Altunyaldız: Hayalleri AK Parti gerçekleştirir
AK Parti Konya Milletvekili adayı Ziya Altunyaldız Memleket'e konuştu.
Altunyaldız, “AK Parti rahmetli Cemil Meriç’in ifadesiyle muhteşem bir maziyi ondan daha muhteşem bir geleceğe bağlayan kutlu bir yürüyüşün adıdır. Hayaller ve vaatler AK Parti ile gerçekleşir” dedi.
SORU·:Sayın Altunyaldız klasik bir soruyla başlayalım mı?
Ziya ALTUNYALDIZ kimdir? Ve neden milletvekili olma ihtiyacı duydunuz. Hatta müsteşarlık gibi önemli bir görevden istifa ederek?
Siyaset zor ve çileli bir yolculuk fakat kendi insanımla yol arkadaşlığı da benim için ayrı bir kıvanç. Çok anlamlı buluyorum. Mevlana diyarının güzel insanlarıyla, ekmeğini taştan çıkaranlarla, alın terini ekmeğine katık edenlerle, sözünde duranlarla, vefalı kardeşlerimle, yüreklerinde coşkuyu kardeşliği, sevgiyi, muhabbeti gördüğüm güzel insanlarla, ümidini kaybetmeyenlerle, gözbebeklerinde tüm mazlumlar için hüzün taşıyanlarla, zalimin düşmanları, gayret erleri, Şems-i Tebrizinin ayak izlerini takip edenlerle bir yol arkadaşlığı yapmak benim için büyük zenginlik. Siyaseti bu anlamda yapmaktan son derece mutluyum, heyecanlıyım ve umutluyum. Ayrıca kendimi şöyle tanıtayım. 1965 yılında, Konya’nın Bozkır İlçesi’nin Hisarlık Kasabası’nda yedi çocuklu bir ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldim. 1983 yılında Konya İmam Hatip Lisesinden, 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum. 1989 yılında Devlet Planlama Teşkilatında Uzman Yardımcısı olarak memuriyet hayatına atıldım. 2 yıl sonra Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığına geçtim ve orada Uzmanlığımı aldım. 1994 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne, California’ya, uluslararası iş idaresi konusunda yüksek lisans yapmak üzere gittim. Orada hem Türklerle ve Türk aileleriyle hem de değişik etnik yapılarla ve tabii ki yerel halkla iç içe olduk. Pek çok organizasyonla, kurum ve kuruluşla temasımız oldu. 2 yılın sonunda yüksek lisansı bitirdim. Amerika’da bulunduğum süre zarfında şu gerçeği çok net gördüm. Her şeyin merkezinde insan var. Esas olan insanın mutluluğu ve memnuniyeti…
Hani Şeyh Edebali’nin yüzyıllar önce Osmanlı Cihan Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye verdiği o veciz öğütte ifade ettiği gibi “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Amerika bu temel düsturun üzerinde yükseliyordu sanki…
İnsan hayatına dönük bütün hizmetler çok önemliydi. Bir telefonla suyunuz bağlanıyordu, her türlü hizmeti telefonla alabiliyordunuz. O günlerde, kendi ülkeme üzülerek ve hayıflanarak bakardım. Bugün, Allah’a şükür geldiğimiz noktada ülkemiz de çok büyük bir mesafe kat etti. Vatandaş odaklı, insan odaklı, hizmet odaklı bir anlayışa sahip, büyüyen, gelişen dünyanın gıpta ile baktığı bir ülkede yaşıyoruz. Doğrusu o günlerdeki buruk duygularımı çok net hatırlıyorum ve bugün gelinen nokta karşısında geleceğe çok daha umutla bakıyorum.
1999 yılının sonuna doğru İngiltere’ye gittim, İngiltere Büyükelçiliğinde Ticaret Müşaviri olarak çalıştım. Bu da aslında dünyayı tanıma ve dünya gündemiyle yakından ilgilenme adına önemli bir deneyim oldu benim için. İngiltere’de önemli bir Türk toplumu vardı, onlarla olan ilişkiler, ticari kesimlerle ve görevimizle ilgili her türlü kurum-kuruluşla olan ilişkiler… Çok yoğun bir çalışma tempomuz vardı. Bizim çalışma dönemimizde İngiltere’yle olan ticaret hacminde ciddi artışlar sağlandı ve ilk defa Türkiye-İngiltere iş platformu yaptık İngiltere’de. İki ülke ilişkileri, ticaret ekonomi ilişkileri gayet iyiydi, harika bir dönem geçirdik.
