Mustafa Yiğit
Bu iş, demirci dükkanında Sputnik yapmaya benzemez!
Evet yıllar önce bir konferansta Alev Alatlı’nın Rusya için kullandığı bir tanımlamaydı yukarıdaki ifade. Alatlı, Rusya’yı “Sputnik yapan bir demirci dükkanı”na benzetiyordu.
Alatlı, Rusya için o konferansta , “bir tarafta sputnik yapacak kadar ileri teknoloji, öbür tarafta ütü yapmaktan aciz, şimdi ne oluyor, böyle zamanlarda sputnik yapan tepeyi topladığınız anda alt bomboş kalıyor, nitekim böyle oldu bu “ demişti Sovyet Rusya’sı için.
Rusya’yla son zamanlarda yaşadıklarımızın arkasında aslında Rusya’nın bu yapısından kaynaklanan arızaların yansımasını görüyoruz. Sputnik yapan Tepe’ninn yani “aklı selimin” Rusya Duma’sından uzaklaştığı bir süreci yaşıyoruz.
Bu Slav ülkesi gerçekten hem dünya edebiyatının zirveleri olan Dostoyevskileri, Tosltoyları, Puşkinleri çıkaracak kadar ince bir ruha sahip bir ülke, hem de, Sibirya çöllerinde, vagonlarda yüzbinlece insanı vahşice öldürebilen sapkın ideolojilerin nevşi nema bulduğu bir demiryumruk olacak kadar da insanlıktan çıkabilmiş bir iklime sahip.
Evet Rusya sanat için bereketli ama başka dünyalara açılmada buz gibi ikliminde sadece büyük edebiyatçılar yetiştirmek hiçbir zaman yeterli olmamış, tarih sahnesine çıktığı günden bu yana hep daha fazlası olmak istemiş, devletler arenasında daha “Büyük” devlet olma hevesini hiçbir zaman kaybetmemiş 18. Yüzyıldan itibaren hep sıcak denizlere inme hayaliyle yaşamıştır.
Rusya bir yandan sıcak denizlere inme hülyasıyla sürekli Osmanlı ile savaşırken, öbür yandan dönemin süper devletleri olan düveli muazama’nın İngiltere, Fransa ve Almanya’nın da en büyük rakibi olmayı sürdürmüş bir Avrupa devleti olarak sömürge döneminde kendine düşen payı almak için sürekli saldırgan bir tutum sergilemiştir.
Özellikle Kırım harbi sonrasında Rusya, Osmanlı ve dönemin güçlü Avrupa Devletleri arasında gerçekleştirilen anlaşmalar, bugünkü Avrupa düzeninin de şekillenmesinde büyük rol oynamış, Osmanlı bu savaşta Rusya’ya karşı galip gelmesine rağmen hem Avrupa devletlerinden aldığı borçlar hem de Rusya’nın sık sık içişlerine müdahalesiyle fiilen varlığını bu devletlerin arasındaki dengeye teslim etmek zorunda kalmıştır.
Rusya yine son yüzyılda iki dünya savaşı görmüş, soğuk savaşın baş aktörü olmuş, ABD ile süper güç yarışına girmiş, bu dönemde hinterlandı ülkelerine rejim ihraç etmiş, kendi ardıllarını oluşturmak için hem ideolojik hem de teknolojik savaşların göbeğinde yer almış yeni dünya düzeninin iki kutbundan biri olmuştur.
İkinci dünya savaşı sonrasında iki kutuptan biri olan Rusya Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Asya’da fiili savaşların, işgallerin içinde yer almış, Afganistan’dan (1979) Azerbeycan’a (1990), Çekoslovakya’dan (1968) Macaristan’a (1956) kadar pek çok ülkede kendi hegomanyasını sürdürmek için en kanlı bastırma eylemlerine girişmiştir.
Bütün bu Sovyet bloğunda yer alan ülkelerde bu milletlerin egemenlik haklarını hiçe sayarak, büyük kıyımlar yaparak kendi ideolojisini dayatmaya kalkan Rusya’nın bu ceberrut hali Doğu Bloku ülkelerin ellerinde Votka şişeleriye Glosnost ve Prestroyka nidalarının Berlin Duvarını yıkmasına kadar sürmüştür.
Tarihi boyunca her zaman genişleme siyaseti güden ve bunu güderken sürekli savaşı bir yöntem olarak benimseyen, en son Gürcüstan’da ve Ukrayna’da bunu deneyen, sürekli başka ülkelerin egemenlik haklarına tasallut eden Rusya’nın bu yayılmacı politikası Putin’le birlikte adeta hortlamış gibi görünüyor.
Çünkü son uçak düşürülme olayında da tıpkı Çarlık döneminde, tıpkı Sovyet Rusyası döneminde olduğu gibi aynı ucuz ve bayat yöntemlerin denediğini gördük. Anlaşılan o ki, bir ülkenin egemenlik hakkını bu kadar kolay zedeleyebileceğini düşünmek için ancak Rusya gibi bir tarihi sicile, Putin gibi bir eski ajan zihniyetine sahip olmak gerekir.
Lakin Rusya bu sefer karşısında bir Çek Cumhuriyeti, bir Afganistan olduğunu zannederek büyük bir yanılgıya düşmüştür. Çünkü karşılarında bu sefer kadim ve tarihi süreç içesinde defalarca karşı karşıya geldikleri, gözünü budaktan sakınmayan bir millet vardır.
Evet Türkler “yurtta sulh cihanda sulh” düsturunu benimserler ve sulh da hayır ve insanlık için huzur olduğuna inanırlar. Evet Türkler Dünyanın sulh içinde yaşaması, alemin nizam içinde dönmesini isterler. Gerekmedikçe de hiçbir milletle, hiçbir ülkeyle yüzgöz olmak istemezler. Türk milleti için her devlet yeryüzünde kendi varlığını sürdürmek adına kendi egemenlik alanında hakimiyet hakkına sonuna kadar sahiptir, kimse bu hakkı ihlal edemez.
Ve yine unutulmamalıdır ki, Türkler bu coğrafyada nasıl var olunacağını bin yıldır bu topraklarda ve 4 bin yıldır yeryüzü macerasında her ne şartta olursa olsun ayakta kalarak ispatlamış bir millettir. Türkler vatanlarının nasıl savunulacağını, egemenliklerine nasıl sahip çıkacaklarını gayet iyi bilirler. Hangi şartta olursa Türk milletine boyunduruk vurulamayacağına tarih şahitlik etmiştir. Rusya’ya tavsiyemiz, bu işi demirci dükkanında Sputnik yapmakla karıştırmamasıdır.