Ataiyibiner: Tohumculuk Stratejik Bir Alandır

Ataiyibiner: Tohumculuk Stratejik Bir Alandır

‘Tohumculuk alanında dışa bağlıyız’ iddialarını değerlendiren Ataiyibiner, “Tohum ve ilaç sektörü ayrı bir sektördür, savaş bile etkilemez. Çünkü bu, iş dünyanın ekonomisini ayakta tutan bir iştir. Gıda, dünyanın en stratejik ürünüdür” dedi

Türkiye'nin tarımsal üretim merkezi Konya'da "tohumculuk alanında dışa bağlıyız" iddialarını gazetemize değerlendiren Merkez Meram Ziraat odası Başkanı Ali Ataiyibiner, "Türkiye, dış pazara da üretim yapan bir ülke durumundadır. Bunun için materyali yeterli değilse tohum ithal edebilir" dedi. Konya'nın en büyük probleminin de su problemi olduğunu hatırlatan Ataiyibiner, "Bu konuda çalışmalar hızlandırılmalıdır" şeklinde konuştu.

-Türkiye’de tohumculuk anlamında neler yapıyoruz?

Bilindiği gibi özellikle kamuoyunda da hep vurgulanan fakat bilgi kirliliğinden dolayı ifadelerin yanlış olduğunu söylemek istiyorum. Bütün kamuoyunda çıkan tarım dışı konuşmaların içerisinde tarım kelimesi geçtiği zaman gündeme GDO’lu tohumlar, yabancı tohumlar, tohum ithalatı yaptığımız gibi konular maalesef gündeme geliyor. Son yıllarda Türkiye’ye GDO’lu tohumların girişiyle ilgili özellikle bakanlığımızın koyduğu kanun çerçevesinde yasaklar var. Türkiye’ye GDO’lu ürünlerin ve tohumların girmesi kesinlikle yasaktır. AK Parti hükümeti döneminde yeni yasaların, tohumculuk yasalarının düzenlenmesiyle ilgili son derece ülke ekonomisinin önünü açacak yeni kanunlar yapılmıştır. Kanunların düzenlenmesiyle birlikte de tohumculuğun önünün açılması isabetli olmuştur. Önceleri tohumla ilgili çalışmaların tamamı kamunun elindeydi. Böyleyken de özelleştirme söz konusu olmadığından kamusal üretim alanlarında üretilen tohumların çalışmaları bir noktada rekabet ortamı getirmediği için yavaş ilerliyordu. Ama özellikle AK Parti hükümetiyle birlikte yapılan düzenlemelerle şu anda birçok alanda ciddi manada üretim var.

22195504_1931978747084607_7476977556976081782_n.jpg

-Bu anlamda rakamlar ne diyor?

Türkiye’de sebze tohumları dâhil olmak üzere birçok tohumu ithal etmek yerine ihraç etme pozisyonuna geldik. Rakamsal boyuta baktığımızda Türkiye şu anda kullandığı tohumların yaklaşık %80’ini kendi üretiyor. Artık dünyada gelişen ekonomiyle birlikte tarımsal üretimde de gelişiyor. Yıllardır Türkiye’de buğday ithalatı yapılır ve her yıl gündeme gelir. “Türkiye buğday ülkesi değil midir, neden ithal ederiz?” Türkiye buğday ülkesidir. Türkiye her yıl kendi kendine yetebilecek buğdayı ürettiği gibi ihraç eder durumdadır. Ama gözardı edilen ve kamuoyunun bu konuda aydınlatılması gereken en önemli unsur da Türkiye dünyada ilk 10’da yer alan 10 ihracatçısıdır. Siz böyle bir konjonktürde üretim yaparsanız kendi iç pazarınızı beslediğiniz gibi dış pazara da hammadde üretiyorsunuz demektir. Dış pazara ürettiğiniz hammaddenin materyali size yetmiyorsa dışarıdan temin etmek zorundasınızdır. Bu Türkiye’nin hem tohum alanında hem de mamul alanında geliştiğinin ifadesidir, katma değer olarak satıyoruz demektir.

