Bangladeş adam kaçırmalarla gündemde
Cemaat-i İslami Partisi liderlerinden üçünün oğulları kaçırıldı- Ağustos ayından bu yana haber alınamayan üç kişinin yakınları, polisi sorumlu tutarken polis, olaylarla ilgisi olduğunu reddediyor- Kaçırılan Aman Azmi'nin kardeşi Salman al-Azami:-"Ağabeyim
LONDRA (AA) - TAYFUN SALCI - Bangladeş, son yıllarda yönetim kadrosundan bazı isimlerin idam edildiği Cemaat-i İslami Partisi'nin üst düzey yetkililerinin oğullarının kaçırılmasıyla yeniden gündeme geldi.
Önce Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından idama mahkum edilen ve 2015'te de asılan Selahaddin Kadir Çavdari’nin oğlu Hummam Kadir, 4 Ağustos’ta kaçırıldı. Kadir'in kaçırılmasından 5 gün sonra 9 Ağustos'ta bu kez Cemaat-i İslami'nin geçen hafta idam edilen lideri Mir Kasım Ali’nin oğlu Mir Ahmed Bin Kasım ortadan kayboldu.
Son olarak da 22 Ağustos'ta Cemaat-i İslami'nin liderlerinden Gulam Azzam’ın oğlu Aman Azmi'nin sivil polisler tarafından gözaltına alındığı ileri sürüldü.
Haber alınamayan üç kişinin yakınları, kaçırılmalarından polisi sorumlu tutuyor. Polis ise söz konusu suçlamayı reddediyor.
Başbakan Şeyh Hasina hükümetinin bağımsızlık savaşı sırasında işlendiği iddia edilen suçların cezalandırılması için 2009'da kurduğu Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından 90 yıl hapse mahkum edilen ve 23 Ekim 2014'te 92 yaşındayken hapishanede ölen Cemaat-i İslami lideri Gulam Azzam’ın İngiltere’nin Manchester kentinde yaşayan en küçük oğlu Dr. Salman al-Azami, AA muhabirine ağabeyinin kaçırılmasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
- Önce ordudan atıldı, şimdi kaçırıldı
Ağabeyinin Bangladeş ordusunda 30 yıl görev yapmış, tuğgeneral rütbesinde seçkin bir subay olduğunu ve siyasetle ilgilenmediğini söyleyen Azami, "Hasina hükümeti, 2009’da iktidara geldikten 3-4 ay sonra ağabeyimi ordudaki görevinden aldı. Görevden alınması için hiçbir gerekçe gösterilmedi. Bütün özlük haklarını kaybetti. Ancak yine de annem ve babamla kalmayı sürdürdü." dedi.
Gulam Azzam’ın 6 oğlundan en küçüğü olan Azami, bütün kardeşler içinde bir tek Aman Azami’nin Bangladeş’te yaşadığını, diğerlerinin ülkeye girmesinin yasaklandığını ifade ederek, "Babam, 2011’de tutuklandı ve hapisteyken hayatını kaybetti. Bütün bu süreç boyunca ağabeyim, annemize baktığı gibi babamızla da ilgilendi. Bir okul açmak istedi, izin verilmedi. Hiçbir iş yapmasına müsaade edilmedi. Bir bakıma ev hapsindeydi." diye konuştu.
Ağabeyinin hiçbir zaman Cemaat-i İslami’nin üyesi olmadığını belirten Azami, şunları kaydetti:
"Ağabeyim, hiçbir yasayı çiğnemedi. Buna rağmen 22 Ağustos akşamı polis olduğunu söyleyen sivil giyimli 30-35 kişi annemizle yaşadığı evimizi bastı. 7 katlı apartmanda 2 saat süren bir arama yaptılar. Ağabeyimi gözlerini bağlayarak aldılar. Binanın bulunduğu sokaktaki bütün güvenlik kamerası görüntülerine el koydular. O günden bu yana ağabeyimden haber alınamıyor. 83 yaşındaki annem, bizzat karakola giderek şikayette bulundu ancak dilekçesini resmi olarak kabul etmediler. Sadece kardeşim değil, Bangladeş’te buna benzer yüzlerce örnek var. Kardeşim hiçbir suç işlemediği için resmi olarak tutuklayamadılar."
