Derviş Argun
Bu kriz, Katar'ı büyütür ve özgürleştirir
Aralarında Suudi Arabistan’ın da bulunduğu altı körfez ülkesi ve onlara eklemlenmiş Mısır, Katar’ı boğmaya ya da yeniden köleleştirmeye çalışıyor. Bunu becerebilirler mi? Zaman gösterecek. Bu altı ülkeyi geri adım attıracak bir karşı koyuş, iki buçuk milyonu bile bulmayan nüfusuna rağmen Katar’ı bölgede daha ağırlıklı bir konuma getirecektir. Bu karşı koyuşu tek başına Katar’ın becermeyeceğini biliyoruz. Bunu kendileri de biliyor. Ekonomik abluka, ya da gıda ambargosu çok önemli gibi görünse de temel sorun güvenliktir. Katar, kişi başı milli hasılası dünyanın en yüksek olan ülkesidir.Neredeyse tüm ekonomik gücü petrol ve doğalgaz kaynaklı. Buna kısmen turizm ve finans sektörü de katkı sağlıyor.
Suudi Arabistan’ın Katar konusunda başı çektiğini biliyoruz. Ama bu projeyi ne oluşturabilecek ne de sürükleyebilecek, alt yapısı da zihinsel birikimi de yok. Bu krizi yönetmek onların boyunu aşar. O sebeple de hem bu süreç hem de bu sonuç ABD ve İsrail tarafından Suud’a kurulan masa eliyle alınmıştır. Bu masa, salt bu sorun için değil, daha kalıcı krizler üretmek için orada. Zannediyorum Katar’da bu durumu bildiği için bir yandan Rusya bir yandan da Türkiye ve İran üzerinden pozisyonunu tahkim etmeye çalışıyor. Görünen o ki, Katar’ın da bunun dışında bir seçeneği ya da çıkışı yok.
Katar krizini, Suriye sürecinden, Suriye sürecini, Türkiye’den, 15 Temmuz’u da tüm bunlardan bağımsız düşünmek olayları eksik okumak demektir. Türkiye’nin özelde 15 Temmuz sonrası ama esas itibariyle 17/25 Aralık sonrası pozisyon arayışına girmesiyle belki operasyon planlanan ülkeler açısından bir takdim/tehir yaşanmış olabilir. Ama bilelim ki hem Suriye iç savaş süreci, hem 15 Temmuz, hem de Katar krizi bir büyük paketin parçalarıdır. Hedef, bölgede planladıkları yeni konsepti ve haritayı bölge ülkelerine dayatmak.
HAMAS resmi olarak kurulduğu 1987’den bu yana Suriye’de idi. Suriye iç savaşı başlayınca HAMAS bir süre direnmiş ama sonrasında savaşan tarafların baskıları ile yapmak zorunda bırakıldıkları tercih sebebiyle Suriye’yi terk etmiş ve Katar’a geçmişti. Bu İsrail açısından Suriye krizinden elde etmeyi umduğu sonucu yaralayan bir gelişmeydi. İsrail, Suriye krizinden HAMAS’ı ve Filistin davasını bitiren, sahipsiz bırakan ama Suriye iç savaşıyla da direkt bağlantısı olmayan örtülü bir sonuç istiyordu. Belki o dönem Türkiye’nin de teklifiyle Katar, Suriye iç savaşı sebebiyle HAMAS için oluşan boşluğu doldurmayı kabul etti. Bu, ekonomisi büyük bile olsa böylesine küçük bir ülke için desteksiz kabul edilebilecek bir olay değildir. Muhtemelen de bugün Türkiye’nin verdiği desteğin gerekçesini o günlerde sağlanan mutabakatta aramalıyız.
Bilmeliyiz ki Katar an itibariyle yaşadığı bu krize rağmen körfezin konumu en güçlü ülkesi haline gelmiştir. Diğer körfez ülkeleri Trump’ın seçmenine kendilerine ödetmeyi vadettiği 19 Trilyon doların derdine düşerken Katar, Trump’ın Beyaz Saray’da görüşelim teklifini bile reddedecek kadar özgüven kazanmıştır. Bu kriz vesilesiyle başta Türkiye olmak üzere Rusya ve İran’la yakaladığı pozisyon özellikle güvenlik bağlamında Katar’ı diğerleriyle kıyaslanmayacak kadar güçlü hale getirmiştir. Türkiye nasıl özellikle kimi ülkelerle olan ilişkiler ve bazı konularda 15 Temmuz öncesi gibi olamayacaksa, Katar’da bu süreçte yaşadıkları sonrası, süreç öncesi gibi olamayacaktır. Bunun fırsata dönüştürülebilir bir kriz olarak okunması bahsi diğerdir. Ama başını Rusya ve Türkiye’nin çektiği yeni konseptin taraflarının netleşmesi olarak okumak en doğru olanıdır.
Artık Türkiye ne Suriye krizini ne de bölgede çıkabilecek muhtemel diğer krizleri ABD ve Suud gözlüğüyle okumayacaktır. Bunun ne maliyetli sonuçlar doğurduğunu gördük. Bu coğrafyanın sorunları nasıl coğrafyanın bileşenlerince çözülecekse, zenginlikleri de o bileşenlerce paylaşılacaktır. Bunun için diplomasi gerekiyorsa diplomasi, asker gerekiyorsa asker. Türkiye’de çok gecikmiş bile olsa zaten öyle yapmıyor mu?