"Altın hâlâ en büyük güçtür"

"Altın hâlâ en büyük güçtür"

Özboyacı Altın Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Fatih Özboyacı altın ve sektördeki gelişmeleri Memleket'e anlattı. 'Altının tarih boyunca gerek süs eşyası olarak gerekse ekonomik güç olarak hep revaçta olduğunu' ifade eden Özboyacı, "rezervinde çok fazla altın

-Özboyacı Altın’ı kısaca tanıtır mısınız ?

Özboyacı Altın 1981 yılında kuruldu. Daha sonrasında ticari faaliyetlerine kuyumcu perakendeciliği üzerine devam eden bir kuruluştur. Özboyacı Altın farklılıklarını ortaya koyacak olursak, bizim en büyük sloganımız şu “Biz her yerdeyiz, herkese çok yakınız.” Konya çapında dağılmış 7 ayrı şubemizle hizmet veriyoruz. Geçtiğimiz yıllarda imalat, toptan gibi alanlarda da faaliyetlerimiz oldu. Ancak son 6-7 yıldır özellikle kuyumcu perakendeciliğine yönelmek bizim için bir strateji haline geldi. Bunu tercih etmemizin nedeni ise tek bir konuya doğru odaklanmak ve bununla beraber de müşteri memnuniyetini sağlayabilmek, onlara daha iyi bir hizmet sunabilmek... Kendimizi bu yönde geliştirmek ve buradaki en üst kaliteyi yakalamak hedefimiz.

-Son zamanlarda müşterileriniz düğün alışverişi yapan ailelerden daha çok yatırımcıya mı dönüştü ?

Bizim işimizin bir kısmını düğün alışverişi yapan çiftlerimiz, ailelerimiz oluşturuyor. Artık altın takılar da bir moda haline geldi. 25-30 yıl önce olan çeşitleri düşündüğümüzde ve şuan geldiğimiz nokta her yıl bu işin gelişmesi, büyümesi çok farklı noktaya götürdü sektörü. Bu sebeple de dünyada ilk üç arasında kuyumculuk sektörü yer alıyor.

-Altın neden bu kadar kıymetli? Altının tarihçesi nedir?

Altın erkekler için bir güç, zenginliktir, ama bayanlar için zarafettir. Zerafete önem verildiği için daha da önemli bir hale geliyor. İnsanlığın oluşumundan beri belki Adem atamızdan beri altın, insanlık için bir değer ifade etmiş bir madendir. Bu değer de aslında sürekli bir zenginlik, satın alma gücüdür. Kağıt parayı 150 yıldır kullanıyoruz ama tarih boyunca ya takas yoluyla ya da altın, gümüş, bakır parayla ticaret sağlanmış. Ama aralarında en prestijlisi her zaman altın olmuştur.  Allah’ın insanın fıtratına, altına olan değeri koyduğuna inanıyorum. Bununla beraber devam edeceğini düşünüyorum. İlerleyen dönemler içerisinde kapitalizmin belki yıkılması ile belki bugünkü para politikalarının değişmesiyle tekrar para halinde kullanılabileceği bir değer olarak her zaman çağlar ve zaman boyunca genel geçer bir yapıda olacağını düşünüyorum. Biliyorsunuz Anadolu medeniyetler beşiği, Anadolu tarihinin en başından beri tüm kazılarda hem para olarak, hem süs eşyası olarak altını bulabilirsiniz. Altının bazı kesimler tarafından ortadan kaldırılmaya çalışması durumu var. Modern çağın dayattığı bazı şeyler var. 

-Altın bir ticaret aracıyken, para nasıl yerine altının yerine geçti?

Altın bundan 100 – 150 yıl öncesine kadar alışverişlerde takas usulü halinde ödemelerde para gibi kullanılıyordu. Altın yükte hafif pahada ağır fakat daha yüklü ticaretlerde özellikle sanayi devrimi sonrasında kapitalizmin ilk temelleri atıldığı dönemden itibaren büyük ticaretler yapılınca altını belki tonaj bazında bir yerlere vermek gerekiyordu. Bu şekilde devam ederken bir takım bankerler aracılığı ile tanışıklık ve güven esasına dayalı olarak altının fiziki olarak taşınması yerine bir senet üzerine bonolar halinde yazılı olarak gerçekleştiriliyordu. Devletler de sonrasında bu şekilde ticaretlerini yaptılar. Kâğıt para, altına endeksli olarak çıkmıştır. Kâğıt para çıktıktan 70 – 80 yıl boyunca yine ticaretler altına endeksli olarak yapılıyordu.  Fakat 1929 buhranından sonra dünya üzerindeki ekonomik gelişmelerle beraber, 1950’li yılların ortasından itibaren bazı merkez bankaları altına bağlı kâğıt para basımını, altına bağlı olarak basmayacaklarını söylediler. Paranın şu an altınla bağlantılı olmaması paranın değerini ve güvenilirliğini ciddi anlamda düşürüyor. Devletler para konusunda güvence veriyorlar fakat altı boş bir güvence...

