Dışarıdan Türkiye nasıl görünüyor? Azerbaycanlı gazeteci Zülfügaroğlu'dan çarpıcı tespitler..
Türkiye'de deprem felaketinin ardından yaşananlar dışarıdan nasıl görünüyor? Azerbaycanlı gazeteci Ali Zülfügaroğlu, "Kardeş Türkiye tehdit altında!" başlığıyla kaleme aldığı yazıda önemli noktalara dikkat çekti
Türkiye 6 Şubat sabahı Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve 11 ilde ağır yıkım ve on binlerce can kaybına, milyonlarca insanımızın evinden olmasına neden olan deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalışıyor.
Asrın felaketi olarak nitelenen büyük depremlerin ardından dost ve kardeş ülkelerin yanı sıra dost görünüp kıyılarımıza askeri yığınak yapan ülkeler de arama -kurtarma yardımlarıyla Türkiye'ye destek oluyor.
Devlet kurumları, belediyeler, STK'lar ve tüm ülke halkı deprem mağdurlarının yaralarını sarmak için adeta birbiriyle yarışırken, tarih büyük çoğunluğu yalan ve dezenformasyon haberlerle siyasi hesap peşinde koşanları da kaydediyor.
Peki Türkiye'de yaşananlar dışarıdan nasıl görünüyor? Azerbaycanlı gazeteci Ali Zülfügaroğlu, "Kardeş Türkiye tehdit altında!" başlığıyla kaleme aldığı yazıda "değinmek istediği acı ve aynı zamanda mide bulandırıcı bir tablo" ifadelerini kullanıyor.
İşte Azerbaycan Halk Cephesi Gazetesi yazarı Ali Zülfügaroğlu'nun o yazısı:
KARDEŞ TÜRKİYE TEHDİT ALTINDA!
Türkiye'deki korkunç deprem elbette hepimizi sarstı.
Hayatını kaybeden, evleri yıkılan, yaralanan insanlarımızın durumu çok üzücü ve şok edici. Sadece Türkiye devleti veya halkı değil, bazı pusuya yatmış devlet ve milletler dışında kimse bunu istemez ve dilemez.
Bu felaketin yapay mı yoksa doğal yollarla mı meydana geldiği konusunda da bilim adamları arasında görüş ayrılıkları bulunmakta ve her iki görüşe ilişkin hem yerli hem de yabancı uzmanlar tarafından yeterince bilimsel veri ortaya konulamamaktadır.
Bu konuya detaylı olarak değinmek istemiyorum. Benim değinmek istediğim konu daha acı ve aynı zamanda mide bulandırıcı bir tablo.
Bu depremden siyasi çıkar sağlama girişimleri, bu felaketin yaşanmasını istemek kadar iğrenç görünüyor.
Türkiye, büyük ve güçlü bir devlet ve şu anda jeopolitik cepheleşmede dengeleri etkileyecek çapta. Bu nedenle kutuplar arası savaşta taraflar, Türkiye'yi kendi saflarında görmek ve bu devleti kendi çıkarları için kullanmak istemektedir. Ancak Türkiye bağımsız bir siyaset izliyor ve ne olursa olsun eski dönemlerde olduğu gibi kendi çıkarlarından vazgeçerek emperyalist çıkarlara hizmet etmiyor.
Dünya, köklü bir jeopolitik değişim sürecine girdi. Yeni dünya düzeninde söz sahibi ve küresel oyuncu olabilmek için kararlı, cesur ve bazen riskli bir politika izlemek önemlidir. Bu politikayı yürütecek güçlü karaktere ve kendi hayatını bile riske atacak cesarete, güce ve potansiyele sahip liderlerin faaliyeti hayati önem taşımaktadır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, en büyük devletlerin başındaki liderlerde bulunmayan bir karaktere sahip. Bana göre, büyük devletlerin liderleri arasında cesareti, kişiliği, zekası, karizması ve konuşmasıyla ilk sırada yer alıyor.