- "Sesini yükselten bir tek Türkiye"
Uluslararası toplumun Bangladeş’te yaşananlara tepki göstermesini beklediklerini belirten Azami, "Bangladeş'te çok uzun zamandır adaletsiz uygulamalar var. Uluslararası toplum, yaşananlara göz yumuyor. Bütün bunlar karşısında sesini yükselten ve adaletsizlikleri gündeme getiren bir tek Türkiye var. Bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu konuda sesini yükseltti. Ne uluslararası toplum, ne de İslam dünyası olup bitenlere ses çıkartmıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bangladeş’e en çok yardım eden ülkelerden birinin İngiltere olduğunu kaydeden Azami, "İngiltere’ye bu konuları ne zaman sorsak, 'Bangladeş’in iç işlerine karışmak istemeyiz' cevabını alıyoruz. Ama biliyoruz ki Batılı hükümetler işlerine geldiğinde başka ülkelerin iç işlerine müdahale ediyorlar. Konu Bangladeş olunca muhtemelen 'Bunlar bizimle aynı siyasi çizgide değil, bu niye bizim işimiz olsun' diye düşünüyorlar." görüşünü dile getirdi.
Bangladeş’in "korku içinde yaşadığını" anlatan Azami, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi ile ilgili olarak da "Muhalefet liderleri peş peşe idam ediliyor. 1971'deki katliamların sorumlularını aradıklarını söylüyorlar. Bunu gerekçe göstererek Bangladeş’teki en büyük İslami partinin liderlerini öldürüyorlar. Ancak bu siyasi bir mahkeme, kendileri söylüyor bunu. Bu yapılan aslında bir bakıma devlet suikastı." diye konuştu.
Darbe yaşamış bir ülke olan Bangladeş’in vatandaşı olarak Türkiye’de yaşanan darbe girişimi ve sonrasındaki süreci yakından izlediğini anlatan Azami, "Türkiye, İslam dünyasında işleyen tek demokrasiye sahip. Türkiye’de hükümet ve muhalefetiyle herkesin darbeye karşı birleştiğini görmekten mutluluk duydum. Türk halkının tankları durdurmasına hayran kaldım. Bu demokrasi için bir zaferdi." değerlendirmesini yaptı.
- Adı "uluslararası" ancak kendisi yerel
Hasina hükümeti tarafından kurulan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi, adında "uluslararası" ifadesi yer alsa da aslında Bangladeş'e ait yerel bir kuruluş niteliğinde.
Mahkeme, şimdiye kadar çok sayıda kişi hakkında idam kararı verdi. Bunların büyük kısmı, ülkenin İslami değerleri savunan en büyük partisi Cemaat-i İslami liderlerinden oluşuyor.
Son olarak, mahkemenin idama mahkum ettiği Cemaat-i İslami Partisi Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Mir Kasım Ali'nin cezası, 3 Eylül'de infaz edildi.
Bazı muhalefet partileri ve uluslararası gözlemciler, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nin adil yargılama standartlarına uymadığına ve siyasi kararlar aldığına dikkati çekiyor.
Cemaat-i İslami Partisi de lider kadrosuna yönelik mahkeme kararlarının siyasi olduğuna işaret ederek, halkı, Hasina hükümetinin "devlet terörüne" karşı çıkmaya çağırıyor. Parti yetkilileri, hükümetin muhalifleri bastırmak için kitlesel cinayetler, keyfi tutuklamalar, yargısız infaz ve işkence gibi suçlar işlediğini savunuyor.
Cemaat-i İslami yetkilileri, bağımsızlık savaşının ardından 1973'te çıkarılan Savaş Suçları Kanunu'na göre ancak silahlı savunma ya da yardımcı gruplara üye kişilerin savaş suçları ya da insanlığa karşı suç işlemekten yargılanabileceğini, buna karşın üyelerinden hiçbirinin silahlı gruplara üye olmadığını, dolayısıyla bu suçlamalarla yargılanamayacağını vurguluyor.
AA
Kaynak: