Prof. Dr. Ali Akpınar
Bir namazda iki kıble, iki kıble ile tek namaz!
Bir Adı da el-Hakîm olan Yüce Rabbimizin her söylem ve her eyleminde sayısız hikmet vardır. Biz kullara düşen bu hikmetleri fark etmek ve onlardaki erişilmez kudreti görmektir. İşte bu hikmet mecmualarından biri de Mescid-i Aksa ile ilgili olanıdır. Şöyle ki:
Kur’ân bize, yeryüzünün ilk mabedinin Mekke’deki Ka’be i Muazzama olduğunu söyler. Rivayete göre, Ka’be, ilk olarak Hz. Âdem aleyhisselam tarafından inşa edilmiştir. Bunun mesajı açıktır: İnsan varsa mabed de olmalıdır. Mabedsiz/ibadetsiz insan olunmaz, insan kalınamaz.
Kudüs’deki Mescid-i Aksa’ya bu ismin verilme sebebi, onun uzak mescid olmasıdır. Zira Mescid-i Aksa, Ka’be’ye göre uzak mesciddir. Bunun mesajı da şudur: Bütün mescidler, Ka’be’nin birer şubesidirler ve Ka’be’ye göre tanımlanırlar. Yani merkez orasıdır, diğer mescidler oraya tâbidir.
Peygamberimizin büyük mucizelerinden biri de İsra ve Mirac Mucizesidir. Bu mucize, Mekke’de bulunan Mescid-i Haram’dan/Ka’be’den başlamış, Kudüs’te bulunan Mescidd-i Aksa üzerinden devam etmiştir. Yüce Rabbimiz isteseydi, Peygamberini, evinden katına alıp Miraca çıkarırdı. Ama O, mescidden alıp çıkarmak istedi. Zira büyük mucize mescidden başlamalıydı. Yine O, isteseydi kulunu Mescid-i Haram’dan doğrudan katına alabilirdi. Öyle olmadı, Onu önce Mescid-i Harama uğrattı, oradan da Mescid-i Aksa’ya, sonra miraca çıkardı. Bunun mesajı da açıktı: İslam Ka’be merkezli başladı, ama onun önemli kollarından biri olan Mescid-i Aksa’ya da uzanacaktı. Çünkü Mescid-i Aksa da tıpkı Mescid-i Haram gibi, tevhidin kilometre taşlarındandı.
Peygamberimiz Mekke’de Ka’be’ye yönelerek namazlarını kılardı. Ama O, Mescid-i Aksa’yı da karşısına alacak şekilde duruyordu. Mesaj netti: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa’dan ayrı olamazdı. Son peygamberin mesajı da her iki mescid civarında yaşamış peygamberlerle aynıydı. İki kadîm kııble son peygaamberin namazında buluşuyordu.
Peygamberimiz Medine’ye hicret edince, bu sefer Mescid-i Aksa’ya doğru namazlarınıı kıldı. Peygamber mescidinin ilk kıblesi Mescid-i Aksa’ya doğru di. Böylece Mescid-i Nebi ile Mescid-i Aksa birleşmiş oldu. İki seneye yakın Mescid-i Aksa, son peygamberin Medine’deki ilk kıblesi oldu. Bu uygulama, Medine’de yaşayan Kitap Ehline de olumlu bir mesajdı. Çünkü Son Peygamber, önceki peygamberleri tasdik ederek gelmişti.
İki sene kadar süre geçti. Peygamberimiz ashabıyla bir öğle namazı kılarken kıblenin Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Harama değiştirilmesini emreden ayet geldi. Peygamberimiz namazın yarısını Mescid-i Aksa’ya doğru kılmıştı, tam da namazın ortasında kıble değişti ve namazın kalan ayarısı Mescid-i Haram’a doğru kılındı. Böylece bir namazda iki mescid bir araya gelmiş oldu. Bunun çok önemli ve kalıcıı vrensel mesajları vardı. Şöyle ki:
Rabbimiz isteseydi, kıblenin değiştirilmesini emreden ayet namazdan önce yahut sonra gelebilirdi. Yahut Peygamberimiz namazda gelen emri namazdan sonra uygulayabiilirdi. Ama öyle olmadı. Emir namazda geldi ve uygulama namazda oldu. Çünkü Allah’ın emri, bekleyemez, sonraya bırakılamazdı. Öte yandan İlahî hikmet, emrin namazda gelmesini ve namazda uygulanmasını dilemişti. Öyle de oldu. Mescid-i Haaram ile Mescid-i Aksa bir namazda birleşmiş oldu. Bu mescidlerin birbirinden ayrılması mümkün değildi. Zira Mescid-i Aksa da bir mesciddi. Bir kilise, bir havra yahut başka bir mabed değil mesciddi Aksa.
Medine’de Peygamber Mescidi iki kıbleli olmuştu. Orada hem Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılınmıştı, hem de Mescid-i Haram’a doğru namaz kılınacaktı. Müslümanlar bu üç mescidin kıymetini bilmeli ve bu üç mescide sahip çıkmalıydılar. Bu üç mescidden birisine esaret yakışmazdı. Bu üç mescidden birine yapılan saldırı, saygısızlık üç mescide dolayısıyla ümmete yapılmış demekti. Ve Peygamberin deyişiyle bu üç mescidin ziyareti için binekler koşturulmaya değer. Bu üç mescid için neyapılsa değer. Onları ziyaret için oralarda namaz kılmak için, onları sahiplenmek için, onların imarı için, onların özgürlüğü için ne yapılsa değer!
Ve müslümanlar, bu üç mescide sahip çıktıkları, onları özgürce imar ettikleri sürece izzet ve devlet içerisinde olacaklar, dünya ve ahirette değer kazanmış olacaklardı. Bu üç meescidden birinin eksikliği, esareti, yıkımı, saldırıya uğraması müslümanlar için bir eksiklik ve değer kaybı oolacaktı.