Hasan Ukdem
Bir Şiir Neferi: Seyit Ali Oruç
Konya’nın mümbit toprağı Ülkemizin tahıl ambarı olmasının yanında, kültür ve sanat adamı çıkarmada da oldukça verimli görünüyor. Her ne kadar sanat insanları gereken ilgiyi göremese de bundan vazgeçmiyor ve sanatın çeşitli dallarında faaliyet göstermeye devam ediyorlar bu şehirde. İşte Seyit Ali Oruç da o güzel insanlardan biri. Ekmek kavgasına erken girdiği için okuyamamış, ama fiili okumaktan geri kalmamış ve bunun tezahürü olarak da şiir yazmaya, roman yazmaya başlamış. Romanında bu vatana olan inancını ve aidiyet duygusunu üst perdeden dile getirmiş, şiirlerinde de aynı minvali tutturmuş bir şair yazar. Mısralarındaki kendine has söyleyişi ve ilginç kelimeleri kullanış tarzı takdire şayan.
Burada şairimizi kendi kelimeleriyle tanıyalım:
1982 yılında Konya’nın Meram ilçesinin Dere mahallesinde dünyaya gözlerimi açtım ve halende orada yaşamaktayım. İlkokulu meram şükrü doruk ilkokulunda okuduktan sonra imam hatip lisesinde devam eden okul hayatım ortaokulu bitirdikten sonra ekonomik şartlardan dolayı son buldu. Garsonluk başta olmak üzere, kunduracılık, dökümcülük gibi birçok sektörde çalıştım ve son olarak inşaatlarda çalışmaya başladım. Şu an ise sıvacı ustası olarak devam ediyorum. Evliyim ve dört çocuk babasıyım. 2016 yılında yayınlanmış olan KİBRİN OYUNU isimli yayımlanmış bir romanım var. ÜÇÜNCÜYENİ, SESSİZ DEM ve KAVUŞTAK isimli dergilerde şiirlerim yayınlanmakta. Okumayı ve yazmayı seven biriyim. Bendeki şiir aşkı ortaokul yıllarında başladı ve halen de devam eden bir tutkudur.
Evet Seyit Ali Oruç kendini böyle anlatıyor. Şiir tarifi ise şöyle:
Şiir benim için nedir diye sorarsanız dert, sıkıntı, acı, mutluluk vesaire, olabilecek bütün duyguların dışa vurulmuş halidir. Kimseye anlatamadığı, hatta kendisine bile itiraf edemediği duygularının kalemle buluşmuş hali olmanın yanında bir bakıma da dert ortağıdır diyebilirim. Şair ile şiiri arasında hiçbir fark yoktur. Şair şiirin ete kemiğe bürünmüş, şiiri ise kaleme dökülmüş hali, yani şairin bizzat kendisidir.
Bir gönülde şiir varsa ve bu şiir dile geliyorsa, o gönlün ve dilin sahibi duygusal bir insan demektir. Öykücü bir arkadaşın konferansına gitmiştim. Kendisine çıkardığı dergide neden şiire yer vermediği sorulunca şöyle demişti: “ Şairler arızalı adamlar, memnun etmesi, uğraşması zor insanlar “ diye cevaplamıştı. Gerçekten de ben de bir şair olarak bunu hissediyorum. Oruç da bu anlamda kırılgan ve naif bir yapıya sahip. Tabi hayatta her şey var, daha hoşgörülü olmak lazım. Oruç’un şiiri orijinal ve kendine has bir sese sahip, eğer böyle çok okumaya ve yazmaya devam ederse, bunun neferliğini bırakmazsa, eminim ki gelecekte hak ettiği yerlere gelecektir.
Gök kubbe ala boyanmış,
Cüdi bembeyaz.
İçimde bir darlık var,
dedim hayır ola.
Hava bile puslu,
belli çıkacak maraz.
Cüdi gelin olacak anladım da,
damat kim ola.
İçtima hazır, bekliyor
yedi cengâver kurt bakışlarıyla.
Bir selam, bir tekmil yükseldi puslu havaya.
Bir tokat gibi Cüdi’ye
patlatıp geri dönüşü yankılandı kulaklarımda.
Dedim illa gelin olacaksan damat ben ola.
Gecenin son çeyreği,
koğuş kalk sesleri gelir.
Koğuşta bir telaş, damatlıklar giyilir.
Adettendir, geri dönülmeyecekmiş gibi helallik istenir.
Dedim hakkım helaldir, vatan sağ ola.
Tuşimia deresine kurulmuş, hain bir kafes.
Dört bir yandan mermi yağıyor, alınmaz nefes.
Yedi bozkurttan, göğe doğru yükselen tek bir ses.
Kanım aksın vatanıma toprak bağ ola.
Göğsümden tam üç kurşun yedim.
Şükür ki cenk ettim, boyun eğmedim.
atan bir köprüydü, cennet seferim.
ALLAH yar, bayrak var, vatan sağ ola.
SEYİT ALİ ORUÇ