Darbe girişiminde Fahri Kasırga'nın kaçırılmasıyla ilgili iddianame (2)

Darbe girişiminde Fahri Kasırga'nın kaçırılmasıyla ilgili iddianame (2)

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga:- "Türk Silahlı Kuvvetlerinin adını kullanarak, onun saygınlığını yok etme pahasına ülkeme ve insanlara Türk halkına yaşattıkları acılardan dolayı haklarında hukuk çerçevesinde en ağır işlemlerin yapılmasını bir va

ANKARA (AA) - Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında kaçırılmasına ilişkin 27 kişi hakkında düzenlenen iddianamede "müşteki" olarak alınan ifadesi nakledilen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın, "Türk Silahlı Kuvvetlerinin adı kullanarak onun saygınlığını yok etme pahasına ülkeme ve insanlara Türk halkına yaşattıkları acılardan dolayı haklarında hukuk çerçevesinde en ağır işlemlerin yapılmasını bir vatandaş olarak talep ediyorum." beyanında bulunduğu bildirildi.

Darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olarak görevinin başında olduğunu bildiren Kasırga, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Ali Alper Saylan'a 23 Temmuz 2016'da verdiği ifadede, "Ben maddi ve manevi olarak bana yapılanlardan, verilen zarardan dolayı bu alçakların tamamından şikayetçiyim. Onun da ötesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin adını kullanarak onun saygınlığını yok etme pahasına ülkeme ve insanlara Türk halkına yaşattıkları acılardan dolayı haklarında hukuk çerçevesinde en ağır işlemlerin yapılmasını bir vatandaş olarak talep ediyorum." ifadelerini kullandı.

Çankaya Köşkündeki Genel Sekreterlik Resmi Konutunda ikamet ettiğini, 15 Temmuz 2016'da il dışından gelen misafirleriyle yemekteyken saat 22.00 sıralarında Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç'in kendisini arayarak girişimle ilgili bilgi verdiğini, kendisinin de neler olduğunu anlamak için önce Ankara Valisini aradığını bildiren Kasırga'nın ifadesinde şu bilgilere yer verildi:

"Hemen Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında bulunan Koruma Müdürü Muhsin Köse'yi aradım. Kendisine teyakkuz halinde olmalarını, bulundukları yerdeki mahalli birimlerden destek almalarını, Cumhurbaşkanımızın etrafındaki güvenlik önlemini üç çember haline getirmelerini söyleyerek gerekli talimatları verdim. Ardından Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Ramazan Bal ile telefon görüşmesi yaptım.

Aynı şeyleri onunla da paylaştım, kendisi Külliye'de görevinin başındaydı. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Albay Kutsi Barış'ı iki ya da üç kez kendi cep telefonumdan aradım, ulaşamadım. Cep telefonu çalıyordu ancak cevap vermiyordu, dolayısıyla ulaşamadım. Sonra bu toparladığım bilgileri telefonla arayarak Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettim.

Durumun vehametini anlatmaya çalıştım. Sayın Cumhurbaşkanımıza, yemek için bir araya geldiğimiz ofiste yanımda Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek'in bulunduğunu, burayı karargah gibi kullanarak Ankara Valisi, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Emniyet Genel Müdürü ve gerektiğinde diğer ilgili arkadaşları çağırıp burada çalışmayı düşündüğümüzü bildirdim. Kendileri bana doğru düşündüğümü ancak belirttiğim kişilerle birlikte Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gelerek faaliyetleri oradan yürütmem şeklinde talimat verdi."

- "Kim bu emri verdi, bu nasıl şerefsizliktir"

Alçak uçuş yapan savaş uçaklarının seslerinin her taraftan duyulduğunu belirten Kasırga, şunları kaydetti:

"Eşim beni cep telefonumdan aradı. Konutta olduğunu, uçak sesleri geldiğini, yoğun bir hareketlilik olduğunu ve korktuklarını söyledi. Ben de ona bir araç gönderip kendisini Külliye'ye aldıracağımı bildirdim. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında olduğu düşüncesiyle yaveri Albay Ali Yazıcı'yı cep telefonundan aradım. Bana telefonda Antalya'ya doğru gittiğini söyledi. Ben ona telefon açtığımda 'Albayım neler oluyor, Cumhurbaşkanımızın yanında mısın?' diye sormuştum. O da bana birlikte olmadıklarını, Antalya'ya doğru gittiğini, olanlardan bilgisinin olmadığını, bilgi sahibi olduğunda beni arayacağını söyleyip telefonu kapattı.

