Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Çocuk odasına girilmez mi?

İmkânlar gelişti, şartlar değişti. Eskiden bir odada birden fazla kişiler kalırdı. Şimdilerde herkesin özel odası var. Sahibinden başkasının gir(e)meyeceği özel odalar. Elbette Yüce Rabbin nimetlerinden meşru ölçülerde faydalanma hakkımız var. Çocuklarımızın özel odaları da olsun/olmalı. Ancak bu, çocukların kendi başlarına buyruk bir hayatı odalarında yaşamalarını gerektirmez.

İnsan nefsi, başıboş bırakılmaya gelmez. O nefsin sahibi ne kadar ileri yaşta olursa olsun, ne kadar bilgi ve iman donanımına sahip olursa olsun. Bir başına kaldı mı gaflete düşebilir, sapabilir, yanlış yapabilir. Eskiler ne güzel söylemişler: İnsan nefsi, eşek gibidir, kendi başına bırakmaya gelmez. Zira eşeğe, kendi iradenle baş başa kalsan ne kadar yük taşırdın diye sormuşlar. Eşek cevap vermiş: Bir demet maydanoz taşırdım,hafif olsun diye onun da kurusunu seçerdim!

Bunun için İslam cemaat dinidir. Fertler, cemaat içerisinde yaşarlar, cemaat kontrolünde istikamet üzere kalırlar. Cemaat fertleri, birbirlerini gözetir, kollar, istikamette tutarlar. Yanlış yaptıkları zaman, düzeltirler, yanlışlara engel olurlar. Doğruları yapmayı terk ettiklerinde onları hatırlatıp iyilik ve güzelliklere yönlendirirler. İslam Toplumunu diri tutan dinamiklerin başında iyiliği emredip kötülüklere dur deme/emr-i bil murûf nehy-i anil münker ilkesi gelir.

Hz. Fatıma ve Hz. Ali Peygamberimizin elinde yetişmiş iki İslam kahramanıdır. Hz. Fatıma, peygamberimizin kızıdır, onun evinde, onun terbiyesinde yetişti bir gül gibi. Hz. Ali de küçük yaşlarından itibaren amcası oğlu Hz. Muhammed’in yanında, onun terbiyesinde yetişti bir fidan gibi. İslam’ın gelmesiyle birlikte her ikisi de çocuk yaşta Müslüman oldular ve gelen ayetlerle, peygamberimizin söz ve uygulamalarıyla yetiştiler.

Sonunda vakti saati geldi bu iki çift evlendiler. Evlendiklerinde Hz. Fatıma 18, Hz. Ali 20 yaşlarında idi. Ama peygamberimiz onlarla ilgilenmeyi bırakmadı, başka bir deyişle onları kendi hallerine bırakmadı. Rivayete göre peygamberimiz kızını gelin ettikten sonra, altı ay kadar seher vakti onlara uğrayarak, onları sabah namazına kaldırır ve şöyle derdi: Muhamed’in ev halkı, haydin namaza… Ey ehl-i beyt! Allah, sizden günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister. (33Ahzab 37)

Görüldüğü üzere peygamber mektebinde yetişmiş bir çift olan Hz. Fatıma ve Hz. Ali’yi bile peygamberimiz kendi hallerine bırakmıyor. Oysa onlar, aldıklar o terbiyenin gereği, kendi iradeleriyle sabah namazına kalkabilecek, uyuduklarında birbirlerini uyandırabilecek şuurda idiler. Ama bir baba olarak peygamber, vazifesini yapıyor ve bu konuda tüm ebeveynlere örneklik sunuyordu.

Şimdilerde çocuk odası, çocuk odasında özgürce yaşamalı diyerek çocuklarına hiç karışmayan, onların ne yaptıklarından, neyle meşgul olduklarından bîhaber olan anne babalar kendilerine şu soruyu sormalıdırlar: Bizim çocuklarımız, Ali ile Fatıma’dan daha güçlü irade ve istikamet sahibi midirler? Yoksa ebeveyn olarak bizler, Hz. Peygamberin yaptığı babalık görevini yapmakla yükümlü değil miyiz?

Hem çocuğun özel hayatına karışmayalım derken; onları odalarında tv, internet, sms mesaj ağlarının arenasına, yönetimine bıraktığımızın farkında mıyız? Sonuçta çocuklarımıza bizden başka herkes karışıyor.

Elbette bu söylediklerimizden, çocuklarımıza karşı baskıcı birer anne baba olalım sonucu çıkartılmamalıdır. Bu söylediklerimizden çocuklarımızı önce birer din kardeşi, sonra aile ferdi olarak görüp onlarla sevgi, saygı ile şefkat ve merhamet duygularıyla onlara yaklaşma ve onlarla arkadaş gibi olmayı anlamalıyız. Unutmayalım çocuklarımız bize emanet, onlardan sorgulanacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.