'Doktor' ve 'öğretmen' taktiği ortaya çıktı!
FETÖ mensuplarının askeri okulda okuyan öğrencilerle ilgilenenlere "öğretmen", o öğretmenleri denetleyenlere de "doktor" dedikleri belirlendi.
FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Kara Havacılık Komutanlığı'ndaki eylemlere ilişkin görülen davanın sanığı eski kursiyer teğmen Burak Han İlgün hakkındaki tanık beyanı dava dosyasına eklendi. Tanık B.D., beyanında örgütün mahrem yapılanması içerisinde bulunduğunu darbe girişiminden önce Aksaray'da FETÖ'nün finans kaynağı Bank Asya'da çalıştığını belirtti.
Örgütün hiyerarşik yapısında askeri öğrencilerden sorumlu olanların çeşitli örgütsel terimlerle adlandırıldığını aktaran B.D., 2012 yılında örgüt içerisinde "doktor" diye tabir edilen bir göreve getirildiğini anlattı. Bu görevi kendisine örgütün Aksaray eğitim sorumlusu Hacı Fatih kod adlı Ahmet Işık'ın verdiğini ifade eden B.D, örgütün askeri öğrencilerinden sorumlu yapılanmasına ilişkin şu bilgileri paylaştı:
"Bu şahıs beni doktorluk seviyesine getirdikten sonra benim altımda 'öğretmen' diye tabir edilen bir görev vardır. Belirtmem gerekirse örgüt içerisinde doktor ve öğretmen tabirleri gerçek manasında değildir. Öğretmen askeri okulda okuyan öğrencilerle doğrudan ilgilenen şahıslara, doktor ise öğretmen pozisyonunda bulunan şahısları denetleyen, onlardan bilgi alan ve onların üstü pozisyonuna verilen bir isimdir."
Doktorluk görevini kendisinden önce Aksaray'da "Halid" kod adlı Burak Yaşar'ın yürüttüğünü, görevi de bu şahıstan devraldığını beyan eden B.D, "2012'den 2013 yılının sonuna kadar bu görevi sürdürdüm. Devraldıktan sonra benim altımda öğretmen olarak Abdülkadir kod adlı Celal Aydın bulunmaktaydı. Abdülkadir, Harp Okulunda okuyan 5-6 kişilik grupla ilgilenirdi. Ben de öğrencilerin durumu hakkında bilgi alırdım" ifadelerini kullandı.
Abdülkadir'in sorumlu olduğu Harp Okulu'nda okuyan askeri öğrencilerden birinin de davanın sanıklarından Burak Han İlgün olduğunu ve soruşturma kapsamında bu şahsı teşhis ettiğini aktaran B.D., beyanında şunları kaydetti:
"Abdülkadir, Ankara'da Harp Okulu'nda askeri öğrenci olan Burak Han İlgün ile iki haftada bir olmak üzere buluşurdu. Benim doktorluk görevini yürüttüğüm yıllarda bu böyle olmuştur. Burak Han, cep telefonu ile iletişime geçmezdi. Çünkü rutin görüşmelerde nerede buluşulacağı belirtilirdi. Burak Han ile yanımda Abdülkadir ile Ankara'da 3-4 kez yüz yüze görüştük. Bu görüşmeler örgüte bağlı esnafların evlerinde olurdu. Çay ikramından sonra eğer imkan varsa Fetullah Gülen'in videolarını izler, kitaplarını okurduk. Odaya hiçbir şekilde cep telefonu alınmazdı. Bu örgütün koymuş olduğu mutlak yasalardan biridir."
İRTİBAT ANKESÖRLÜ TELEFONDAN
Görüşme zamanlarında bir değişiklik olacağı zaman İlgün'ün Abdülkadir'i Ankara'da ankesör diye tabir edilen büfe veya bakkal telefonlarından aradığını bildiren B.D., görüşme zamanlarında yapılan değişikliği ve görüşülen konunun içeriğini Abdülkadir'in kendisine sürekli aktardığını ve bu bilgiler doğrultusunda İlgün'ü denetlediğini belirtti. Askeri öğrencilerle onlardan sorumlu örgüt mensuplarının genelde iletişimi ankesörlü telefonlar üzerinden sağladıklarını ancak önemli durumlarda cep telefonu üzerinden de görüştüklerini aktaran B.D., şunları anlattı:
"Burak Han ve Abdülkadir, akıllı telefon kullanmazlardı. Tuşlu telefon kullanırlardı. Telefon rehberlerine birbirlerinin numaralarını kaydetmemeye özen gösterirlerdi. Akıllarında tutarlardı. Ancak telefona kaydetme durumu olduğunda numarasının son iki hanesini ya terse çevirir, örneğin sonu 69 ile biten numarayı 96 diye kaydeder ya da son iki haneye bir sayısal değer eklerdi. Mesela sonu 70 ile biten numarayı 71 diye kaydederdi."
Tanık B.D., sorumlu olduğu askeri öğrencilerden, okulda örgütün çıkarlarına aykırı gördüğü öğrencileri ve bunların faaliyetlerinin neler olduğunun öğrenilmesini istediğini, aldığı bu bilgileri de üstlerine bildirdiğini kaydetti.