Ben eşimle görüştükten sonra konuta bir araç gönderip eşimi almaları için talimat vermiştim. Bu arada tabii zaman geçiyordu, bu geçen zaman içerisinde sürekli resmi ya da özel telefon görüşmeleri yapıyordum. Herkes birbirine ulaşıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu."

Adalet Bakanlığı Müsteşarı İpek ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne giderken eşinin kendisini tekrar aradığını aktaran Kasırga, "Telefonda ağlamaklı sesle 'Gönderdiğin aracı nizamiyeden içeri almamışlar, nizamiyedeki üsteğmeni aradım, bana Köşk'e giriş çıkışlar yasaklandı, ben burada yalnızım korkuyorum' dedi. Araçta Kenan Bey, ben, şoför ve koruma vardı. Arkamızda da bir başka koruma aracı bizi takip ediyordu. Kenan Bey'e 'Zaten yolumuzun üzeri konuta uğrayalım, eşimi alalım, hep beraber Külliye'ye geçelim' dedim." ifadelerini kullandı.

Çankaya Köşkü'ndeki lojmanlara giriş nizamiyesine geldiklerinde kapıda, 4 silahlı askerin olduğunu bildiren Kasırga, ifadesine şöyle devam etti:

"Kapılar kapalıydı, normal şartlarda ben aracımla bahsettiğim nizamiyeye geldiğimde kapı açık olur, hiç duraksamadan doğrudan geçeriz. Sonra biz geçince o kapı kapanır. Bu defa belirttiğim nizamiyeye geldiğimizde kapılar kapalı ve önünde silahlı askerler vardı. Bu durumu görünce ister istemez hiddetlendim, araçtan aşağıya indim. Askerlere kızarak 'Derhal kapıyı açın, kendi evime mi beni koymuyorsunuz' diye bağırdım.

Orada bulunan üsteğmen 'Efendim emir var, giriş çıkışlar yasak' dedi. Ben bu cevap karşısında 'Başlarım sizin emrinize, beni evime mi bırakmayacaksınız, kim verdi bu emri' diye yine bağırdım. Bunun üzerine yaya geçiş kapısını açtılar. Benim bu sert çıkışımın fayda verdiğini anlayınca oradaki askerlere 'Derhal araç kapısını da açın' dedim. O kapıyı da açtılar. O sırada üsteğmen cep telefonuyla muhtemelen bağlı bulunduğu üst rütbeliyle konuşuyordu. Telefondaki kişiye, komutanım diye hitap ediyordu, ona 'Genel Sekreterimiz geldi içeri girmek istiyor' diye soruyordu.

Bunu duyup görünce ona 'Ver bakayım şu telefonu kimmiş komutanın' dedim, telefonu elinden aldım. Telefondaki kişiye kendisini tanıtmaya fırsatı vermeden 'Kim bu emri verdi, bu nasıl şerefsizliktir, böyle bir emri kim verebilir, neler yapıyorsunuz, çıldırdınız mı' gibi şu an aklıma gelmeyen birçok söz söyledim. Telefondaki şahıs gayet kibardı ancak konuşma tarzından ben onun numara yaptığını anlıyordum. Bana telefonda gayet kibar bir şekilde 'Efendim size yönelik herhangi bir şey yok, tam tersine sizin güvenliğiniz için böyle hareket ediyoruz, hemen gelip size bilgi arz edeceğim, lütfen ayrılmayın.' dedi."

- "Vurun o zaman beni"

Çankaya Köşkü'ndeki rütbeli askerlerin kaldığı lojmanlardan gelen bir minibüsün, İpek ile birlikte gittikleri aracın çıkışını kesecek şekilde park ettiğini belirten Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga, şunları kaydetti:

"İçinden 10-12 civarında silahlı teçhizatlı asker aşağıya indi. Ellerindeki silahlarla lojmana dönerek dizildiler, yolu kapattılar. İçlerinden ismini sonradan öğrendiğim Haydar adlı binbaşı sol elinde telsiz ya da cep telefonu olduğu halde yanında tam teçhizatlı ağır silahlar taşıyan iki iri yarı, muhtemel rütbeli şahısla birlikte, biri sağında birisi solunda bize doğru yaklaştı.

Bunu gören korumalardan birisi 'Siz ne yapıyorsunuz, genel sekreterimi tanımadınız mı' gibi bir şeyler söyleyerek hamle yapmaya çalıştı. Şahıs bunu görünce bağırarak, kendi göğsüne yumruğuyla vurarak, 'Ben tek başıma buraya gelmişim, anlamıyor musun, görmüyor musun' gibi laflar söyledi. Haydar isimli şahıs, koruma polisini iterek bize döndü, bağırarak 'Yat yat yere yat' dedi.