-Kendi tohumumuzu üretebilir miyiz? Dünya verilerine göre buğday ithal eden ülkeler arasında Türkiye’nin ilk 3’lerde yer almasını nasıl açıklamak lazım?

Türkiye dünyada ilk 10’da yer alan bir un ihracatçısıdır. Geçtiğimiz yıllarda ilk 1,2,3’leri aldığı yıllar olmuştur. Konya sanayisi ciddi bir potansiyele ve işleme kapasitesine sahiptir. Konya yaklaşık olarak, yıllık kendi üretimi olan 2 milyon ton buğdayı işlediği gibi 3 milyon gibi bir miktarı da Konya ve civarında un olarak işleyerek ihraç ettiği dönemler olmuştur. İhraç etmek için mevcut materyalin ileride olması lazım. Türkiye’nin buğday üretimi yıllık ortalama 17 milyon ton civarındadır. Bunun 15 milyon ton civarındaki iç pazar ihtiyacı olan buğdayı çıkardığımız zaman ortalama 2 milyon ton yıllık ortalamamızın üzerinde bir verimiz var. Geçtiğimiz yıllarda 20-22 milyon tonluk bir üretim yakaladık. Böyle olmasına rağmen iç pazarda gerek dış pazarın ihtiyacı olan mamulü paçallama konusunda, gerekse ihracat bağlantılarının dengelenmesi konusunda, her yıl bu ithalat devam etmektedir, etmek zorundadır. Dışarıdan gelen ithal buğdayın tamamının mamul şeklinde ihraç edilmesi gerekir. Bu bağlamda ithal edilir. İç pazardaki piyasayı karıştırmak ya da iç piyasadaki regüle amaçlı bir ithalat değildir.

22310172_1932375050378310_6419551112195081579_n.jpg

-Tohumun %80’ini üretirken %20’sini neden üretemiyoruz?

%20’lik dilimi ikiye ayırmamız gerekiyor. Özellikle tahıl üretiminde yaklaşık olarak 3'te 1'deyiz.Ama Türkiye’nin tohum ihtiyacının tamamına girdiğimizde %20’lik bir dilimi dışarıdan temin etmek zorundayız. Tahıl üretimi dediğimiz 3'te 1'lik üretimimizde Türkiye’nin yaklaşık yıllık 2 milyon ton civarında tahıl tohumu ihtiyacı var. Bunun da 600-700 binini gerek kamu, gerekse özel sektör aracılığıyla teminini gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Özel sektörün önünün açılmasıyla bu makas hızla kapanacak ve önümüzdeki birkaç yıl içerisinde tamamen tahıl üretimindeki tohum kullanımını sertifikalı hale getirebilecek altyapı, birkaç yıl içerisinde tamamlanacak. Fakat tohum birkaç yılda sonuç alınabilen bir şey değildir. Özellikle sadece en kolay olan buğday tohumu üretiminde bile en az bir çeşidin gelişimi en az 8-10 yılı almaktadır. Bu %20’lik rakamda esas olan stratejik ürünler dediğimiz veya bölge iklim şartlarına uygun ürünler, bir de pazar payına göre üretilen ürünler dediğimiz çeşitler vardır.

-Bu ürünler hangileridir?

Hepimizin bildiği kornişon salatalıklar. Özellikle bölgemizde, Konya şartlarında bu salatalık sadece turşuluk olarak tüketilebilir. Ama sahile, seralara indiğiniz zaman bu salatalığın normal salatalık ebadında, kornişon tipinde olduğunu görürsünüz. Satılan yer, dış pazardır. Özellikle Rusya ve Avrupa pazarına pazarlanırlar. Bu anlamda dünyada tohumculuk sektöründe bir yarış vardır. Bununla ilgili kanuni düzenlemeler Türkiye’de iki tane tohumculuk üretimiyle ilgili ciddi manâda yol almış, bu kanunun geçmesiyle birlikte Türkiye Tohum Üreticileri’nin alt birliği kurulmuştur.

-Yerli tohumlarda ne tür sıkıntılar vardır?