Türkiye, milli çıkarlarına aykırı hiçbir dış baskıya boyun eğmiyor, büyük platformlarda büyük devletlerin liderlerinin bile dile getiremediği, devletleri tehdit eden konularda bile net açıklamalarda bulunuyor ve Türkiye'nin ne olursa olsun yolundan dönmeyeceğini beyan ediyor…
Bu, açık savaştır (!)
Şu anda devletler ekonomi, toprak bütünlüğü, ulusal para birimi, doğa, insanlar, ulusal kimlik, ulusal-manevi değerler vs. kaynakları ile birlikte tehdit altındalar. Öyle bir aşamaya geldik ve öyle bir dönemden geçiyoruz ki dünyada tehdit ve risk altında olmayan devlet yoktur. Bu nedenle tehditlerin ortadan kaldırılması için birçok şey, özellikle doğu ülkelerinde devletlerin başındaki liderlere bağlı.
Bugün dünyanın her yerinde ekonomik sıkıntılar var, başta dolar ve euro olmak üzere güvenilir bir para birimi yok. Uzmanların tahminine göre, hızlı yükselen enflasyon hiper enflasyon düzeyine ulaşacak. Jeopolitik savaş, aynı zamanda devletlerin içlerine kadar uzuyor.
En önemlisi ise dış güçlerin içteki uzantıları daha tehlikelidir! Çünkü bizden oldukları için halka daha hızlı ulaşabiliyor ve etkileyebiliyorlar!
Türkiye, tüm Türk ve İslam dünyasının lider ülkesidir… Türkiye dışında dost ve kardeş halklar da bunu iyi biliyor ve Türkiye'ye her türlü desteği veriyor, sorunun çözümü için seferber oluyor.
Erdoğan'ın en büyük hizmeti, yaptığı cesur açıklamalarla Türk ve İslam alamini uyandırmak oldu. Küresel soygunculara karşı direniş sergileyen parmakla sayılacak liderlerden biri olarak, hedef tahtasında olduğunu hepimizden daha iyi biliyor. “Kimse bizi yolumuzdan çeviremez, biz bu yola kefenimizle çıktık, kefenimizle yürüyoruz” açıklaması bana göre tesadüfen söylenmedi.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun “Türkiye ve Türk milleti hiçbir zaman küresel çetenin kölesi olmayacak” ifadesi ve şehit edilmesi yakın geçmişimizdir. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan bu mücadeleyi sürdürüyor. Cesur açıklamalarıyla sadece Türk ve İslam aleminde değil, Avrupa'da, Güney Amerika'da, Afrika'da ve hatta ABD'de bile halkları uyandıracak adımlar atıyor.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in 44 günlük Vatan Muharebesi’nde Türk televizyonlarından birine verdiği röportajda kullandığı “Benim kardeşim dünya lideridir” ifadesi bana göre de doğru ve yerindedir.
Bugün Türkiye sadece sınırlarından ibaret değil. Başta Azerbaycan olmak üzere Türk ve İslam dünyasında Türkiye için savaşacak milyonlarca insan var… Bu tesadüfen olmadı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın politikaları sonucunda ülkelerimiz tarihte görülmediği kadar yakındır.
Bu nedenle Azerbaycan medyasında Türkiye ile ilgili yazı ve köşe yazılarına sıklıkla yer verilmesi doğal. Çünkü dünyada olup bitenleri ve bir arada olmasak dahi bizi nelerin beklediğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Türk gazeteci arkadaşım İzzet Sarı'nın yazdığı yazıda da vurgulandığı gibi, tarihten ders almayacak kadar kör ve cahil olma devri kapandı. Türkiye'nin Avrupa, Asya, Afrika ve dünyanın birçok yerinde güçlü bağları var. Bu, öncelikle emperyalist güçleri rahatsız ediyor (!) Afrika'dan yıllık 520 milyar dolarlık sömürge geliri elde eden Fransa veya ABD, elbette Türkiye'nin siyasi ve ekonomik sınırlarını genişletme politikasını başarıyla sürdüren Erdoğan'ın iktidarda kalmasını istemez (!) Türkiye'de Erdoğan'ın iktidardan gitmesi için her şeyi yapacaklar, kaos yaratmaya çalışacaklar.