Bu manzara karşısında ben çok sinirlenmiştim. Onlara hitaben 'Ulan sen kimi yere yatırıyorsun, sen kimsin, ben Genel Sekreterim, senin amirinim, bu şekilde davranamazsın' gibi sözlerle karşılık verdim. Bunun üzerine Haydar isimli Binbaşı 'Biz ihtilal yaptık, artık bundan sonra bizim emirlerimiz geçerli, yeter sizin yaptıklarınız' dedi. Ben de 'Vurun o zaman beni' dedim. Hemen ardından herkesin kısa bir an sessizliğinden sonra Haydar Binbaşı'nın yanındaki iri yarı iki asker bana doğru yaklaşıp kollarımdan tuttular ve minibüse doğru beni zorla götürdüler. O sırada yanıma gelmiş olan eşimi de zorla benden ayırdılar."

Askerlerin koluna girmesinden sonra aralarında bir bağrışma şeklinde "Ambulans gelsin" şeklinde konuşma geçtiğini belirten Kasırga, "O sırada nereden geldi bilmiyorum bir ambulans gelip minibüsün yanında durdu, beni askerler zorla ambulansın arkasına bindirdiler. Ambulansın şoförü ile görmediğim bir kişi ön tarafa oturmuştu. Arkada benimle birlikte silahlı teçhizatlı üç asker vardı, beni sırt üstü ambulanstaki sedyeye yatırmaya çalışıyorlardı, ben direniyordum. Kararlı davransalardı beni sedyeye zorla yatırırlardı." dedi.

- "Kenan Bey'i de benim bir arkadaşım zannettikleri için bırakmışlar"

Direndiği için sedyede oturma pozisyonunda kaldığını ifade eden Kasırga, "Aracın nereye doğru gittiğini görmek için kafamı diğer taraflara çevirirken beni 'Kafanı çevirme' diye uyarıyorlardı. Ayrıca o arada flaster bant benzeri bir malzemeyle ağzımı bantlayıp kapatmaya çalışıyorlardı. Ancak ben yine direnerek ağzımı kapatmalarına izin vermedim, yapıştırmaya çalıştıkları bantı da her defasında söküp çıkardım." ifadelerini kullandı.

Ambulansta bulunduğumuz süre içerisinde elleri ve ayaklarının herhangi bir şekilde bağlanmadığını ifade eden Kasırga, "Bana yönelik hakaret, tehdit içeren söz söylemediler. Herhangi bir şekilde darp, cebir uygulamadılar. Beni bu şekilde zorla ambulansa bindirip götürdükten sonra yanımdaki herkes orada kalmıştı. Olaylardan sonra öğrendiğim kadarıyla muhtemelen oraya gittiğimiz Kenan Bey'e ait makam aracını, benim makam aracım, Kenan Bey'i de benim bir arkadaşım zannettikleri için bırakmışlar. Kenan Bey aracıyla oradan ayrılmış, eşim de gönderilen araçla oradan ayrılmış yani ben ayrıldıktan 15 dakika sonra orada kimse kalmamış." açıklamasında bulundu.

Ambulansa ters oturtulduğu için yolda bayağı sıkıntı çektiğini belirten Kasırga, "Adeta benim için gittiğimiz yol bitmedi. Sonra geldiğimiz yere vardığımızda giriş kapısında kontrol yapılmadan sanki bekleniyormuş gibi ambulansla içeriye girdik, küçük bir binanın önünde durduk, beni aşağıya indirdiler. Girişte ilk odada birkaç tane subay vardı. Birisi uzun boylu bir paşaydı. Beni görünce muhtemelen onu tanımayayım diye arkasını döndü. O arada yüzünü teşhis edecek şekilde göremedim. Beni hemen aynı kattaki ya da bir sonraki odaya koydular, odada iki tane yatak vardı." dedi.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kasırga, ifadesini şöyle sürdürdü:

"Beni ambulanstan indiren askerler odaya getirdikten sonra hemen onlarla birlikte üç tane rütbeli subay odaya geldi. Beni gayet kibar bir şekilde yataklardan birisine oturttular. Subaylardan birisi yine gayet kibar bu şekilde bana ismimle hitap ederek 'Fahri Bey sizinle ilgili herhangi bir şey yok, güvenliğiniz için buradasınız, endişe etmeyin, size burada herhangi bir zarar verilmez' dedi. Ben otururken elime küçük bir pet şişe su tutuşturdular. Sonra ben neler oluyor demeye kalmadan hepsi odadan ayrıldılar. Hemen akabinde yanılmıyorsam üç uzman çavuş odaya girdiler, öncekilerin aksine gayet kaba ve hoyratça davranıyorlardı. Önce ellerimi önden plastik kelepçeyle acemice bağladılar, ardından gözlerimi bordo bir bez parçasıyla bağlamaya çalıştılar. Acemice dedim, çünkü önce gözlerimi bağlamaya çalıştıkları bez kısa geldi, sonra bir başka bezle bağladılar."

