Fahri Kubilay
Arılar ölür…
Geçtiğimiz gün doğup büyüdüğüm köye on beş günlük bir ziyaret gerçekleştirdim. Ziyaretimde, eniştemin büyük bir heyecanla aldığı arıların akıbetini de merak edip sordum. Eniştem de “arılar hasta, git istersen bir de kendin bak” dedi. Bakmak için gittiğimde, büyük bir felaketle karşılaştım. Kovanların eşek arıları tarafından işgal edildiğini gördüm. “Bu işte bir yanlışlık var” dedim..
Seydişehir’de balcılık yapan ve bu dalda kendisini yetiştirmiş olan kişilere bu durumu sorduğumda, “kendilerinin de bu durumdan dertli olduklarını” öğrendim.
Birisi; “ bal arılarında oluşan bir hastalık sonrası zayıf düşen arılar savunmasız hale geliyor ve bunu fırsat bilen eşek arıları bal arılarına saldırıyor, yok ediyor, ballarını yiyor. “Benim altmış kovandan 45 -50 tanesi öldü. Gelecek sene tekrar arı satın almak zorunda kalacağım dedi.
Bir başkası; “benim 15 kovan vardı hepsi öldü” şeklinde dert yandı.
Ekolojik sistemde çok önemli bir yere sahip olan bal arıların bu şekilde toplu ölümleri “hayra alamet” sayılmamalı. Ekonomi ve yaşam döngüsü açısından olaya baktığınız zaman bir dengesizlik bir yok oluşun savaşın neticesi gibi görünüyor bu durum…
Bu yıl sebze işleriyle iştigal edenlerin en büyük şikayetleri, domateslerde görülen hasatalık… Seydişehir ve Bozkır bölgesi için söylüyorum… “Bir kelebek hastalığının domateslere musallat olduğunu ve yerli domateste siyah benekler halinde kendisini gösterdiğini, özellikle de açıkta yetişen domateslerde bu hastalıktan mustarip olunduğunu ve ilacın dahi fayda etmediğini” anlatanlara sizler de rastlamışsınızdır mutlaka…
Kimyasal ilacın fayda vermediğini söyledim. Zaten ilacın pahalı olmasından ve doğal ürün yetiştirme kaygısında olan yetiştiriciler de ilaç kullanmadıklarından dolayı, onlarda gelişen kelebekler diğer tarlalara sirayet ediyor ve böylelikle de her yanı böcek sarmış oluyor
Diğer yandan soğan konusu da içler acısı. Ankara Polatlı Bölgesi, Türkiye2nin kuru soğan üretiminde söz sahibi olan bir bölgedir. “Bölgede soğan hasadından sonra depolanan soğanların küf hastalığı denilen bir hastalıktan dolayı çürüdüğü ve binlerce ton soğanın arazilere atıldığı” haberini dinledim…
Sonuç olarak, çok acı bir biyolojik savaş olduğundan hiç kuşkum yoktur. Gerek arılarda gerek domates, soğan ve başka meyve ve sebzelerde her geçen gün orijinallik, doğallık yok olduğu gibi kimyasal ilaç üreten büyük kartellerin uyguladığı kapitalist ve emperyalist düşünceler ve uygulamaların “yok etmeye yönelik savaşları, insanoğlunun geleceğini tehdit edere haldedir. Her ilacın ayrı bir hastalık ürettiği bu ortamda top yekun bir savaş belki bu işin hakkından gelebilir.
Bugün dünyayı üç sefer yok edecek şekilde silah üreten bu emperyalistler Arap ülkelerinden başka silah satacak kimse kalmayınca yeni bir savaşı derinden ve sessiz sedasız götürüyorlar bu işi. Tohumda ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirdiler, şimdi de her bakımdan sömürme derdindeler. Onların sattığı tohumlardan gayri diğer tohumlardan verim alamıyorsun.
Şimdilerde ise ellerinde geçirdikleri ve insanlığın yaşamsal ihtiyacı olan ve kendi imkanları ile ürettikleri gıdaları kendi tekellerine alıp dünyayı bu yolla sömürmeye çalışıyorlar.
Özet olarak; sömürgeci devletlerin (Avrupa ülkeleri, özellikle de İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya) Afrika da ve Asya’da yaptıklarını hepimiz biliyoruz. Sömürmek için o ülkeyi işgal ederler, yer altı yer üstü zenginliklerini alırlar ve kendi ülkelerine götürürlerdi. Sonrasında da bu ülkelerde savaşlar çıkardılar ve bu ülkelere yüz yıl boyunca silah teknoloji satarak işlerini gördüler.
21 yüz yıla girerken de sağlık konusuna el attılar.ç Önce hastalığı yayıyorlar sonra da güya bununla mücadele ediyorlar. Gıda üretiminde de virüs yayıp kimyasal ilaç ve tohum satıp bu şekilde sömürgecilik emellerini gerçekleştireme gayreti içindeler.
Zaten terörizm konusunda da, sömürmek istedikleri ülke ve bölgelerde öncelikle terör örgütleri kurup daha sonra da “terörizmle mücadele ediyoruz” diyerek o ülkeler ve bölgelere yerleşme emellerini bu yollar gerçekleştiriyorlar.
Biz ne mi yapıyoruz?
Biz de basit basit konularla birbirimizi yiyoruz.
Afiyet olsun.