İngiltere’de bulunduğum süre zarfında uluslararası karşılaştırmalı iş hukuku çalışmasına başlamıştım ve yaklaşık 2 yıl buna devam ettim. Bu da, iş tecrübeme ve hukuk ve uluslararası iş hukuku alanlarındaki birikimime önemli katkılarda bulundu. 2002 yılı sonunda İngiltere’den döndüm. Akabinde, Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğünde Devlet Yardımları Daire Başkanı olarak göreve başladım. Sırasıyla Genel Müdür Yardımcılığı, İhracat Genel Müdürlüğü ve Müsteşar Yardımcılığı görevlerini yürüttüm.
10 Kasım 2010 tarihinde Gümrük Müsteşarı olarak atandım. Bakanlıkların yeniden yapılandırılması sürecinde kurulan Gümrük ve Ticaret Bakanlığında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarlığı görevini sürdürdüm. Yaklaşık dört buçuk yıl yürüttüğüm bu görevden Ak Parti Konya Milletvekili Aday Adaylığı için çekildim. Bu topraklara ve ülkeme vefa borcumu yerine getirebilmek, onların bu teveccühüne kayıtsız kalmamak adına 26 yılın ardından kariyerimi devlet bürokrasisinin en üst noktasındayken sonlandırma kararı aldım. Bürokrasinin hemen her kademesinde görev almış biri olarak, güzel Konya’mızın meselelerinin Ankara’da nasıl anlatılacağı, nasıl çözüme kavuşturulacağıyla ilgili önemli bir birikim ve tecrübeye sahip olduğumu düşünüyorum.
SORU: Ziya bey, sayın Başbakanımız bir selamdan bahsediyor sık sık.Aleyküm Selam ancak ne demek oluyor bu?
Sayın başbakanımız bilge bir kişilik ve devlet adamı aynı zamanda gönül adamı diye tarif etmekte yanlış olmaz. Selam onun artık bir şiarı. Fakat muazzam da bir hedef veriyor topluma. Barışı müjdeliyor. Kendimizle barışmayı teklif ederken, kendi dindaşımızla, gönüldaşımızla, tarihi bağlarımızla millet olduğumuz medeniyet kurduğumuz coğrafyalara bir seferberlik çağrısında bulunuyor bu selam haykırışı diye düşünüyorum ben. Muazzam potansiyeli düşündükçe bu selam beni de büyülüyor açıkçası. Hepimizin bu selam cazibesine kapılması lazım. Yürekten verilen bu selam kim bilir ne kadar bereketlenecek ve Müslüman coğrafyaları bir barış hamlesi olarak saracaktır umudundayım. İsterseniz bizde onun selamına ortak olalım hep birlikte ve yüreğimizin derinliklerinde bu selam çağrısına millet olarak iştirak edelim diyorum. Ama önce batı dünyasının sadece lafzen söylediği ancak bizim kadim kültürümüzün neredeyse temelini tabiri caizse su basmanını oluşturan bu beş harfi iyi analiz edelim ki ona göre mesafe alalım; Nedir bu selam, nedir bu aşk, nedir bu derinlik, nedir bu yeniden doğuş müjdesi gibi bu kelam. Nasıl bir ilhamdır ki, bizi bize hatırlatan bu haykırış, iliklerimize kadar titretiyor bizi. Yüreğimizin her zerresini coşkuya boğuyor. Yaradana bir kez daha şükürler edip huzurunda secdeye kapanıyoruz. Evet, bu millet tarihin sayfalarını çevirmiş, Müslüman coğrafyanın çilesini çekmiştir. Bütün yüceliklere layıktır. Selamların en güzeline layıktır. Kimin emeği geçti ise bu mübarek topraklarda kimin emeği varsa hepsi başımızın tacıdır. Ve gönlümüz onlarla zenginleşecek ve bu duygularla ebediyete kadar dolup taşacağız. Önümüzdeki problemleri aşarken bu gücümüzün farkına varacağız. Ve özgüvenimizi hiçbir surette kaybetmeyeceğiz.
SORU : Sayın Altunyaldız AK PARTİ bir rekora gidiyor mu? 4. seçim nasıl geçecek sizce?
