Şakir Tuncay Uyaroğlu
Bekar-Bekâr ve Şapkanın Hâl-i Pür Melali…
İçişleri Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığınca düzenlenen hizmet içi eğitim seminerlerine ve kaymakam adaylarına verilen kurslara, 2015-2016 yıllarında pek çok kez konuşmacı olarak katılmıştım. Bu programlardan biri için Ankara’ya gittiğimde; Bakanlığın ilgili biriminin yanında Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün de bulunduğunu görünce; büyük hayalimin artık gerçekleşmek üzere olduğuna yürekten inandım.
Geçmişten bugüne, bir önemli husus beynimi kemirip duruyordu: Evli olmayanların medeni hâllerinin “bekar” şeklinde kayda geçirilmesi. “bekar” ile “bekâr”; aralarında hiçbir organik bağ olmayan iki kelime. “bekar”; önce diyezli veya bemollü olan bir sesin, daha sonra bestekâr tarafından eski durumuna getirildiğini gösteren nota işareti demekti. Yani, bu bir müzik terimiydi ve bu terimi bütün müzik erbabı biliyorlardı. “bekâr”ı söylemeye hacet yok, anlamını hepimiz biliyoruz.
Elime çok güzel bir fırsat geçmişti. Konuyu önce Eğitim Dairesi Başkanlığı’nın Başkan ve Başkan Yardımcısı arkadaşlarımıza açtım ve bu meseleyi kökten hâlletmek istediğimi kendilerine ilettim. Başkan Yardımcısı arkadaşlarımızdan biriyle, hemen ilgi odağım komşu kuruma gittik. Kurumun Nüfus İşleri Daire Başkanı Suat Küçük Beyefendinin makamına vardık. Konuyla ilgili düşüncelerimi ve yıllardır devam edegelen kaygılarımı anlattım. Bilgilerimin teyidi için, TDK’nın internet sitesindeki sözlüğe bakıldı. Orada da, benim anlattıklarım aynen vardı.
Ve 15 Mayıs Cuma günü 12.15 civarında tarihe geçecek büyük bir uygulama başlatıldı:
1. O günden itibaren dünyaya gelen bütün çocukların nüfus cüzdanlarında artık “bekâr” yazılı olacaktı.
2. Nüfus cüzdanlarında “bekar” yazılı olanların da, sözlü veya yazılı müracaatlarıyla herhangi bir nüfus müdürlüğünde bu talepleri gerçekleşecekti.
3. Ayrıca, isimlerinde ve soy isimlerinde şapka eksiği bulunanlar da; bu sıkıntıdan yine aynı yolu izleyerek kurtulabileceklerdi.
O gün, benim için adeta bir milat oldu. Bu kararın yürürlüğe konmasında değerli katkılarından dolayı; başta Suat Küçük Beyefendi olmak üzere, İçişleri Bakanlığı’mızın bütün mensuplarına teşekkür ediyorum. Bu karar, kanaatimce bir iade-i itibar olmuştur. Artık, bütün bekârlar başlarını öne eğmeden “bekâr” olduklarını söyleyebileceklerdir. Öyle ya, önceden böyle bir imkânları yoktu. Medeni hâliniz nedir diye kendilerine sorulduğunda; boyunlarını büküp, başlarını öne eğip, büyük bir mahcubiyet ve eziklik içerisinde “bekar”ım demiyorlar mıydı?
Bütün bekârlar gözünüz aydın, Şeker Şakir‘den size küçük ama önemli bir hediye; kabul buyurunuz lütfen. Bu yeni uygulamadan önce, öğrencilerime hep şöyle derdim: Değerli arkadaşlarım, şu an için nüfus cüzdanlarınıza “bekâr” yazdırma şansımız yok. Benden size âcizane tavsiye: Eğer “bekar” olmak sizi rahatsız ediyorsa, bir an önce evlenin. Öğrencilerim de derlerdi ki, hocam bir şapka için evlenilir mi? Biz de cevaben şöyle derdik: Hem şapka problemi ortadan kalkacak, hem de bir yuvanız olacak, sorumluluk yükleneceksiniz; bu arada bana da bir hayra vesile olduğum için dua edeceksiniz, bundan daha güzel ne olabilir?
Latin kökenli Türk alfabesine geçilen günden bu yana; şapka (asıl adıyla: düzeltme ve inceltme işareti) her zaman sorun olmuştur. Anlayamadığım nokta şu: Şapka da bir noktalama işareti değil mi? Diğer noktalama işaretlerinden ne farkı var ve biz onu niye bir siyasi çekişmenin malzemesi yapıyoruz?
Şapka, öyle garip bir noktalama işareti ki; nerede, ne zaman kullanılacağı henüz tam olarak öğrenilemedi. Kimileri, “yayla” sözünü “yaylâ” diye yazarken, kimileri de “hâlâ” sözünü “hala” diye yazmakta hâlâ ısrar ederler. “hâlâ” sözünü, “hâla” ya da “halâ” şekillerinde yazanlara bile rastlamaktayız.