Eğer mevsim normallerinin biraz üstüne çıkan bir hava sıcaklığı düşmesi görülürse, bütün ürünler soğuğa dayanamaz hale gelmekte ve ürünler zayi olmaktadır. Dünyaca ünlü, aslı Fransız olan bir  marka dünyanın her yerine havuç üretir. Dünyanın neresine giderseniz gidin bu marka havuç tohumunun kullanılmadığı yer yoktur. Konya’da da ağırlıklı olarak bu markanın ürünleri, tohumları kullanılmaktadır. Çiftçiler yerli tohumlar da kullanıyorlar ama özellikle havuç hasadının yaklaşık %80’i kış aylarına denk gelmesi ve rağbet görmesi dolayısıyla da üreticimiz daha dayanıklı çeşitleri seçiyor.

22426399_10209637636408152_3765089897766628172_o.jpg

-Bu marka bize bu ürünü vermezse bizim üretim bitecek mi?

Biz İsrail, Hollanda ve diğer Avrupa ülkelerinin, dünyanın birçok yerinde üretilen tohumlardan kullanıyoruz. Bu markayı kullanmazsak veya bu markayla ilgili bir sıkıntı doğarsa tohum ve ilaç sektörü ayrı bir sektördür, savaş bile etkilemez. Çünkü bu, iş dünyanın ekonomisini ayakta tutan bir iştir. Gıda, dünyanın en stratejik ürünüdür. Gıdanın temeli de tohumdur. Dünyada ekonomisi en güçlü firmalar ya tohum ya da ilaç üzerine büyümüşlerdir. İnsanlar gıda tüketimini yapmak zorunda oldukları için de dünya nüfusunun bir taraftan artması, dünya nüfusunun artmasıyla birlikte de mevcut yer kürenin küçülmesiyle gıdanın üretiminin, tohumun özelliğinin ön plana bir adım daha çıkması çok önemlidir.

Yaklaşık 20-30 yıl önceki kullandığımız hububat tohumları ile bugünkü kullandığımız tohumlar arasında birim alanda ciddi manâda küçülmeler olmasına rağmen üretim hiçbir zaman geri gitmemiş, hatta ileriye doğru gitmiştir.

-Konya’yı stratejik gıda üssü yapabilir miyiz?

Aslında Konya stratejik gıda üssüdür. Temel ürünler dediğimiz ürünlerin hemen hemen hepsini yetiştiriyoruz ve ciddi manâda da orana sahibiz. Türkiye toplam tahıl üretiminin %10’unu sadece Konya üretiyor. Yaklaşık olarak 17 milyon ton civarında ortalamamızın %10’u 1 milyon 700 bin. Hemen hemen Türkiye üretimi 20 milyon tonu buluyor. Biz de ortalama 2 milyon tonla 1 milyon 700 bin ton arasında her yıl üretim yapıyoruz. Türkiye şeker üretiminin yaklaşık %32’sini, kuru fasulye üretiminin %30’unu, havuç üretiminin %60’ını, haşhaş üretiminin % 28’ini ve hepsinden önemlisi de Türkiye et ve süt üretiminde Konya bazen bir, bazen de ikinci oluyor. Son yıllarda özellikle geçtiğimiz yılda TUİK istatistik rakamlarına göre et üretiminde birinci, süt üretiminde ikinciyiz.

-Konya olarak en büyük dezavantajımız su. Konya Ovası’na suyu getirebilmek önemli. Yerel yönetim ve yerel siyasetin bu noktada neler yapması lazım, çalışmalar yapılıyor mu?