AK Parti, dönemsel bir parti değildir. Bir döneme, bir kesime hitap eden bir parti değildir. İnşallah bu seçimde başarıyla geçecektir. AK Parti rahmetli Cemil Meriç’in ifadesiyle muhteşem bir maziyi ondan daha muhteşem bir geleceğe bağlayan kutlu bir yürüyüşün adıdır. AK Parti, milletin ta kendisidir, AK Parti milli idealdir. İnsanoğlunun has bahçesinde, kemale açılan kapıdır AK Parti. Bu millet yeni bir yürüyüşün arifesindedir. İlelebet sürecek olan bu yürüyüşü bizden sonraki nesillere en güçlü şekilde devredebilmek ve AK Parti hareketini hedefe ulaştırmak için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırız. Son 12 yıl içinde kazanılan özgüvenimizi, 2013 yılında hedef ettiler. 2013 yılındaki gezi olayları, 17 Aralık ve 25 Aralık kumpaslarının en büyük hedefi millete kazandırdığımız bu özgüveni yıkmaktı. Çok şey söylendi. Dediler ki, bunlar rüya görüyorlar, ütopikler, hayal görüyorlar, yapamayacağımız hedeflere yürüyorlar. Doğru biz bir rüya görüyoruz, yeni bir Türkiye rüyası görüyoruz. Bu rüyayı göremeyenler utansın. Bu rüya için ayağa kalkamayanlar, özgüven gösteremeyenler utansın.
Tam burada Üstadın diliyle konuşmazsak olmaz elbette. Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın, Hey gidi küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
SORU :Ziya Bey, ayrıca AK partinin yeni bir söylemi var; yeni bir medeniyet perspektifi? Nedir bu, batı medeniyetinden ayrılıyor muyuz?
Bilgi toplumunu ortaya çıkaran batı düşüncesinin, dünya coğrafyasında hem kendisi hemde İslam coğrafyası için bir umut olmaktan çıktığı aşikârdır. Seküler ahlak dediğimiz davranış biçimi batı dünyası için bir dereceye kadar iç barışı ayakta tuttu. İnsanı kuralların dünyasına hapsetmek suretiyle, insan hak ve özgürlükleri konusunda mesafe alındı belki. Fakat tarihin sonu tezi de boş çıktı. Batı Medeniyeti, genç nüfusu koruyamadı. Yaşlandı. Zenginlik sadece sömürüden kaynaklanır oldu. Üreten bir ekonomi olmaktan iyice uzaklaştı. Sonuçta ne oldu. İstenen gerçekleşti mi? Elbette ki hayır.11 Eylül sonrası yaşanan büyük değişim politikaları da, bireyi harekete geçirmek için yaratılan hayali düşmanlarda obez ve gelecek için umutlar beslemeyen bir insan tipinden kurtarmadı batı dünyasını. Bilakis, kendisi dışında hiçbir insanın özgürlüğünü yâda mutluluğunu istemedi batılılar. Ortadoğu coğrafyasında özgürlük sloganı ile yaptığı müdahaleler, bırakın özgürlüğü, kan ve ölüm yağdırdı bu topraklara. Enerjiye sahip olmak için gözü dönmüş bir şekilde saldırdı sadece. Ve hala saldırıyor. Biz bu durum karşısında çaresiz değiliz ve asla umutsuz da değiliz. Dünyada hiçbir ülke medeniyet mirası bakımından Türkiye kadar şanslı ve birikimli değildir.
Bu büyük kültür mirası bizi ülke olarak millet olarak bir büyük göreve talip olmaya zorlamaktadır. Bu görev kan dökülmeden bir gün geçmeyen İslam coğrafyasına, dünyanın her köşesinde bir şekilde mazlum olmuş insana ve batı dünyası içinde gerçek mutluluğu bulamayan, yaratıcısı ile buluşamayan insana, kendimize, mahallemize, şehrimize ve ülkemize karşı büyük bir görevimiz var. Bu yeni bir medeniyet inşasıdır.
Şair bu medeniyetin insana bakışını şöyle anlatır:
Dokunur gayretine, karışma hikmetine,
Sahibi hürmetine, KULU İNCİTME GÖNÜL.
Şehirlerin de kadim karakterini muhafaza edeceğiz. Kadim karakterin modernite ile yüzleştiği yerde yıkıcı olmayan darbe vurmayan modern mimariyi kabul edeceğiz. Ama kadim tarihi birikimimize bir tehlike teşkil ettiğinde ona karşı duracağız. Dikey mimari değil, yatay mimariyi kadim şehirlerimizde egemen kılacağız ve küreselleşme anlamında da bütün şehirlerimizi, kadimi koruyan modernite birikimini kullanan küresel şehirler haline getireceğiz.
SORU :Yeni anayasa deyince berrak ve netmisiniz AK parti olarak? Toplumun bakışı nasıl ayrıca bu konuya?