-Altın güvence olarak hâlâ en büyük güç müdür ?

Evet, altın güvence olarak en büyük güçtür. Devletler her ne kadar parayı ön plana çıkarsalar da kasalarında altın rezervlerini bulundurmak için çaba sarf ederler. Şu an dünyanın en büyük altın rezervi ABD’dedir.

-Rezervinde çok altın olduğu için mi en büyük ekonomi ABD’dir ?

 Bu belki çok aşırı bir komplo teorisi ama kapitalist sistemin çökmesi durumunda dünya üzerinde değer olarak yine altın kullanılması gerektiği için bu anlamda kendi adına bir güvence olarak kullanıyordur diye düşünüyorum.

-Ülkeler arası altın ticareti ne durumda, nasıl yürüyor ?

Bir ülke başka bir ülkeye ben senden altın almak istiyorum diye bir şey demez. Londra’da altın borsası var. Tüm altın bunun üzerinden alınıp satılıyor. Devletlerde buradan alıp satıyorlar. Devletler bazı zamanlar ön plana çıkmazlar, kendilerini göstermezler. Üçüncü şahıslar üzerinden şahıslar alıyormuş gibi gösterip altın alır ve satarlar. İmaj açısından herhangi bir zarara uğramamak için bu şekilde yaparlar.

-Özellikle Çin’inin dünyadan altın topladığı realitesi vardı, Çin bunu yaparken ülkelerin üzerine basarak mı yapıyordu ?

Çin bunu şahıslar ve kurumlar üzerinden gizli yapmaya çalışıyor ama Çin olduğu ortaya çıkıyor. Çin kendisini güvende hissetmek için böyle bir şey yapıyor. Baktığımız zaman ticaret bakımından çok önemli rakamlara ulaştılar. Fakat merkez bankalarının kasalarında altın rezervinin az olduğunu görüyoruz. Kendisini güvende hissedebilmesi için altın rezervlerini toplaması, doldurması gerekiyor. Bunu da hızlı bir şekilde yapınca altın fiyatlarının yükselmesine neden oluyor. Bu yüzden yavaş yavaş ve sürekli olarak Çin’in altın alışı söz konusu. Alıyorum, satıyorum tarzında devletlerin bazı açıklamaları altın piyasasını kendi lehlerine çevirmek için yaptıklarını söyleyebiliriz, buna da dikkat etmek gerekiyor. Her satıyorum diyen satmaz, her alıyorum diyen almaz, tam tersi hareketler yapıyor olmaları da mümkündür. Günümüzde, baktığımızda arz ve talep dengesi altın piyasasında pek işe yaramıyor bu yapılan spekülasyonlar neticesinde.

-Altın rezervleri dünya üzerinde ne seviyededir, altın zengini ülkeler hangileridir ve biz ülke olarak bu konuda neredeyiz?

Avustralya, Kanada ve Alaska önemli üreticilerdir. Baktığımız zaman Afrika hem elmas hem de altın madenleri bakımından zengin ama dünyanın en fazla sömürdüğü, gariban kalmış, en yoksulların yaşadığı bölge olarak gözümüze çarpıyor. Türkiye’ye baktığımızda, altın ile alakalı çok zengin olmadığına ulaşıyoruz ama zengin olmaması da nasıl petrol zengini olan ülkelerin başı dertten kurtulmuyorsa bizim için de altın zengini olmamamız bu yönden avantaj olarak görülüyor. Medeniyetlerin beşiği olan Anadolu’da dünyanın ilk basılı altın parasının Anadolu coğrafyasından olduğunu görüyoruz. Geçmişteki insanlar altını Afrika’dan getirmiyorlardı, Anadolu coğrafyasından çıkarılıyordu. Türkiye’de altın yoktur demek bana mantıklı gelmiyor. Yerin binlerce metre altına inebiliyorken altın madeni çıkaramıyoruz demek bana mantıklı gelmiyor, var ama çıkarmıyoruz diye düşünüyorum. Altın dünyanın her yerinde var fakat altını çıkarmanın maliyeti, maden olarak görülmeye değer olup olmadığına bakılarak çıkarılır. Bir ton altının içerisinde bin de dört altın varsa bu işlenebilir anlamına geliyor.  Maden olarak çıkarılabilmesi için belli bir rezervin üzerinde olması gerekiyor.