- "Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşananları dinledi"

Odaya gelen askerlere, neler olduğunu sorduğunda cevap alamadığını bildiren Kasırga, şunları kaydetti:

"Onlar çıktıktan sonra ellerim önden bağlı olduğu için gözüme bağladıkları bezi ellerimle yukarı doğru sıyırdım. Tahminen gece saat 01.30 sıralarıydı. Bu arada Köşk nizamiyesindeki olay sırasında unuttuğum bir kısım var onu belirtmek istiyorum. Nizamiyedeyken ayrıntısını anlattığım ilk tartışmalardan sonra minibüsle askerler geldiğinde ben cep telefonumdan durumu izah etmek için Sayın Cumhurbaşkanı'nı aradım. Ona bir taraftan telefonda 'Daha önce verdiğim bilgiler doğru, durum çok vahim' dedim. Telefon elimde ve açıkken askerler bana doğru hamle yaptılar. Ben kimle konuştuğumu anlamasınlar diye telefonu aşağıya doğru indirdim, saklayıp hemen aşağıda bakmadan parmağımla kapatmaya çalıştım.

Fakat kapatamamışım ki olaylar bittikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmemizde açık kalan telefondan olanları kısmen dinlediğini, askerlerin beni yere yatırmak için söyledikleri sözleri duyduğunu, hatta konuşmaların bir kısmını da Bakan Berat Bey'in telefonu alarak dinlediğini, onun da duyduğunu da söylemişti. O anda telefonu elimden askerler aldılar. Sayın Cumhurbaşkanı ile telefon görüşmesinde oluşturulacak karargahın Külliye'de kurulması talimatını aldıktan sonra Özel Kalem Müdürümü arayıp, Ankara Valisi, Emniyet Genel Müdürü ve İstihbarat Daire Başkanını çağırmasını söylemiştim. Tabii biz oradaki olayları yaşarken belirtilen görevliler Külliye'ye gelip beni beklemeye başlamışlar. Ben gelemeyince yardımcımla birlikte gerekli toplantıları yapmışlar.

Beni götürdükleri yere dönersek, zamanın ilerlediğini görünce yatsı namazını kılmak için abdest almak üzere odadaki suyu kontrol ettim, musluklardan su akmıyordu. Bunun üzerine kapıya vurarak birilerini çağırdım. Gelen kişiye abdest alacağım 'Bana seccade ve su verin, elimi açın' dedim. Kabul etmediler. Aradan bir 15-20 dakika geçtikten sonra tekrar kapıya vurarak çağırdım. Yine aynı şeyleri istedim, bana gelen kişilerden biri 'Teyemmüm et' dedi ve çıktı."

Ardından yarım saat sonra tekrar kapıya vurarak çağırdığını, bu defa gelen kişilere "Elimi açın, tuvalete gideceğim" dediğini aktaran Kasırga, "Gelen şahıs 'Bu şekilde git' dedi, ben de 'Nasıl taharetlenirim' dedim. O da bunun üzerine elimdeki plastik kelepçeyi kesti, gözlerimi de açtı. O arada suyu kontrol ettiğimde suların aktığını fark ettim, abdestimi aldım, gelen kişilere kıblenin yönünü sormuştum, doğru mu söyledi bilmiyorum ama söylediği yöne yönelerek seccade olmadığı için yatağın üzerinde oturmak suretiyle namazımı kıldım, artık ellerim açılmıştı, gözlerim de bağlı değildi." dedi.

- "Ayaklarıma da plastik kelepçe taktılar.."

Bulunduğun yerde sürekli jetlerin havalanıp iniş yaptığını, aralarda 1-2 dakika sessizlik olduğunu ve bunun haricinde aşırı şekilde jet iniş kalkış sesleri geldiğini anlatan Kasırga, "Bu ortamda uyumak mümkün değildi. Yatakta uzanırken bir ara kapı açıldı, üç tane silahlı asker bir hışımla içeri girdiler, birisinin elinde büyükçe bir tabanca vardı. Diğerlerinin elinde uzun namlulu silahlar bulunuyordu. Seri bir şekilde ellerimi, gözlerimi bağladılar, bu defa ayaklarıma da plastik kelepçe taktılar. Bunu yaparken de bir taraftan 'Bir daha ellerini, gözlerini açarsan ters kelepçe takarız' dediler. Ben de 'Kendim açmadım, buradan birisi açtı' dedim. Odadan ayrıldılar." ifadelerini kullandı.

