Ahmet Ünver
Devlete Kimse Ayar Veremez!
Dünya ve bölgemiz; Küresel Güçler ve onların hizmetçileri konumunda ki dünyanın her bir köşesinde bulunan, özellikle de bizim bölgemizde ki taşeron ve işbirlikçileri maharetiyle yeniden bir dizayn, bölüşüm ve paylaşım savaşlarına şahit olmaktadır. Bölge halkları olarak halen bu savaşları anlamaktan çok uzak bir durumdayız. Acaba neden? Günlerimiz çok güzel bir şekilde akıp gitmektedir; Mutlu ve mesut! İçeride Birbirimizle uğraşırken, Gerçekten de mutlu, mesut, huzur ve refah içinde miyiz? Yoksa bir aymazlık halinde miyiz? Üzerimize doğru gelmekte olan çok büyük bir musibetin farkında değil miyiz? 100 yıl önce fark edemediğimiz gibi! 100 yıl önce de dedelerimiz içeride birbirileri ile uğraşırken, enerjimizi birbirimize karşı tüketmekle meşgul iken, küresel güçler ve onların işbirlikçileri eliyle kocaman bir imparatorluğun parçalanmasına sadece seyirci kalabildik! Bu gün faklı bir durumda mıyız? Hiç zannetmiyorum! Bugün dünden dersler çıkarabildik mi? Bu gün neler yapmalıyız ki bu Devlet ve millet bir daha parçalanmasın! Halen birbirimizle uğraşmaya, bu ülke ve bölge üzerinde hesabı olanların sadece işini kolaylaştırmaktan başkaca yaptığımız bir şey yok! Bu asil millet bir daha zulümlerle karşı karşıya kalmasın! Peki, neler yapmalıyız!
Geçtiğimiz günlerde şehrimizde vuku bulan bir olay üzerinden devlet mekanizmasının en üst makamı ve diğer paydaşlardan bir tanesi arasında, bence gereksiz ve bir o kadar da hiçbir paydaşa da fayda sağlamayacak, hatta zarar verebilecek, bir tartışmaya şahit olduk. Hiçbir kurum ve birey devlete ayar veremez, vermeye de kalkmamalıdır. İmparatorluk geleneği olan bu Devlet, her gün 18 yaşındadır ve hiç bir gün de bu yaşından ne ileriye bir gün alır, ne de geriye bir gün sayar! Bunu böyle bilir ve ona göre de kendimize çeki düzen verebilirsek, tüm paydaşlar daha fazla incinmez diye düşünüyorum. Devletin en üst makamı ve devleti temsil eden bir kurum ve kişiye ayar vermeye mi çalışıyoruz? Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız; Devlet yönetiminde ki bütün erkler ve paydaşlar, devletin işleyişi açısından, birbirine karşı sadece ve sadece kanunlar ve kurallar çerçevesinde saygılı olmalı ve her bir paydaşı temsil eden bireyler de haddini bilmelidir. Daha önceki dönemlerden hatırlarız; Birbirine haddini bildirmeye kalkan erkleri ve kurum yöneticilerini! Aman Allah’ım, ne günlerdi! Allah o günleri bir daha bu asil millete yaşatmasın! O günlerde hangi kurum, başka bir kurum ile kavga edecek veya hangi kurum yöneticisi arıza çıkaracak diye kara kara bekler hale düşmüştük. Kime ve hangi kuruma faydası oldu ki, bu kavgaların ve gürültülerin, Hiç! Sadece kocaman bir hiç! Devlet ve milletimize, Zaman ve enerji kaybından başkaca hiç bir şey değil. Sadece taşeronların işini kolaylaştırmaktan başkaca bir işe yaramayacaktır.
Ordu ilimizde, bir devlet bakanımızın onur konuğu olduğu, şehirdeki tüm protokol üyeleri ve vatandaşlarımızın yoğun katılımlarının olduğu bir programda, meydana gelen olaylara ne demeli, bilemiyorum. İnanın izah etmekte, kelime ve kavram üretmekte zorlanıyorum. Devleti temsil eden Emniyet müdürümüze Protokolde yer vermeyen, belediye zabıta ekipleri ve koruma personeli, ne yapmaya çalışmış olabilir ki? İş güzarlık mı demeli? Kraldan fazla, kralcı olmak mı? Devlet yönetim sistemini ve protokol kurallarını, yeniden ve aşkla bir daha anlatmalı mı tüm kamu personeline? Yoksa! Devlet yönetim sistemi ve işleyişi çerçevesinden, kelimelerin yetersiz ve kifayetsiz kaldığı bir durumdayız, aslında! Anlamakta, anlamakta ve yorumlamakta da gerçekten çok zorlanıyorum, tüm bu gelişmeleri!
Küresel güçler, içimizdeki taşeron ve işbirlikçileri maharetiyle, bölgemizde yeniden bir paylaşım savaşının eşiğinde bulundukları bir dönemde, içeride bir ve beraber olması gereken tüm kurumlar ve bireylerimize neler olmaktadır? Küresel güçler ve taşeronları da aynen bunu istiyorlar. Parça parça olmamızı ve çok kolay bir lokma olmamızı ve yutabilmelerini! Bölgemizde ki savaşları ve paylaşım operasyonlarını, bizler halen bilgisayar oyunu mu zannediyoruz ki? 15 Temmuz 2016 tarihinde ki karanlık ve uzun gecede yaşadığımız neydi? 15 Temmuz tarihinde bu millete biçilen rol ve hedefler nelerdi? Ne çabuk unuttuk? İnsanoğlu gerçektende nisyan ile malul bir durumda! 15 Temmuz akabinde, Yeni kapıda zuhur eden ve Küresel güçleri korkutan, Devlet ve Millet birlikteliği ve kaynaşmasından korkanlar, içeride fitne tohumlarını ekmeye ve kaşımaya da devam ediyorlar. Biz de buna alet oluyoruz! Bölgemizde devam eden terör örgütleri üzerinden yürütülen asimetrik savaşın hedefi ne olabilir ki? Hala anlayamadık mı? Hala uyanamayacak mıyız? Yaşadıklarımız bir daha tekrarı olmayacaktır. Millet olarak aklımızı başımıza lamamız gereken bir dönemde ve devlet yönetiminde ki tüm paydaşlar da bir ve beraber olmak ve hareket etmek zorundadır; Bu devletin, milletin ve vatanımızın birliği, beraberliği ve bütünlüğü adına! Devlet yönetimi kibir ve egoyu kaldırmaz! Devlet yönetiminde, Kibri ve Egosuna yenilen her bir birey kaybetmeye de mahkûm olur. Tarihin tozlu sayfaları bunun örnekleri ile doludur; Sadece ders almasını bilenlere! Tarih zaten yaşananlardan ders alınmış olsa tekerrürden de ibaret olmazdı! Devlet, millet ve birey olarak, tarihten ders alabilenlerden olabilmeyi dilerim.