Bu, Türkiye’nin dışından daha net görülüyor. Biz bunu çok iyi görüyor ve anlıyoruz. Beni korkutan ve canımı acıtan bu değil. Canımızı acıtan depremden siyasi amaçlar için yararlanacak kadar küçülen siyasetçilerin ve çeşitli anti milli grupların bu kritik dönemde birlik ve beraberlik çağrısı yapmaması!
Devletinin yanında yer almaması, aksine devlete zarar vermeye çalışmasıdır. Erdoğan’ın iktidardan gitmesi için şeytanla dost olmayı kabul edenler, dışarıdan çok itici ve zavallı görünüyorlar.
Bugün ABD ve Fransız donanmalarının Akdeniz'de bulunması ve bunun deprem sonrasına rastlaması sıradan bir olay değil.
Depremden önce The Economist dergisinin kapağına Erdoğan'ın fotoğrafını koyup diktatör gibi gösterilmesi, konsoloslukların Türkiye'den ayrılması belli bir sürece yönelik.
Şunu çok iyi anlamalıyız ki hedef Erdoğan gösterilse de aslında hedef büyük Türkiye devletidir…
Binlerce yıl devam eden saldırılar şimdi de farklı bir biçimde devam ediyor. Artık eski Türkiye yok, şimdi güçlü ve Erdoğan şahsında söz sahibi bir Türkiye var.
Demirel iktidarı döneminde NATO, ABD ve Fransa korkusuyla Karabağ’da Ermenilerin soykırımına maruz kalan masum insanların, Azerbaycanlıların bölgeden tahliyesi için helikopter veremeyen ve kardeşlerini ölüme terk etme utancıyla yaşayan Türkiye varken; şimdi en son 44 günlük Vatan Muharebesi’nde “Üçüncü güçler Azerbaycan’a müdahale ederlerse, Türkiye misliyle karşılık verir” diyebilen ve Fransa'ya haddini bildiren, Cumhurbaşkanı Macron'u adam yerine koymayan, Erdoğan liderliğinde ilerleyen bir Türkiye var…
Seçim, darbe girişimi, ekonomik saldırılar, kumpaslar ve diğer faktörlerle Erdoğan'ı devirip Türkiye'ye diz çöktürmeye çalışanlar hiçbir zaman sonuç alamadılar. İnşallah şimdi de alamayacaklar.
Şimdi ise depremi fırsata çevirmeye çalışıyorlar. Türkiye'de geniş bir coğrafyayı kapsayan, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şiddette korkunç bir deprem meydana geldi. Bir ve beraber olmak, kaosa engel olmak ve devletin yanında yer almak yerine, bundan yararlanmaya çalışanların olması çok üzücü bir tablodur.
Bu, depremde hayatını kaybeden kardeşlerimizin kanı üzerinden yürütülen, hiçbir maneviyata ve ahlaki değere uymayan seviyesiz bir politikadır.
Evet, tüm hükümetlerin kusurları vardır ve her hükümetin işe yaramaz yetkilileri de vardır. Bu, tüm hükümetler döneminde olmuştur ve her zaman da olacaktır. Ancak her küçük ayrıntıdan Cumhurbaşkanını sorumlu tutmak ve onu hedef haline getirmek kasıtlı ve basit bir yaklaşımdır.
Bizim, Türkiye'nin kardeşi Azerbaycan başta olmak üzere, dost ülkelerin de desteğiyle sorunun en kısa zamanda çözüleceğine inancımız tamdır.
Unutmayalımki tarih en büyük öğretmendir…
Türkiye'yi hiçbir zaman silah zoruyla işgal edemediler. Şeytani güçler bunu hep Türkiye'yi içeriden karıştırarak yapmaya çalıştılar. Ancak tüm manipülatif çabalara rağmen bu olmayacak. Türkiye, bu sınavdan inşallah alnı açık, başı dik bir şekilde çıkacak.
Allah Türkiye'yi, Türk dünyasını ve tüm dost ülkeleri korusun!