Kasırga savcılık ifadesinde, 16 Temmuz saat 16.30'a kadar götürüldüğü yerde kaldığını, ayrılırken götürüldüğü yerin Akıncı Hava Üssü olduğunu öğrendiğini ve jet seslerinden bir havaalanı, üs benzeri yer olduğunu tahmin ettiğini kaydetti.

- "Daha tehlikeli, daha ahlaksız, daha seviyesiz..."

Akıncı Hava Üssü'nde bulunduğu süre zarfında kendisine, kaba davranış ve belirttiği talepleri yerine getirmemeleri haricinde herhangi bir olumsuz tavırları olmadığını belirten Kasırga, herhangi bir şekilde hakaret, tehdide ve işkenceye maruz kalmadığını, ailesiyle görüşme taleplerini birkaç kez iletmesine rağmen kabul etmediklerini, sabah olmasına rağmen kahvaltı ya da yemek benzeri herhangi bir şey vermediklerini bildirdi.

Kasırga, ifadesinde şunları kaydetti:

"Öğleye doğru saat 13.30 sıralarında yemek vermelerini istedim, olumsuz cevap alınca 'Kendi paramızla alalım' dedim. Orada öyle bir imkan da bulunmadığını bana bildirdiler. Hemen sonra ellerim bağlı vaziyette bir gazoz ve yavan vaziyette bir çeyrek ekmek getirdiler. Bu muamele karşısında o gün 'Düşman askerinin elinde esir kalsam acaba bana böyle davranırlar mıydı?' diye düşündüm. Bir kez daha bu örgüt mensuplarının en kadim düşmanlarımızdan daha tehlikeli, daha ahlaksız, daha seviyesiz, ilkesiz ve acımasız olduklarını anladım.

Saat 16.00 gibi seslerden bulunduğumuz yerdeki pistin bombalandığını anladım, çünkü bulunduğum yerde yataklar dahi sallanıyordu. Aradan yarım saat geçtikten sonra dışarıdan 'Burada, bu odada kim var' gibi sesler geliyordu. Tam teçhizatlı, silahlı, muhtemelen biri albay, diğeri yarbay iki rütbeli subay içeriye girdi, 'Fahri Bey siz misiniz' diye sordu, ben 'Evet' deyince, ellerim ve ayaklarımdaki plastik kelepçeleri kesip çıkardılar, gözlerimi de açtılar. 'Artık bitti, gidiyoruz' gibi şeyler söylediler. Sonradan öğrendiğim kadarıyla gelen kişiler, Özel Kuvvetlere bağlı kurtarma operasyonunu yapan birlik mensuplarıymış."

Birlikte bir araca bindiklerini, kışlanın nizamiyesine geldiklerini, orada çocuklarının, bir kısım yakınlarının ve koruma ekibiyle polislerden oluşan bir grubun olduğunu anlatan Kasırga, ifadesine şöyle devam etti:

"Beni onlara teslim ettiler. Oradan o şekilde ayrıldım. Benim Jandarma Genel Komutanlığının hemen yanında kendime ait özel konutum bulunmaktadır. Kasıtlı olarak mı bombalandı bilmiyorum ama o bölgeye atılan bombalar ve sıkılan mermilerle evime de zarar verilmiştir. Söylediklerine göre evime roket isabet etmiş. Ben maddi ve manevi olarak bana yapılanlardan, verilen zarardan dolayı bu alçakların tamamından şikayetçiyim.

Onun da ötesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin adını kullanarak onun saygınlığını yok etme pahasına ülkeme ve insanlara Türk halkına yaşattıkları acılardan dolayı haklarında hukuk çerçevesinde en ağır işlemlerin yapılmasını bir vatandaş olarak talep ediyorum. Bunlar insanlıktan uzak, İslamiyetle alakası olmayan ve hiçbir değer yargısı taşımayan, kişiliklerini, benliklerini örgütün belirlediği kendi üstündeki kişilere ve en nihayetinde yurt dışında bulunan örgüt liderlerine teslim etmiş şahıslardır. Bunlara asker sıfatıyla hitap etmek mümkün değildir. Dışarıdan yönetilen terör örgütünün birer mensubu olarak hareket eden bu kişiler, asker değil teröristtir."

(Sürecek)

AA

Kaynak:Haber Kaynağı