Davutoğlu, İnönü gibi ittihatçı olurdu
"Komşularla sıfır sorun" politikasının mimarı Ahmet Davutoğlu, yüz yıl önce yaşamış olsa idi İsmet İnönü gibi İttihat ve Terakki'ye girer miydi? Bu tartışma da nereden çıktı demeyin. Günün polemiği bu
Yalnız dış politikada değil, ama özellikle dış politikada her hamle, yapılırken ne kadar etkileyici olduğuyla değil, sonuç verip vermediğiyle ölçülebilir.
Sonuç başarılıysa, yapılırken ne kadar etkileyici olduğu, ustalık gösterildiği önem taşır, başarısız olduğunda, ustalığın önemi kalmaz.
Time dergisi, 19 Mayıs 1941 sayısında dönemim Başbakanı İsmet İnönü’yü kapak yapmıştı.
Mayıs 1941’de İkinci Dünya Savaşı başlamıştı, ama ne ABD, ne de Sovyetler Birliği henüz Nazi Almanyası ile savaşa girmişti.
Japonya’nın Pasifik’teki Pearl Harbor Amerikan deniz üssüne saldırarak (7 Aralık 1941) ‘uyuyan devi uyandıracağına’ kim ihtimal verebilirdi?
Moskova’da Joseph Stalin, elindeki en iyi casuslardan ikisinin, Leopold Trepper’in Brüksel’den, Richard Sorge’nin Tokyo’dan canları pahasına gönderdiği Adolf Hitler’in 1939 Saldırmazlık Paktı’nı bozacağı istihbaratına aldırmıyordu bile. Tarihin en büyük askeri harekâtı (4.5 milyon asker) olan Barbarossa Harekâtı’nın 22 Haziran’da başlamasına daha bir ay vardı. Ama Balkanlar bütünüyle Nazi etkisine girmişti.
Time dergisinin İnönü’yü (ve Türkiye’yi) kapağına almasının nedeni, Almanya’nın Türkiye’ye yaptığı teklif ve bu teklif nedeniyle uğradığı baskıydı.
Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Franz Von Papen bu teklifi görüşmek üzere Berlin’den yeni dönmüştü. Von Papen’i Ankara’da yalnızca Cumhurbaşkanı İsmet İnönü değil, Irak Savunma Bakanı Naci Şevket de bekliyordu.
Konu Irak idi: Sovyetler kuzeyden İran’daki petrol sahalarına, İngilizler de güneyden Irak petrol sahalarına doğru hamle yapıyordu. Bunu dengelemek isteyen Almanya, önce Suriye’ye çıkarma yapıp karayoluyla Irak’a girmeyi hesaplıyordu. Ancak Akdeniz’deki İngiliz donanması bu harekâta engeldi. Geriye bir tek yol kalıyordu. Almanya, birliklerini Bulgaristan yoluyla Türkiye üzerinden Irak’a geçirmek istiyordu. Bunun için fakir ve güçsüz Türkiye’ye her türlü ekonomik ve askeri yardım ima ediliyordu ve söz, Alman askerleri sadece geçip gideceklerdi.
Tekrarlamak lazım ki, güçlü Nazi savaş makinesi önünde ne Amerikan, ne Sovyet engeli henüz vardı ve genç Türkiye cumhuriyetinin ne bugünkü gibi güçlü bir ordusu, yeterli tüfeği, tankı, ne yeterli buğdayı, ne yeterli giysisi vardı.
Time dergisi Türkiye’nin kesin bir ‘hayır’ yanıtı verdiğini hayretle ve takdirle yazıyor. Time adını vermediği (Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak olması muhtemel) bir kaynağın ağzından şu sözleri aktarıyor: “Özgürlüğümüzü kazanabilmek için çok sert ve uzun süre savaştık; birliklerin sözde masumane geçişini hafife alamayız. Şunu anlamalısınız ki, Türkiye’nin bağımsızlığını kazanması için savaşan insanlar yönetiyor Türkiye’yi hâlâ.”
2003’te ABD, birliklerini petrol bölgesi Irak’ta savaşmak üzere hiçbir şeye dokunmadan Türkiye topraklarından geçirmek istediğinde, Türkiye’yi bağımsızlık için savaşan insanlar yönetmiyordu. Ama onlarda konuyu hafife almadılar. Yine de hükümet kendisi ‘hayır’ demedi ve ‘evet’ demek için Meclis’e başvurdu. Meclis’te de Türkiye’nin bağımsızlığı için savaşanlar bulunmuyordu. Yine de Türk parlamentosu izin vermedi.
Bu bir devamlılık örneğidir. Tıpkı ‘komşularla sıfır sorun’ politikası ilk defa AK Parti döneminde icat edilmeyip, aslında Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ temennisi çerçevesinde imzaladığı Balkan Paktı, Sadabad Paktı gibi ittifak oluşumlarının günümüz dünyasındaki devamıdır.
Vaşington’un kolektif hafızasında bunun yeri olmayabilir. Ancak Ankara’nın kollektif hafızasında, 1941 Almanya örneğini dikkate almadan 2003’te Irak’a topraklarından geçmek için bastıran ve ilişkilere dip yaptıran ABD’nin şimdi de İran konusunda gereksiz bir baskı kurma girişimine kalkacağı endişesi var.
Murat YETKİN / Radikal