Söz konusu işaretin tercihine bakıldığında maalesef şunu görüyoruz. Genelde sağ kesim, şapkanın kullanılması gerektiği düşüncesinde. Sol kesim ise, tam tersi bir kanaate sahip. Ama, dil hepimizin dili değil mi?
İçinde kullanıldığı kelimenin anlamını değiştirmediği durumlarda bile, yine onu dikkate almaya devam etmeliyiz. “kâğıt” kelimesini biz milliyetçi, muhafazakâr ve mütedeyyin insanlar “kâğıt” diye yazıp okuyalım; kendileriyle pek çok ortak paydamız olan, ancak siyaseten farklı çizgide yer aldığımız sol görüşe mensup vatan evlatları ise, “kağıt” diye yazıp “kâğıt” diye okusunlar; olmaz böyle şey…
Türkçe; bizim devlet dilimiz, kara sevdamız, olmazsa olmazımız, varlık sebebimiz; sağcısıyla solcusuyla hepimizin dili. Ses bayrağımızı ila nihaye gönderde gururla tutmak ve dalgalandırmak bizim aslî ve ulvî görevimiz.
Elbette şapka, sıradan bir noktalama işareti değil. Çünkü onun, içinde kullanıldığı kelimelerin anlamını değiştirme gibi özel bir yetkisi var.
Gelin bazı örneklere birlikte bakalım:
Aciz; düşkünlük, güçsüzlük, beceriksizlik, zavallılık anlamındayken, âciz ise; düşkün, güçsüz, beceriksiz, zavallı anlamındadır.
Adet; sayı, tane anlamındayken, âdet ise; gelenek, alışkanlık, görenek, töre anlamındadır.
Aşık; canlıların ayak bileğindeki hareketli bir kemik anlamındayken, âşık ise; vurgun tutkun, sevdalı anlamındadır.
Dana; ineğin bir yaşına kadar olan yavrusu anlamındayken, dânâ ise; deha sahibi, bilge kişi, filozof anlamındadır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
O hâlde; adeta çift yumurta ikizi diyebileceğimiz bu kelimeleri birbirinden ayırmak sadece bir şekilde mümkündür, o da şapka işaretini kullanarak. Karine yoluyla da bu işi yaparız diye düşünenler mutlaka çıkacaktır. Ancak, kendimizi niye zora sokalım? El hâsılı velkelam; bu işaretin siyasi bir simge olması kesinlikle söz konusu değildir. Siyasi tercihi ne olursa olsun; aziz, necip ve asil milletimin bütün evlatları bu gözbebeğimize sahip çıkmalılar ve saygı göstermelilerdir.
Türk Dil Kurumu, 01 Ocak 2007’de bir karar alarak Batı kökenli kelimelerin tamamından şapkayı kaldırdı. Bu kararın sebebi de şöyle açıklandı: Söz konusu kelimelerin orijinal yazılış şekillerinde şapkanın kullanılmaması. Mazeret beyanı doğruydu. Yalnız, yıllarca zarif, nazik ve nazenin şekilde söylemeye alıştığımız bu kelimelerden şapka kaldırılınca büyük bir boşluğa düştük. “plaj” kelimesini, “plâj” diye söylerken ve yazarken hiçbir kusur işlemiyorduk ve bu kelime ağzımızdan bir çırpıda çıkıyordu. Yaklaşık dokuz yıldır; “plaj” diye yazıp, “plâj” diye söylemeye çalışıyoruz, ancak bunu toplumumuzun yüzde kaçı beceriyor bilinmez.
Hele hele, asla ve kat’a katılmadığımız bir karar: “l” harfinden sonra gelen ünlülerden şapkanın kaldırılması. Bence bu büyük bir yanlış; umarım bu yanlış, elim ve vahim karardan bir an önce dönülür. Zira; “İslâm”ı, “İslam” diye; “ahlâk”ı “ahlak” diye yazmak ve daha sonra da şapka varmış gibi yaparak okumak zorumuza gidiyor vesselam…
Bir karar alınırken; yapılan bu işin artıları ve eksileri mutlaka dikkate alınmalı değil mi? “İslâm”ı ve “ahlâk”ı şapkasız olarak yazmak, bize ne kazandırdı söyler misiniz? Tabiî ki, koca bir hiç…
Ve sözün özü: Düzeltme ve inceltme işareti, nam-ı diğer şapka; noktalama işaretlerinin en özeli, en güzeli, en donanımlısı, kullanıldığı kelimeleri kaba söyleyişten kurtaracak ve anlamını değiştirecek çapta olanı…
Kullanılması gereken bütün yerlerde ona itibar etmeli, ancak bu itibarı ifrat ve tefrite yol açacak seviyeye de getirmemeliyiz. Takdir edersiniz ki; “tarih” kelimesini yazarken, “a” ünlüsünü sırf uzun okuyoruz diye, hoyratça ve müsrifçe şapkalı kullanma yoluna da girmemeliyiz.
Şapkayı ve 15 Mayıs 2015’i hiç unutmayacağım, söz…