin para kazanmasını engelleyip tam aksine devletin ve toplumun sırtına büyük bir yük yüklüyor?
Mesele “eşitlikse”, ordu “eşitliğe” çok önem veriyorsa, Sinan Çetin’in daha önce birkaç defa dile getirdiği gibi bunun da bir çaresi var.
Bedelliden toplanan paralar
Bedelli askerlik yapanlardan paraları toplar, o parayı ödeyemeyenleri “kısa bir süre” için askere alır ve o paranın bir kısmını “maaş” olarak o insanlara dağıtırsınız.
Bu kadar büyük bir kalabalığı, bu kadar uzun bir zaman neden askerde tutacaksınız?
Aslında bu çağda “zorunlu askerliğin” tümden kalkması gerekir.
Bunu hemen yapamıyorsak, o aşamaya “bedelli” döneminden geçerek varırız.
Savaş da kazanılamıyor zaten
Genelkurmay, o çok sevdiği mazereti ileri sürerek “biz terörle savaşıyoruz” derse, bu eğitim düzeyindeki “geçici” askerlerle o tür bir savaşın kazanılması hiç mümkün değil, kazanılmıyor da zaten.
Bedelli tartışmasında da “zorunlu askerliğin kaldırılması” tartışmasında da Genelkurmay’ın mantıklı, inandırıcı bir nedeni yok, toplumu da ikna edemiyor.
Çünkü “kalabalık” ordu beslemenin “askerî” değil “ideolojik” bir nedeni bulunuyor, ordu geniş kalabalıkları kontrol etmek, onları kendi “beyin yıkama” safhasından geçirmek, “ordunun kutsallığını” toplumun zihnine kazımak ve “içerde” etkili bir güç olmak istiyor.
Ama bu dönem de bitti.
Yüz binlerce insan, bütün gazeteleri, yazarları, partileri “askere gitmemek” için mail bombardımanına tutuyor, bu kadar isteksiz insanlarla mı savaş kazanılacak, askere gitmemek için çabalayan bu insanlarla mı “ordunun kutsallığı” korunacak?
Bence ordu toplumla çatışmamalı.
Gençlerin hayatında anlamsız gedikler açmadan çağın şartlarına uygun bir profesyonel ordu kurmalıyız.
Ordu, generallerin malı değil, bu milletin malı.
Milletin ne dediğine hiç aldırmadan, çağın gerçeklerine boş vererek, hâlâ “süngü savaşı” anlayışı sürdürerek askerlik olmaz.
Süngü değil teknoloji kazanıyor.
Kalabalık olan değil akıllı olan kazanıyor.
Biz neden “akıllı” bir ordu kuramıyoruz peki?
Niye hâlâ “süngü çağında” kalmış kalabalık bir ordu beslemek zorundayız?
Var mı generallerin bu soruya mantıklı bir cevabı?