“Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir”

“Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir”

Necmettin Erbakan Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinden Doç. Dr. Fikret Karaman’la yaptığımız uzun soluklu Ramazan’a dair röportajımızı 2 ayrı bölümde siz okurlara sunacağız

 Faydalı bilgilerin yer aldığı bu görüşmemizden keyif almanızı umut ediyoruz. 12 ay içinde Ramazan’ın bonus ay olarak görülmesinden sebep bunu okuyup faydalanırsanız biz de bonus sevap kazanma şansına erişiriz belki. İyi okumalar.

Orucun anlamı ve önemi nedir?

Arapça olan savm kelimesinin anlamı: “Bir şeyden uzak durmak, kişinin kendini tutması ve engellemesi”, “ yiyecek olsun, söz olsun, yürümek vs. olsun bir eylemden uzak durmak, kaçınmaktır”.

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيْنَ مِنْ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَانِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا

Ye-iç, gözün aydın olsun! İnsanlardan kimi görürsen: ‘Ben Rahman’a oruç (ve konuşmama) sözü verdim; o yüzden bugün hiçbir insanla konuşmayacağım!’ de (çünkü konuşman insanlara bir fayda vermeyecek; senin yerine onlarla İsa konuşacak).” (Meryem 26)

Alimlerin çoğunluğuna göre ıstılahî anlamda oruç, gündüzleri yemekten, içmekten ve cinsel temastan uzak durmaktır, demektedir. Yalnız kişi bunları, Allah’ın rızasını isteyerek ve niyetlenerek yaparsa olur. Lügatteki tanımı ise, mutlak olarak yapmamak, kaçınmaktır. Birisi bir şeyden sakınırsa onu yapmamış (sâme) demektir. Nitekim Hz. Meryem’in susması/konuşmaması (oruç tutması) (Meryem 26) buna örnektir. Bu sebeple Arapçada, konuşmaktan kaçınmaya, susmak (savm); hareket, amel, yemek ve içmek gibi eylemleri terk edene (sâim) denmiştir.

Ramazan orucu: Ramazan ayında olmak şartıyla, Allah’a kulluk ve ibadet amacıyla, tanyerinin ağarmağa başlamasından güneş batmasına kadar niyetlenerek bir şey yiyip içmekten ve orucu bozan başka şeylerden nefsi korumaktır.

Hadislerle nasıl anlatırız Ramazanı?

Peygamberin dilinden Ramazan ayını şöyle değerlendirebiliriz:

İbn Huzeyme (ö. 311/923), es-Sahîh adlı eserinin “Ramazan’ın fazileti” ile ilgili babında Selman-ı Farisi (r.a)’ın şöyle dediğini nakletmektedir: “Rasûlullah (s.a) bize Şa’ban ayının son günü bir hutbe îrad etti ve şöyle buyurdu:

“Ey Müslümanlar! “Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür. Bu ay, içinde “bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır.”

“Bu ay, Allah’ın (gündüzlerinde) orucu farz; gecelerinde (teravihi) nafile ibadet kıldığı (mübarek) bir aydır.”

“Bu ayda her kim bir hayır işlerse, başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap alır.”

“Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.”

“Bu ay, iyilik/hayır/ihsan/lütuf ayıdır.”

“Bu ay, mü’minin rızkının arttığı bir aydır.”

“Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve ateşten/cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği müslümanın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır.”

“Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkana sahip değildir” dediler.

“Bunun üzerine Efendimiz (s.a):

Allah bu sevabı, bir oruçluyu bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir buyurduktan (sonra konuşmasına şöyle devam etti):

Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluş ayıdır. Kim bu ayda emri altındakilerin yükünü hafifletirse Allah onu bağışlar ve cehennemden azad eder.”

“Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbinizi hoşnut edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbinizi hoşnut edecek iki işiniz; la ilahe illallah diyerek Allah’ın birliğine şehadet etmeniz ve bağışlanma dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah’tan cenneti isteyip cehennemden kurtulmayı dilemenizdir.”

Orucun sevabı da çok galiba?

Oruç sevabı bol bir ibadettir. Yine bunu da hadislerle açıklayalım.

Orucu en iyi anlatan rivayetlerden biri bu hadistir:

Ebû Hureyre (r.a)’ın rivâyetine göre Rasûlüllah (s.a) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlunun her ameli, iyiliğin on mislinden yedi yüz misline kadar katlanması şekliyle yazılır. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Oruç müstesna, çünkü o bana aittir ve onun mükâfatını da ben veririm. Kulum şehevî isteklerini ve yemeyi benim için bırakır. Oruçlunun iki sevinç anı vardır. Biri iftar ettiği andaki sevinci, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamandaki sevincidir. Emin olunuz ki oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. (Oruç kalkandır).” (Müslim, Sıyam, 164 (1151). Ayrıca bkz. Mâlik, Sıyam, 682-683; Buhârî, Savm, 2, 9; Libas 76; Tevhid, 35, 50; Müslim, Sıyam, 160-165 (1151); Ebû Dâvûd, Sıyam, 25; İbn Mâce, Sıyam, 1, 21; Edeb, 58; Tirmizî, Savm, 55; Nesâî, Sıyam, 41-42.)

