"Dekont" siyasetine CHP seçmeni de "Rıza" göstermiyor!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD'de süren Rıza Sarraf davasıyla eşgüdümlü olarak kamuoyuna sunduğu sözde "para transferi belgeleri" günlerdir tartışılıyor.
İktidar kanadı belgelerin sahte olduğunu öne sürerek yargıya başvururken, CHP ise belgelerin gerçek olduğunda ısrarcı...
Bu noktada Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca'dan dikkat çeken yorumlar geldi.
"New York’taki ‘itirafçı’ deviremezse, Man Adası dekontları devirsin" mantığı ile ortaya çıkartılan belgelerin CHP seçmenini de memnun etmediğini belirten Karaca şu ifadeleri kullandı;
"Benim gözlemim, bu siyasi fırsatçılık sosyal medyadaki bindirilmiş kıtalar dışında, vatan ve ulus sevgisi olan CHP’lileri de memnun etmedi."
İşte Nihal Bengisu Karaca'nın o yazısı;
- CHP’nin dekontları
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu önce büyük bir beklenti yarattı, “az sonra” efektlerini yandırıp söndürdü. Ardından ortaya çıkan ise Cumhurbaşkanı’nın şahsıyla ilgili olmamakla beraber, ailesinden ve yakın çevresinden kişilerin bir vergi cenneti olan Isle of Man’a (Man Adası) milyonlarca dolar transfer ettiğini belgelediği iddia edilen dekontlar oldu. AK Parti önce cılız, daha sonra gürleyen bir şekilde belgelerin sahte olduğunu ileri sürdü. Kılıçdaroğlu aleyhine dava açıldı. Hatta ve hatta Erdoğan, mealen Kılıçdaroğlu’nun oyuna getirildiğini, bu belgeleri gerçek diye “kakalayan” çevrelerin hedefinde Kılıçdaroğlu’nun koltuğu olduğunu iddia etti. Gelen paraydı, giden paraydı derken olayların üzerinden 6 gün geçmesine rağmen tartışmanın hâlâ dekontların sahteliği üzerine olduğu bir zaman diliminde ben dahil birçok kişi ilgisini kaybetti.
Öyle olur zaten.
İddiayı ileri süren taraf olarak iddianıza mesnet olan belgelerin gerçekliğini yekten kanıtlayamazsanız ve günler sonra bile içerikten çok “dekont gerçek-hayır dekont sahte” tartışması yapılıyor olursa, etkili bir çıkış yapmış ama vurucu hamleyi hiç çalışmamışsınız demektir.
CHP’nin dekontlarına pek fazla müşteri bulamaması, New York’ta görülmekte olan davayla “paralel” bir zamanda ortaya atılmasıyla da ilgili.
Bir ülkenin yöneticisinin adının “ısrarla” kayıtlara girmesini isteyen, konu Zarrab’ın başka ülkelerde tuttuğu işlere gelince “Konudan sapmayalım” diye uyaran bir hâkimin gördüğü dava, sadece AK Parti tabanının değil, aslında bütün milletin izzet-i nefsine dokundu. Oradan köpürtülen ve etrafa saçılan detaylar yeterince kötü iken, bir de Türkiye’deki anamuhalefet partisinin, “New York’taki ‘itirafçı’ deviremezse, Man Adası dekontları devirsin” mantığıyla devreye soktuğu çok belli olan dokümanlar açıklaması fazlasıyla “fırsatçılık” olarak göründü. Ve benim gözlemim, bu siyasi fırsatçılık sosyal medyadaki bindirilmiş kıtalar dışında, vatan ve ulus sevgisi olan CHP’lileri de memnun etmedi.
Sonuç şu iki atasözünü akıllara getirdi:
“Ava giden avlanır.”
“Ne kestin koç. Ne yedin hiç.”