"Depresyon, temel yaşamsal aktiviteleri olumsuz etkiliyor"
DSÖ Türkiye Temsilcisi Ursu:- "Klinik depresyonda iştah kayıpları, kendini değersiz ve sürekli suçlu hissetme, konsantrasyon kaybı gibi semptomlar görülüyor. Bu durum bireyin temel yaşamsal aktivitelerini yerine getirmesine de etki ediyor"- Sağlık Bakanlı
ANKARA (AA) - Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Türkiye Temsilcisi Pavel Ursu, "Klinik depresyonda iştah kayıpları, kendini değersiz ve sürekli suçlu hissetme, konsantrasyon kaybı gibi semptomlar görülüyor. Bu durum bireyin temel yaşamsal aktivitelerini yerine getirmesine de etki ediyor." dedi.
Sağlık Bakanlığı ve DSÖ iş birliğiyle "Dünya Sağlık Günü" dolayısıyla, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji binasında "Konuşalım Paylaşalım" konulu panel düzenlendi.
Ursu, yaptığı konuşmada, DSÖ'nün kuruluşunu kutlamak amacıyla her yıl 7 Nisan'da farklı bir temayla "Dünya Sağlık Günü" etkinliği düzenlendiğini belirtti.
Bu yılki temanın "depresyon" olduğunu bildiren Ursu, "depresyonda olmak" ve "canı sıkkın olmak" kavramlarının farklılığına dikkati çekti. Ursu, "Moral bozukluğuna baktığımız zaman ise öğrenciyseniz kötü bir not almak, çalıyorsanız işini kaybetmek, yağmurlu bir gün bile insanın moralinin bozulmasına neden olabilir." diye konuştu.
Klinik depresyonun etkilerinin çok daha uzun sürdüğünü ve daha büyük olduğunu anlatan Ursu, kişinin, en az iki hafta boyunca moralinin bozuk olması, çalışma ve algılama becerisini yitirmesi gibi durumlarda tedavi alması gerektiğini söyledi.
Klinik depresyonlarda iştah kayıpları, kendini değersiz ve sürekli suçlu hissetme, konsantrasyon kaybı gibi semptomların görüldüğünü bildiren Ursu, "Bu durum bireyin temel yaşamsal aktivitelerini yerine getirmesine de etki ediyor." dedi.
- "Dünyada 300 milyon kişi depresyonda"
Ursu, dünya genelinde yaklaşık 300 milyon kişinin depresyonda olduğunu belirterek, "Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 4,3'üne denk geliyor. Her yıl yaklaşık 800 bin kişinin intihara teşebbüs ettiğini görüyoruz. Bu da her 4 saniye bir kişinin intihar ettiği anlamına geliyor. İntiharla depresyonun bağlantısı da çok net kanıtlanmış durumda." ifadelerini kullandı.
Çok yaygın görülmesi ve her yaştan bireyi etkilemesine rağmen depresyona çok önem verilmediğine işaret eden Ursu, kişilerin yeterince tedavi alamadığını, böyle durumlarda depresyondaki kişinin ilk yapması gerekenin, yaşadıklarını hemen birisiyle paylaşması olduğunu dile getirdi.
Ursu, DSÖ'nün 2011'de yayımladığı rapora göre, orta gelir düzeyindeki ülkelerin sağlık harcamalarının sadece yüzde 3'ünü, düşük gelirli ülkelerin ise yüzde 1'ini ruh sağlığı hizmetlerine harcadığını anlattı.
Depresyonun halk sağlığı açısından da önemli bir konu olduğunu vurgulayan Ursu, depresyondaki kişilerin, madde kullanımı, diyabet ve kalp hastalıkları gibi hastalıklara yakalanma riskinin de yüksek olduğuna dikkati çekti.
- "Kapsamlı müdahale imkanları geliştirildi"
Sağlık Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürü Öner Güner ise bulaşıcı olmayan rahatsızlıklardan kaynaklanan hastalık yükünün yüzde 80 arttığını söyledi.
Türkiye'de 2000-2013 arasında depresyonun yüzde 28 arttığını belirten Güner, şunları kaydetti:
"Her sosyoekonomik ve demografik düzeyde görülen depresyon, önemli bir halk sağlığı problemi olarak karşımıza çıkmıştır. Sağlık Bakanlığımız, Ulusal Ruh Sağlığı Politikası ve Ruh Sağlığı Eylem Planları ile esenlik ve üretkenliğe yönelik büyük tehdit haline gelen bu tabloyu iyileştirmek için kapsamlı müdahale imkanları geliştirmiştir. Bu çerçevede, DSÖ ile iş birliği içerisinde toplum temelli uygulamalara geçilmiştir. Ülkemizde psikiyatri hizmetlerinin kapsam ve içeriğinin kalitesi yükseltilmiş, konuya ilişkin sağlık personeli ve toplumun farkındalığı artırılmış, çok sektörlü sağlık politikaları ile toplumun psikososyal gelişimleri desteklenmiştir."
Güner, "Yoğun çalışma hayatı ve günlük hayatımızda artan yoğun kaygı düzeyi depresyonun başlıca sebepleri arasındadır." ifadesini kullandı.
AA
Kaynak: