ANALİZ - Kuzey Kore tehdidi ve Pasifik'teki güç dengeleri

ANALİZ - Kuzey Kore tehdidi ve Pasifik'teki güç dengeleri

Dünyanın en 'izole' ülkesi Kuzey Kore, beşinci ve bugüne kadarki en büyük nükleer denemesiyle yeniden uluslararası gündemin ilk sıralarına yerleşti- Batı ve bölgedeki müttefikleri, Kore Yarımadası, Doğu Çin Denizi ve genel itibarıyla Asya-Pasifik güvenliğ

CAKARTA (AA) - MEHMET ÖZAY - Kuzey Kore, nükleer füze denemeleriyle küresel medyada yer almaya devam ediyor. Bir başka deyişle, kapılarını dış dünyaya kapatan son birkaç ülkeden biri konumundaki Kuzey Kore'nin dünya kamuoyu için anlamı sadece deneyegeldiği füzelerle ilişkilendirilen bir ülke olmaktan öteye geçmiyor.

Bu füzelerin öncelikle komşu ve ırkdaş ülke Güney Kore ile Japonya kadar ABD’yi de hedef alması, mevcut durumu, başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler için de önemli bir tehdit algısının ötesinde gerçek bir tehdide dönüştürüyor. Bu nedenle 9 Eylül’de gerçekleştirilen beşinci denemenin bugüne kadarki en büyük deneme olması, özelde Kore Yarımadası, Doğu Çin Denizi ve genel itibarıyla Asya-Pasifik'te güvenlik politikalarının önemini giderek artırıyor.

Bu süreçte uluslararası medya tarafından Kuzey Kore'nin küresel bir tehdit teşkil ettiği algısının oluşturulmaya çalışıldığına tanık olunuyor. Bunun sebebi de Kuzey Kore'nin kendisini dış dünyaya kapatması, bir başka deyişle içe kapanması ve bu siyasi korumacılık politikasının bir göstergesi olarak agresif bir şekilde füze denemeleriyle dünyaya meydan okuması. Bu gelişme karşısında Batılı güçler ve bölgedeki müttefikleri de bu tehdidi bertaraf etmenin yollarını arıyorlar. Bu çerçevede BM’de düzenlenen yıllık genel kurul toplantısı bölge liderlerinin görüşlerini dünya kamuoyuyla paylaşmaları açısından önemli bir platform oldu.

- Komünist elit sultası

Nükleer silah üretimi sürecinin ötesinde, Kuzey Kore'nin siyasi yapısı ve bürokrasisi gibi konularda bilgi kısırlığı mevcut. Yakın geçmişe kadar, başta üçüncü dünya toplumları olmak üzere küresel ölçekte epeyce sempatizanı olduğu söylenebilecek komünizm ideolojisi bağlamında bugün Kuzey Kore’ye ne somut ne teorik bir ilgi beslendiği iddia edilebilir. Kendisini Soğuk Savaş dönemi şartlarında Batı karşıtlığına endekslemiş ülkenin bugünkü siyasi duruşunu, Batı’nın ‘tehditleri’ karşısında kendi fiziki varlığını korumakta bulan ve bunu da nükleer silah üretimiyle gerçekleştirmeye çalışan bir siyasi elit mekanizması belirliyor. Öyle ki küresel kamuoyu, atılan füzeleri izleyen ve ardından intikamcı duygulara bürünerek ‘gülen’ genç lider Kim Jong-un'dan başka bir siyasi figüre de kolay kolay tanık olamıyor.

Öte yandan toplumsal ve kültürel yapısı hakkında bir şeyler bilmek bir yana ülkenin gündelik yaşamına dair de elle tutulur bilgilere ulaşmak neredeyse mümkün değil. Ancak çeşitli uluslararası kurumların değerlendirmelerine göre toplumsal yaşamın komünist partisi lider sultasına endeksli bir yönelim sergilediği görülüyor. Ülkede sadece 28 internet sitesinin olması, halkın, özgürlükler, modernleşme gibi komşu ülkelerin teneffüs ettiği süreçleri dahi izleme imkanından yoksun olduğunu gösteriyor ve toplumun en azından bazı kesimlerinin açlık ve yoksullukla boğuştuğu ortada. Dolayısıyla adında ‘Demokratik’, ‘Halk’ kavramlarının geçtiği bir devlet yapısının ve bunun toplumsal veçhesinin neye tekabül ettiği malum değil.

