Altaylı sokak ortasında fırça yedi!

Altaylı sokak ortasında fırça yedi!

Fatih Altaylı'yı sokakta durduran vatandaş hakaretler yağdırdı. İşte o diyaloglar...

Özür meselesi ve ruh halimiz

YOLDA yürüyorum.

Yaşlıca...

Yanında eşi de var.

Önümü kesti. “Fatih Bey nasılsınız.”

Selamlaştık.

Hemen konuya girdi.

“Ben dedenizi tanırım” diyerek başladı:

“O Sevan Nişanyan’ı niye televizyona çıkarıyorsunuz? O şerefsiz, Türk milletine hakaret ediyor.”

“Tek başına çıkarmıyorum. Karşısında ona yanıt verecek insanlarla çıkarıyorum. Tartışıyorlar.”

“Ben bir tartışma görmüyorum. Sevan Nişanyan sallıyor duruyor. Atalarımızın kemikleri sızlıyor.”

“Beyefendi benim fikirlerim belli.”

“Evet belli, ben biliyorum ki, sizin dedelerinizi de Ermeniler kesti. Ama siz onlara söz veriyorsunuz.”

“Beyefendi, bu bir tartışma programı. Konuları tartışıyoruz. İlle konuğumla aynı fikirde olmak zorunda mıyım? Genelde aynı fikirde olmuyorum hatta.”

“Sevan Nişanyan’la aynı fikirde gibi duruyordunuz. Susturmadınız.”

“Karşısında Profesör Halaçoğlu vardı.”

“O da bir şey söylemedi zaten. Ona da şaşırdım.” Sonra sinirlendi. Bağırmaya başladı.

“Sizin de fikriniz belli. Siz de satılmışsınız. Herkes satılıyor zaten. Atalarınızın kemikleri sızlıyordur.”

“Beyefendi terbiyeli olun.”

“Siz terbiyeli olun. Hainsiniz. Bunları konuşturuyorsunuz.” Ben de sinirlenmeye başladım.

“Beyefendi laflarınıza dikkat edin. O bir tartışma programı.”

“Bunları tartışmayınız kardeşim. Hainleri tartışmayın.”

“Beyefendi biz tartışmasak ne oluyor? Dünya tartışıyor. Onlarca ülke soykırım var dedi. Biz bunun böyle olmadığını ispat etmek için tartışıyoruz. Kafamızı kuma gömerek olmuyor.”

“Biz tartışmamalıyız.”

“Ha bırakalım başkaları bizim aleyhimize olacak şekilde tartışsın.”

“Biz tartışmazsak onların tartışmasından ne olacak.”

“Ne olduğunu görüyoruz.Obama bile neler söylüyor. Ben, Sevan Nişanyan ile Halaçoğlu’nu tartıştırdım diye mi söylüyor.”

“Tartışmayın kardeşim. Tartışmayın işte. Ama sizin de ne mal olduğunuz belli. Utanıyorum. Dedenizin kemikleri sızlıyordur şimdi.”

“Beyefendi yaşınıza saygım var ama haddinizi aşıyorsunuz”

O anda eşi döndü ve bağırmaya başladı:

“Aşıyorsak ne olmuş. Sizin gibilere haddini bildirmek lazım.”

“Terbiyemi bozmayacağım” dedim ve yanlarından ayrıldım.

Bunu niye mi yazdım. Türkiye’de çoğunluğun ruh halini bilin diye. Perşembe akşamı Teke Tek’te ben de benzer bir ruh haline büründüğüm için yazdım. Konuğum Dr. Hüseyin Çelik, “Türkiye Ermenilerden, Keldanilerden, Asurilerden özür dilemelidir” diye lafa girince çıldırıp, “Yahu Balkanlar’da sayısı belirsiz ama milyonu aşan Türk öldürüldü. Doğu’da yüz binlerce Türk katledildi. Arap çöllerinde öldürüldük, hançerlendik. Birisi de bizden özür dilesin. Biz şamar oğlanı mıyız” diyecek hale geldiğim için yazıyorum.

Çünkü biliyorum ki, bu millet soykırım yapmadı.

İttihat ve Terakki’nin bir kararının sonuçları daha da elim olmasın diye Ermeni komşularını korumaya çalıştı. Balkanlar’da kırılırken bile kimseye katliam yapmak gibi bir derdi olmadı.

Bugün olduğu gibi o gün de kendini savunamadı.

Yüz yıllık acıymış. Doğru ama bizimki de yüz yıllık.

Unutacaksak hepsini unutalım.

Hatırlayacaksak hepsini.

Empati güzel şeydir de, biraz da kendimizi bilelim, kendi halkımıza empati yapalım. Sırf karşı tarafa değil. Karşı taraf dediğimiz de her neyse!

FATİH ALTAYLI - GAZETE HABERTÜRK