Konya bir kapalı havzadır. Konya, havzasının dışında su ve akarsu potansiyeline sahip değildir. İklim şartlarında ülkemizin en az yağış alan, en kurak bölgesidir. Durum böyle olunca su eşittir tarım, tarım eşittir su, Konya’mız için olmazsa olmaz. Arazi, güneş, potansiyel nüfus var. Tek ihtiyacımız su. Konya yeraltı ve yer üstü sularıyla yaklaşık yılda 5 milyar m³ su kullanarak arazisinin hemen hemen üçte birini sulayabilir durumdadır. Sulanabilir arazimizin tamamını suladığımızda yaklaşık 15 milyar m³ su ihtiyacı doğmaktadır. Konya havzamızda böyle bir suyu temin etmek, böyle bir suyun kaynağını bulmak mümkün değil. En yakınımızda Göksu vardı. Ama başka bir havza olması sebebiyle de bu suyun buraya aktarılmasıyla da havzalar arası su transferinin daha önceki çıkan kanunda yasak olmasından dolayı biz bunu Ak Parti hükümetinde açtık. Havzalar arası su transferinin yasaklığı kalkmış ve önü açılmış olduğundan dolayı Ak Parti hükümeti döneminde dış havzalardan su getirme olayıyla ilgili çalışmalar başlatılarak ilk kazma Göksu’ya vurulmuş ve Göksu tüneli açılmıştır. Konya havzasını gerek Gembos tünelinden, gerekse Göksu tünelinden 1 milyar m³’e yakın suyun dönüşümü sağlanmıştır. Bu 15 milyar m³’ün yanında 1 milyar m³’e yakın bir suyun Akdeniz havzasından Konya havzasına yönünün değişimi Konya’ya yeterli değil. Fakat havzalar arası su transferinin önü açıldığından dolayı hemen yakınımızda olan Manavgat Çayı, Gevne Çayı, Karasu ve birçok havzalar arası çalışma projelerinin şu anda ekonomik olarak olup olmadığıyla ilgili gerek Kalkınma Bakanlığı’mıza bağlı KOP, gerekse DSİ tarafından yürütüldüğünü söyleyebiliriz.

-Hayvancılık noktasında şu anda geldiğimiz nokta neresi?

Hayvancılıkta en önemli unsur gen transferi ve sperm olayıyla ilgili damızlık materyallerinin geliştirilmesiyle ilgilidir. Son yıllarda hızla yol kat etmeye çalışsak da dünyanın birçok ülkesi bizden birkaç yıl önde. Damızlık materyali dediğimiz özellikle hayvan materyalimize verimlilik getirecek yeni ırklarla ilgili çalışmalarımız hızla devam etmesine rağmen istediğimiz materyali istediğimiz kadar bulamadığımızdan hayvancılığımız zaman zaman yükseliş, zaman zaman da düşüş yaşayabilmektedir.Elimizdeki materyallerle üretim yaparken yabancı ırkların transferini yapmışız, sütçül ırkları transfer edip etçil ırkları transfer etmemişiz. Damızlık hayvanların doğumlarında bir kısmı, dişi bir kısmı erkek olmuş. Erkek damızlıkların et ırkı olmadığından dolayı ve yerli ırkları fazla geliştiremediğimizden dolayı da zaman zaman süt açığımızdan daha fazla et açığımız ortaya çıkmış.

-Türkiye'nin hayvancılık alanındaki stratejisi doğru mu?

Her ülkenin farklı bir hayvancılık stratejisi vardır. Bizim ülkemizde son yıllardaki hayvancılık stratejimiz son 50 yılki stratejimize bakıldığında her geçen yıl hayvan sayımızın düştüğünü dolayısıyla da üretimin sürekli düşüşe geçtiğini gözlemek ve rakamlarla ifade etmek durumundayız. Meralarımızın ıslahı, hayvancılığımızın refahını arttıracak ve hayvancılığın önünü açacak en önemli unsurlardan biridir. Konya’da ve Türkiye’de meraların kiralanması ve kiraların ısla edilmesi konusunda çalışmalar devam ediyor. Ama iklim şartlarına göre mera bitkilerinin uzun ömürlü ve yıl içerisinde istifade edilebilir boyuta getirilmesi de mera ıslahı kadar sürdürülebilir olması önemlidir. Konya’da meraların kullanım alanı yaklaşık 1 buçuk aydır, yılın 12 ayının ortalama 1 buçuk ayı merada hayvan istediği verimde otlatılabilirken, meradaki tüm otların kurumasıyla birlikte de merada besin değeri düşük kuru ottan başka bir şey kalmamaktadır. Mera çayır bitkilerinin ömrü çok yıllıktır. Ama yağış rejiminin zayıf olmasından dolayı çok yıllık bitkiler yaz dönemindeki kurak dönemde kurumaktadır.

M. Ali Elmacı-Memleket