            Tüm ameller Allah için yapıldığı halde Allah orucu neden kendisine izafe etmiştir.

Oruç, nefsin isteklerine karşı sabırla mücadele etmektir. Her ne kadar tüm ameller Allah için yapılsa da oruç, ameller arasında Allah’ın kendine nispet etmesiyle özel bir yere sahiptir.

Tüm ameller, Allah için yapılırken oruca diğer ibadetlerden farklı bir özellik verilmesini iki şekilde açıklanabilir: Tüm farz ibadetler, insanlar dışarıdan baktıklarında onların anlayabilecekleri beden hareketleriyle yerine getirilirken oruç bunlardan istisna tutulmuştur. Çünkü oruç beden hareketi olmaksızın yerine getirilen bir ibadettir. Bu sebeple Allah “Oruç bana aittir” buyurmuştur.

Oruç, Allah Teâlâ katında, amellerin en faziletlisi ve kendisine en sevimlisidir. Çünkü oruçta Samediyyetin ahlakından bir ahlak bulunmakla birlikte, o, gizli yapılan amellerdendir. Zira ona Allah dışında kimse muttali olamaz ve O da onu kendisine izafe etmiştir

Orucun sevabını hafaza melekleri dâhil kimse bilemez.

Oruç, söz ve eylem olarak dıştan bakıldığında bilinmeyeceği için hafaza melekleri onun sevabını yazamazlar. Onlara orucun mükâfatı, miktarı ve sevabı da kapalıdır. Zira kuluna orucun sevabını vermeyi Allah kendisi üstlenerek onun şehevî arzuları gidip geldikçe de sebat üzere kararlılığını yeniler ve ona her azmi karşılığında yeni bir sevap yazar.

Oruç, bedenle işlenen amellerden olmayıp, niyet ve yasaklanan fiillerden kaçınmaktır. Bu sebeple Allah, ‘onun mükâfatını istediğim kadar katlayarak ben veririm’ demek istemiş olabilir.

Kur’anın doğum günü Ramazan değil mi?

Ramazan ayı Kur’an ayıdır:

 “Ramazan ayı ki, Kur’an insanlara doğru yolu gösteren bir rehber, hidayeti ortaya koyan belgeler ve hak ile batılı ayırt eden ve ettiren bir ölçü olarak o ayda indirilmiştir. O halde, sizden her kim o ay’a yetişirse, onu oruçlu geçirsin. Fakat hasta veya yolcu olanlar, tutamadıkları günler sayısınca başka günlerde oruçlarını tutsunlar. Allah sizin için kolaylık diler; zorluk dilemez! Bu (kolaylık), oruçtan eksik kalan sayıyı tamamlamanız, sizi doğruya ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve nihayet nimetlerine karşılık üzerinize düşeni yapmanız (şükretmeniz) içindir.” (Bakara 185)

İbn Kesir, Ramazan ayının övülmesinin ve diğer aylardan farklı tutulmasının sebebini, bu ayda Kur’an’ın indirilmesine bağlı olarak açıklamaktadır. Oruç, ibadetinin bu ayda olmasının hikmeti de bu olabilir.

Oruç, ümmete geçim düzenini öğretir.

Oruç bizi hangi anlamda değiştirmeli?

Bu soruya şöyle cevap verelim:

Ey oruç, beni ve bizleri tut! Yani beni Allah’ın yolunda ve uğrunda değiştir. Beni Allah’a yönelt ve kendime, nefsime, şeytanıma bırakma!

Vahyin ilk inmeye başladığı ay, vahiy ayı, küfürle kararmış dünyayı vahiy ve sünnetle aydınlatma ve dönüştürme ayıdır.

Kur’an’sız bir Müslüman, Kur’an’sız bir hayat olmayacağı gibi, Kur’an’sız bir Ramazan da olamaz.

Mekke’de inen nurun dünyayı kuşatmasını sağlamak için çaba ve gayret gösterme ayıdır.

Oruç ayı, vahiyden ve peygamberin yolundan uzaklaşan dünyayı vahye yönlendirmektir.

Dünyayı şeytanlığa doğru değil, vahye doğru değiştirmektir. Azgınlaşan, insanlığını unutan beşere ahireti, hesap ve ceza gününü hatırlatmaktır.

İnsanlara, Allah’ın şefkat ve merhameti yanı sıra gazap ve intikam sahibi olduğunu da hatırlatmaktır.

Oruç bizim hepimizin Adem (a.s)’ın çocukları olduğumuzu hatırlatma ayıdır.

Oruç, Müslümanlığımızı güzele, iyiye ve hakikate doğru değişime ve dönüşüme uğratmalıdır. Bizleri Allah yolunda tekâmüle vesile olmalıdır.