-Kuzey Kore: izole ülke

Tam adıyla ifade edilecek olursa Kuzey Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, yakın döneme kadar, dünyaya kapalı olması bakımından Myanmar ve Küba, nükleer denemeleri sadedinde ise İran’la birlikte anılıyordu. Bununla birlikte adı geçen bu ülkelerde iç ve dış faktörlerin tesiriyle yaşanan değişimlerin neticesinde Kuzey Kore giderek daha da yalnızlaştı ve mevcut haliyle belki de dünya genelinde yegane 'izole' ülke görünümünde. Adı geçen bu ülkelerin çatışmacı bir dönemin ardından, uluslararası kabul edilen normları benimsemelerine karşılık Kuzey Kore yönetiminin ortaya koyduğu icraatlarla BM sözleşmelerini ihlali, bu ülkeye yaptırımların artırılacağı ve hatta müdahalenin bile gündeme gelebileceğini akla getiriyor. Bu noktada, son dönemde tanık olunduğu üzere, Kuzey Kore'nin tehdidine maruz kalan ilgili ülkeler arasında askeri işbirlikleri artırılıyor ve askeri tatbikatlar şeklinde bir güç gösterisi sergileniyor.

Öte yandan BM Genel Kurul toplantısında Japonya ve Güney Kore temsilcileri yaptırımlar konusunu bir kez daha yüksek sesle gündeme getirdiler. Japonya Başbakanı Şinzo Abe, 'artık dayanılmaz bir hâl alan Kuzey Kore tehdidine karşı bütünüyle farklı bir tepki verilmesi’ üzerinde dururken, Güney Kore Dışişleri Bakanı da Kuzey Kore’nin BM üyeliğinden çıkartılmasını önerdi.

- Nükleer denemeler riski artırıyor

Kuzey Kore, farklı nedenlerle de olsa Batı'ya 'kafa tutan' ülkelerle aynı kategoride yer alırken, daha çok nükleer işbirliği çerçevesinde ilişkileri yoğun denetim altında tutuluyordu. Örneğin, Güney Çin Denizi, Malaka Boğazı ve Hint Okyanusu güzergahı üzerinden İran'la yapılacak bir işbirliğinin tehdit boyutuna dikkat çekiliyordu. Myanmar’ın demokratikleşme sürecini arşınlamaya başlaması, ABD-Küba ilişkilerinin normalleşme seyri, AB ve ABD’nin İran’la nükleer faaliyetlerin denetlenmesine ilişkin anlaşması sonrasında Batı’nın ‘Kuzey Kore artık tehdit olamaz’ denilebilecek bir argümana sahip olduğu düşünülebilirse de aslında gerçek pek de böyle değil. Aksine Kuzey Kore, nükleer denemelerine giderek daha fazla ağırlık verirken, tehdit unsuru da buna paralel olarak artış gösteriyor. Bu noktada Kuzey Kore’nin bu askeri hareketliliğinin arka planında hangi ülkenin yer aldığı sorusu ortaya atılıyor.

Bu açıdan bakıldığında hiç kuşku yok ki akla birincil derecede komşu ülke, belki de dış dünyayla doğrudan irtibatlı olduğu tek ülke, Çin geliyor. Kuzey Kore yönetiminin, yanı başındaki Çin’den aldığı şu veya bu ölçüdeki destek sürdüğü müddetçe hem kapılarını dış dünyaya kapatmaya hem de nükleer denemelere devam edeceği öngörülebilir. Bu çerçevede Kuzey Kore henüz yüksek kapasiteli nükleer, hidrojen bombaları üretememiş olsa dahi, son denemenin de ortaya koyduğu üzere bu yöndeki çalışmalarının ‘başarıyla’ devamına paralel olarak, Batı ve bölgedeki müttefiklerinin maruz kaldıkları risk oranı giderek artıyor. Batılı ülkelerin dış politikalarını temelde bu tür riskleri dikkate alarak yönlendirdikleri hesaba katıldığında, başta ABD olmak üzere bu çevrelerin hedefi, artık Kuzey Kore’yi tehdit unsuru olmayacak bir yapıya evirmek olacaktır.

