Biz Nerede Yanlış Yaptık?

İnsanoğlunun yapamayacağı bir şey olmadığı söylenir hep. Eğer isterse neleri neleri başaracağından söz edilir. Hatta normal zekâ düzeyine sahip bir kişinin aslında pek çok başarıya imza atabileceği konuşulur. Peki, gerçekten öyle midir? Sahip olduğumuz beyin gücünü tam manasıyla kullanırsak hepimiz birer Newton olabilir miyiz?

 

Bizim gibi insanlar yani her gün aynı yoldan işine, evine giden, her gün rutine binmiş şeyleri yapan, farklı şeylerle uğraşsa da bunun da “zamansızlık” bahanesiyle çok da üstüne düşmeyenler, sahip oldukları beynin fonksiyonlarını ne kadar iyi kullanabilirler sorgulanası bir durum. Her şeyi otomatiğe bağlamış yaşarken biz, dünya üzerinde yeni kıtalar keşfetmemiz pek de mümkün görünmüyor.

 

Çağımızın sorunu, anne babaların ne kadar özen gösterirlerse göstersinler, bir türlü istenen başarıya ulaşamayan çocukları belki de. Toplum olarak çocuklarımızla bu kadar ilgilenip istediğimiz yere varamayışımızı yanlış yöntemler kullanmaya bağlıyorum. Çocuğun çok başarılı, dünyayı değiştirecek bir birey olmasını istiyoruz. İçinden bir lider çıksın, büyük işler başarsın istiyoruz. Ama çocuğun parmak ucundaki et sıyrılsa hemen yanında bitiyoruz. Çocuğu hiç yalnız, kendi haline bırakmıyoruz. Amerika’da 18 yaşına gelmiş biri beğenin ya da beğenmeyin -bir şekilde- kendi hayatını idame ettirebiliyor. Gelin görün ki aynı şey bizim için geçerli değil. Her şeyi anne babası tarafından önüne serilmiş kişiler 20’li yaşlarına da gelseler düştüklerinde birilerinin kendilerini kaldıracaklarına emin oluyorlar. Biliyorlar ki eğer başarısız olurlarsa arkalarında ebeveynleri var. Bizi 18 yaşında sokağa bırakın, hepimiz sudan çıkmış balığa döneriz. Anne babalar yol açmasın demiyorum, yol açsınlar hatta yolda bulsunlar ama o yolda durmasınlar, o yoldan çekilsinler. İyilik yapacağını düşünürken çeşitli arızalara neden olmasınlar.

 

Sonuçta hiçbir bilim adamı el bebek gül bebek yetiştirilmedi. Bugün bir Aziz Sancar’ın hayatına bakıverirseniz Newton’a kadar gitmeye gerek olmadığını anlarsınız. Sonuçta evrensel kütle çekim yasasını, gelgit teorilerini lego yaparak bulmadı bu adamlar. Onların yaşadıkları dönemde nelerle karşılaştıklarına bakmak lazım. Einstein’ın yaşadığı şartlar, karşılaştığı zorluklar onu bugün olduğu yere getirmiştir. Bizim çocuklardan Einstein çıkmaması belki de kendilerini bile keşfetmelerine izin vermememizdendir.

 

Einstein’ın Bizden Bir Farkı Var!

Yapılan araştırmalara göre Einstein’ın beyni ile sıradan bir vatandaşın beyninin hiçbir farkı olmadığı ortaya konulmuş. Hatta Einstein’ın beyninin normal bir erkek beyin ağırlığından daha hafif olduğu bile tespit edilmiş. Hal böyle olunca tohum, tohuma verdiğiniz su miktarı, onu hangi şartlarda besleyip büyüttüğünüz gibi şeyler önemli oluyor galiba. “Einstein’ın da bizden bir farkı yokmuş zaten” mantığıyla ilerleyemeyeceğimiz de aşikâr bu arada. En baştan beri yazdığım şey onunla bizim aramızdaki devasa farkların nedenleri, aşamaları ve diğer detayları zaten. Herkeste olan beyni daha farklı kullanmak gerekir mutlaka, 3 boyutlu düşünebilmeli, yeni şeylere açık olmalı, hayatı aynı viteste araba kullanır gibi değil harita okur gibi yaşamalı.

 

İnsanın kendisi, ailesi, çevresi ve daha bir dolu faktör bir tohumun meyve veren bir ağaç olup olamayacağını belirliyor. Toplum olarak nerede ne yanlış yaptı isek oradan tez vakitte dönmek, nice İbni Sinalar, nice Harezmîler nice Aziz Sancarlar yetiştirmek dileğiyle…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.