Bakınız AK Partinin son yıllardaki en büyük gündemi Yeni anayasa iken her nedense 12 Eylül Anayasası ile yönetildiğimiz bir realite. Neden çünkü Anayasaya “eşit vatandaşlık yazacağız ve bu eşitliğin korunması için devlet her türlü tedbiri almakla mükelleftir diyeceğiz” ya birileri asla bu eşitliği kabul etmek istemiyor. Seninle eşit olmak onların ağırına gidiyor sevgili kardeşim. İstiyorlar ki senin çocukların hala paşa olamasın, büyükelçi olamasın, bu yaşadıkların hep serap olsun. Şu an başörtüsüyle doktorluk yapan öğretmenlik yapan kardeşimin görüntüsü bir serap gibi, tarihi bir büyük yanlışlık gibi algılansın ve onların hegemonyasına geri dönelim diye 12 Eylül anayasası ile yönetilmeye devam edelim istiyorlar. Hatırlayın bu anayasayı bizim çocuklar yapmıştı. Kimdi bu “bizim çocuklar”.12 Eylülde,12 Martta, 28 Şubatta, 27 Nisanda, 6/8 Ekim olaylarında, Gezi parkında ortaya çıkan bizim çocuklar. Kendi yaptıklarını bozdururlar mı hiç. Elbette direnecekler. Fakat sizde direneceksiniz. Biz mücadele edeceğiz. Bu mücadelenin konusu: ülkemizin, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa ile yönetilmesini sağlamaktır. Bu mücadele başarıya kavuşacaktır. Özgürlük, eşitlik ve adalet değerleri üzerine inşa edilecek yeni anayasal düzenimizin en temel ilkesi ve referansı insan onuru olacaktır. İnsanı taçlandıracağız. İnsan hak ve özgürlükleri yeni anayasal düzenimizin odağında yer alacaktır.
Devletin sorumluluk alanı; canın, aklın, neslin, inancın ve mülkün korunmasıdır. Temel özgürlük alanları ise asla ve asla devlet tarafından kontrol edilemez, baskıcılık sonucunu doğuracak, meşru gözüken kamusal eylem yeni anayasa tarafından reddedilecektir. Özgürlükleri kaşıkla verip, kepçe ile sınırlayan Vatandaşına insan olmanın, hürriyetlerin tadını yaşatmayan kamusal teamüller yâda kamu refleksleri zinhar kabul görmeyecektir yeni Türkiye’de. Yeni anayasa ve Yeni Türkiye fotoğrafını perçinleyecek, her vatandaşımız bu coğrafyada nefes almanın zevkini yaşayacaktır.
Düşünce, inanç, ifade ve girişim özgürlüğü insan onurumuzun ve insan kimliğimizin ayrılmaz bir parçasıdır ve anayasal koruma altındadır. Sınırlamak mı, sadece ve sadece diğer vatandaşlarımızın özgürlük alanları ve onurlarının saygınlığıdır. BU SINIR ÇİZGİSİ ne bir milim öteye, nede bir milim beriye çekilemez. İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ; başkasının inancına saygı duy, gerisi senin bileceğin iş karışmayız.
Girişim özgürlüğü: meşru ve vergilendirilmiş kazancın senindir.
Basın ve ifade özgürlüğü: özel hayata saygı duy. Yüreğindekini söyle, yüreğinin götürdüğü yere git.
Özgürlükleri garanti edilmemiş insanın kendi onurunu koruması, güvenliği tehdit altında birinin kendi özgürlük alanını yaşaması mümkün olabilir mi? Serbest düşünemeyen, hürriyetlerini yaşamayan insan nasıl kültürel gelişimini sağlayabilir. İşte neden teknoloji üretemiyoruz, yâda üniversitelerimiz neden hayattan kopuk, şehirler entelijansıyamızla neden ahenkli değil iç içe değil diye şikayetleniyoruz ya, teşhis burada. Öyle bir hiyerarşi var ki orduyu geçtik bilim hayatımızda öyle bir tahakküm zinciri vardı ki, gelişmenin önünü tıkıyor, hür düşünceye fırsat verilmiyordu. Sosyolojik olarak halkın bilinçaltında korkuları, çekingenlikleri öyle bir iz bırakmış ki. İşte bunun panzehiri özgürlüklerin anayasası olacak yeni anayasamız. Yeni Türkiye’nin bu bakışı sadece anayasa ile değil gören gözlerde, işiten kulaklarda bir refleks olacak. Yeni toplumsal sözleşmemiz bir rıza ilişkisinin üzerinde kurulacak. Siyasal meşruiyetin ve egemenliğin kaynağı da, denetleyicisi de sadece ve sadece eşit vatandaşlardan oluşan millet olacak.
- Ziya Altunyaldız Bey’e bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz