Arkasında MHP mi var?
Taraf yazarı Yasemin Çongar'dan MHP'ye ağır suçlama
Bursa İnegöl'de bütün Türkiye'yi ayağa kaldıran provakasyonlar nasıl başladı? Nasıl geliştirildi? Vali ve İçişleri Bakanı'nın açıklamalarına katılmayan Yasemin Çongar, olayin derinliğini yazdı...
Önceki gece Kürtlere ait ev ve işyerlerinin yakıldığı, taşlı, bıçaklı bir grubun bozkurt işaretleri ve “PKK’yı burada istemiyoruz” sloganlarıyla gösteri yapıp, arabaları ateşe verdiği, üç kişiyi yaraladığı İnegöl, dün akşam ben bu yazıya başlarken, istim üstündeydi.
Olaylar üzerine İnegöl’e giden arkadaşımız Fırat Alkaç, “Kürt mahalleleri çok tedirgin. Bu gece her şey olabilir korkusu hâkim” dedi telefonda ve benim sorum üzerine, ekledi:
“Eylemi yapan gruptakiler MHP’ye yakın... Ülkü Ocakları’nın burada merkezi var, zaten dünkü kavga öncesinde,
Devlet Bahçeli’nin ilçedeki mitingi ardından ülkücüler yürüyüş yapmış ve olayın çıktığı caddedeki güvenlik kameralarını tahrip etmişler.”
Sonrası ise, bugünkü manşetimizde de okuyabileceğiniz gibi, “Buradan bir daha geçme” diyerek bir Kürt minibüs şoförünü döven ülkücü grubun ya da Bursa Valisi’nin tuhaf tarifiyle, “aslında vatansever ama alkollü gençlerin” çaktığı kibritle tutuşan bir Türk-Kürt kavgası...
Her ne kadar, İçişleri Bakanı Beşir Atalay dün, konunun “alacak-verecek meselesinden çıktığını ve siyasi mecraya çekilmemesi gerektiğini” söylediyse de, İnegöl’de yaşananların basbayağı “siyasi” olduğunu düşünüyorum ben.
Zaten Atalay’ın, referandum öncesinde böyle olaylar olabileceğini hesapladıklarını belirterek, “Hiçbir yerde bu tür istismarlara, bu tür provokasyonlara müsaade etmeyeceğiz.
Çok şiddetli gideceğiz üzerine” demesini de, işin “siyasi” içeriği ve potansiyeli bakımından özellikle önemsiyorum.
Madalyonun bir yüzü malum; memlekette savaş sürüyor, asker ve PKK’lı gençler öldükçe ölüyor, Kürtlerin “açılım” umudu zayıfladı, Türklerin öfkesi kabardı, “ayrılalım o zaman” diyenlerin sayısı artıyor.
Bu resim, Marmara’da, İç Ege’de, Mersin ve Muğla gibi kıyı kentlerinde, rant kavgasının, işsizliğin, ticari ve sosyal rekabetin, hatta tabiri caizse bir “kız” meselesinin bile, Türk ve Kürt nüfusun karşı karşıya getirilmesine yönelik bir provokasyon için elverişli zemin oluşturmasına yetiyor.
Ancak bence, İnegöl’deki gerginliğin geri planında, çok önemli bir siyasi faktör daha var; MHP’deki taban kaymasından söz ediyorum.
Yakın zaman öncesine dek, milliyetçi-muhafazakâr kesimler arasında AKP’nin alternatifi olabilecek potansiyelde sahici bir siyaset yürüten; ayaklarını gerçek bir toplumsal zemine basan; devletçi zihniyetin sözcülüğüne kalkışmayan; özellikle Ergenekoncu çevreye ve onların medet umduğu sokak senaryolarına uzak durmaya özen gösteren bir MHP ile karşı karşıyaydık.
Ve bence, MHP’nin bu profilinde Devlet Bahçeli’nin de katkısı vardı.
Ama bu profil, AKP’nin Demokratik Açılım hamlesi, ardından da Anayasa değişiklik paketini gündeme getirmesiyle hızla değişmeye başladı; Bahçeli’nin demeçleri günden güne daha hırçın, daha sorumsuz, daha provokatif bir hâl aldı ve en önemlisi de, MHP kendisini artan ölçüde devletçi reflekslere teslim etmeye başladı.
Dindar yanı kuvvetli, devletin sillesini yediğinin bilincinde ve yeniden resmî şiddet senaryolarına âlet olmamakta kararlı bir milliyetçi “çevre” partisi gibi davranan MHP, zamanla âdeta sınıf atladı ve “merkez”e yakınlaştı.
Bu “merkez,” coğrafi konumu itibariyle, MHP’nin eski kalelerinin bulunduğu İç Anadolu’nun batısında Ege-Akdeniz hattında yoğunlaşan; sınıfsal olarak daha kentli ve hatta daha eğitimli; ideolojik bazda ise, yine eski MHP tabanına kıyasla daha az dindar, daha “laikçi” ve maalesef Kürtlere karşı daha da önyargılı bir kesime karşılık geliyor...
Ve tabii, çok daha askerci, vesayetçi; savaş söylemine, nefret propagandasına çok daha meyyal; milliyetçiden ziyade, “ulusalcı” görünen bir “merkez” bu.
MHP’deki değişimi, kısaca “toplumdan devlete doğru bir kayma” diye de tarif edebiliriz aslında.
Bahçeli ve kurmaylarının son dönemdeki söylem ve tercihlerinin, vesayetçi yüksek yargı, askerî bürokrasi ve onların müttefikleriyle giderek daha fazla örtüşmesi, bu kaymanın daha ziyade “derin devlete doğru” olduğunu da düşündürüyor, tabii.
Bu değişimle MHP, Baykal’ın statükocu, devletçi, toplumdan kopuk CHP’si ile statükoculuktan vazgeçmeyeceği, toplumsallığı ise giderek bir “Alevi partisi” sınırları içinde kucaklamakla yetineceği izlenimi veren Kıılıçdaroğlu’nun CHP’sinden “anlamlı” bir fark ortaya koyamaz.
Bu değişimle MHP, devletin sillesini yemiş, ikinci sınıf vatandaş muamelesinden bıkkın milliyetçi-muhafazakârların desteğini, AKP’ye ve belki artan ölçüde de, BBP’ye kaptırabilir.
Referandumda “hayır” için yürütülen kampanyanın MHP tabanında yarattığı rahatsızlık da, bir yandan partinin oy kaybını, bir yandan da, tabandaki siyasi kaymayı hızlandırabilir.
Bahçeli, bu gidişatın farkında olmalı ki, siyasetini artan ölçüde, “Kürt düşmanlığı” üreten bir söyleme tahvil ediyor; referandum mitinglerinde, sözlerini tartmadan konuşuyor, nefret propagandasından kaçınmıyor.
İnegöl’deki olayların, Bahçeli’nin Cerrah Beldesi ile Gemlik’teki mitinglerinin arkasından, çoğu bu mitinglere katılmış ve Ülkü Ocakları’na üye gençlerce çıkarılmış olması, bu açıdan, özellikle manidar ve tehlikeli bir gösterge.
Bu arada, arkadaşımız Fırat Alkaç’ın, “BBP’ye yakın Alperenlerin, en azından dün akşam itibariyle, İnegöl’deki kavgaya karışmadığını” özellikle vurguladığını belirtmeliyim.
Referandumda “evet” diyerek, “devlete değil topluma yakın” siyaset yapması ve somut bir değişim hedefine yönelmesi, BBP’yi bir nebze daha sağduyulu kılıyordur belki kimbilir.
Umarım öyledir ve umarım Bahçeli de, İnegöl olayları üzerine durup düşünür biraz.