-Konya hakkında ne düşünüyorsunuz, Konya’da altın var mı ?

Konya’da 8-10 yıldır altın rezervi arayışlarının olduğunu biliyorum. Yerli ve yabancı şirketlerin ruhsatlarının alındığını arayışlarının sürdüğünü biliyorum. Konya ve çevresinde altın madeni bulunması beni çok şaşırtmaz.

img_2198.jpg

-Hala eski kültürden gelen işçilik devam ediyor mu ? Kıymetli taşları hâlâ kullanıyor muyuz, en değerli taş pırlanta mı ?

En değerli taş pırlanta değil, zaten pırlanta bir maden ismi de değil. Pırlanta elmasın kesilmiş halidir. Şuan en kıymetli taş zümrüttür. Zümrütün çok fazla çeşidi olduğu için fiyatı bire bin oranında değişebilir. Osmanlı'da özellikle zümrüt kullanımını görüyoruz. Elması çok fazla görmeyiz. Pırlanta son 100 yıldır var olan bir şeydir. Dünyada pırlanta sektörü yüzde 95 oranında tek bir grubun elindedir. Kendileri elması çıkarıyorlar. İstedikleri şekilde fiyatları belirliyorlar. Ortadoğu toplumları yani Türkiye, Suriye, Irak, Hindistan, İran’da altının genel olarak takı olarak kullanıldığını görüyoruz. Bununla beraber kuyumcularda da çok ciddi bir şekilde altın stok yapmış olduklarını görüyoruz. Avrupa’da kuyumcu vitrinlerine baktığımızda Türkiye’dekinin yüzde 10’u kadar olduğunu görürüz. Bundan 10 yıl önce daha da fazlaydı. Bazı art niyetli kişiler bunu azaltmak için çaba sarf ettiler. Bir savaş içerisinde olduğunda para değer kaybettiğinde eğer elinde altın stoğu var ise dünyanın her yerinde aynı fiyattan bozabilir. Bu yüzden art niyetli kişiler bizim stok yapmamızı istemediklerini düşünüyorum.

-Ülke olarak altını işleyebiliyor muyuz ?

Altını kesinlikle işleyebiliyoruz onda hiçbir problem yok. Altın başlı başına bir değerken pırlanta veya herhangi bir değeri tartışılabilecek bir şeyle bunu değiştiriyorsan burada sıkıntı vardır.

-Siz firma olarak Sevgililer Günü’ne özel reklam yapmıştınız bu reklama  eleştiride bulunuldu, eleştiriyi haklı buluyor musunuz ?

Sadece satışa odaklanarak biz böyle bir reklam yapmadık. Bunun Konyalılar tarafından görülüp, algılanıp, dikkate değer bulması da bizim için oldukça sevindiricidir. Çünkü demek reklamlarımız dikkati çekiyor. Biz daha önce birkaç gazete ile de bunu haberleştirdik. Oradan bununla alakalı da açıklama yaptık. Son zamanlarda özellikle Türkiye’nin gelişmesiyle beraber Sevgililer Günü, Anneler Günü gibi özel günler fazlasıyla ticari bir meta olarak görülüyor. Bunu herkes yapsın gibi kamuoyu baskısı da var. Biz bu baskının altındayız ama şunu kesinlikle istemiyoruz. Aşk dediğimiz şey artık hakikaten içi boşaltılmış, sadece gösteriş için kullanılan bir hale geldi. Biz aşkın iki gün sonra gelip geçen bir şey olmadığını düşünüyoruz. Biz bu reklamları ticari değil, bir sosyal sorumluluk çerçevesinde bize halkımızın yüklemiş olduğu bir misyon çerçevesinde, aslında sevginin, bu değerlerin ne ifade etmesi gerektiğini ve insanlar tarafından bunun nasıl algılanması gerektiği ile ilgili bir çalışma yapmaya gayret ediyoruz.

Röportaj: M. Ali Elmacı-Ahmet Gökbaş