- Çin ve ‘Altılar’ toplantısı

ABD-Güney Kore-Japonya arasındaki askeri ve istihbarat işbirliğinin ötesinde, Kuzey Kore üzerinde siyasi baskı mekanizması kurabilecek sadece Çin bulunuyor. Çin yönetimi, Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması politikalarına sıcak bakarken, aralarında ABD, Japonya, Çin, Rusya, Kuzey Kore ve Güney Kore’nin bulunduğu 'altılar' toplantılarının yeniden başlatılmasında ve konunun ‘barışçıl’ yöntemlerle çözümünde ısrarcı. Ancak burada ciddi bir tenakuz olduğu da görülüyor. Geçen temmuz ayında Pekin’de yapılan Kuzeydoğu Asya İşbirliği Diyaloğu (NEACD) toplantısına katılan Kuzey Kore dışişleri bakanlığı yetkilisinin ‘altılar toplantısının artık mümkün olmadığı’ yönündeki açıklamasını ve Kuzey Kore yönetiminin geçen mayıs ayında yapılan 7. İşçi Partisi Kongresi’nde aldığı, ‘nükleer silahlardan arındırılmasının anayasaya aykırılığı’ kararını Çin yönetimi göz ardı ediyor olamaz.

Kuzey Kore yönetimi, ABD’nin nükleer silahlanmanın sonlandırılması talebini bir yaptırım olarak kabul ediyor. Alternatif olarak ise ‘tüm dünyada nükleer silahların kaldırılması’ şartını masaya yatırıyor. Bu noktada Çin’den ‘arabuluculuk’ beklentileri, öncelikle Kuzey Kore yönetiminin bu argümanı üzerinde yapıcı bir diyalog başlatmasıyla ortaya çıkacaktır. Öte yandan Batı’nın ve müttefiklerinin alternatif arayışları da yok değil. Örneğin Japona Başbakanı Abe bu konuda destek arayışını, ziyareti sırasında Küba yönetimiyle paylaştı. Bu süreçte kısmen de olsa Rusya’nın da bir rol oynayabileceği düşünülebilir. Bu noktada Rusya’nın MIG 29 ve SU-25 savaş uçaklarıyla Kuzey Kore’ye askeri desteğine dikkat çekmek gerekir.

- ABD ve bölgesel silahlanma süreci

Bununla birlikte, ABD, Uzak Doğu ve Asya-Pasifik’te güvenlik politikaları geliştirirken önceliği Güney Kore-Japonya gibi müttefikleriyle askeri işbirliklerini artırmaya veriyor. ABD Başkanı Barack Obama, Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun-hye’nin geçen yıl ABD’ye yaptığı ziyarette bu hususu açık seçik ortaya koymuş ve ABD’nin Asya-Pasifik’te güç dengesi politikalarındaki merkezi rolüne dikkat çekmişti. Ancak bu sürecin Çin ve Rusya tarafından yeni bir tehdit algısına yol açtığına da tanık olunuyor. Özellikle ABD yönetiminin geçen temmuz ayında, Güney Kore’de yeni füze savunma sistemleri yerleştireceğini açıklamasının ardından gelişmeler ilgili ülkelerce dikkatle izleniyor.

Bu nedenle söz konusu iki ülkenin bir anlamda Kuzey Kore üzerinden ABD ile Uzak Doğu bölgesinde mesafeli bir çatışma sürecini kollayarak sürdürülebilir bir hale taşıdıklarını söylemek bile mümkün. Özellikle Çin’in, Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklarda bölge ülkelerinin ABD ile askeri ittifaklarını geliştirmeleri ve bunu pratiğe döken girişimleri karşısında ABD’yi bölgede barış ve huzuru bozacak faaliyetlerin müsebbibi olarak gösterdiği unutulmamalı.

Küresel ekonominin atardamarı olan ve bu önemini devam ettiren Doğu ve Güneydoğu Asya bölgesinde Kuzey Kore istikrarsızlık nedeni olarak görülüyor. Şimdilik yapısal bir değişim işareti vermeyen Kuzey Kore, ABD karşıtlığından beslenen savunmacı bir siyasetle kendisini nükleer silahlara teslim ediyor.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı