Düşmandan da eşkıyadan da çektiler
İsmail Detseli orduların terhis edildiği herkesin baltasına kazmasına sarıldığı bir zamanda askerden kaçan eşkıyayı yazdı.
İsmail DETSELİ
1920’li yıllar… Bu hikayeyi birkaç kişiden duymuştum ama detaylı olarak sadece Şevket emmi anlatmıştı. Çünkü hikayenin baş kahramanı dedesi idi… O da hikayeyi bizzat yaşayanından dinlemiş.
Bunların yaşandığı köy biliniyor. Hatta isimler de biliniyor, ama anlatanlar hala öldürülenlerin yakınlarından korktukları için isim vermeyi uygun görmedim.
Ülke elden gitmiş ülke insanı ölüm kalım savaşı veriyor. Osmanlı çökmüş, ordular terhis edilmiş, ülke yer yer işgal edilmiş, yeniden bir devlet meydana getirebilmek için ülke insanı kadınıyla erkeğiyle el ele vermiş. Kızıyla kızanıyla genci ihtiyarıyla herkes asker olmuş, Mustafa Kemal’in peşine düşmüş, vatan toprakları leş kargaları misali düşmanlar tarafından adeta parsellenmiş, kuzgunlar tepemize binmiş, hala dış düşmanların saldırıları devam ederken bir de içteki vatan hainlerinin ve cahillerin gafleti koskoca milleti perişan etmiş.Öyle bir zor durum ki sormayın… Köylerde kentlerde evin eri askere alınmış, kurtuluş savaşı için genç ihtiyar, kadınlar, tazecik gelinler daha duvakları başlarında kalmışlar, kimisinin körpecik çocukları var, canhıraş çalışıyorlar, elde avuçta yok, ayakta başta yok, ayağı çarıklı kadınlar rençperlik, kızlar dağlarda çobanlık yapıyor…
Tarım yok, öküzlerle karasaban ile çift sürülecek ekin hasadı yapılacak, ülkenin insanı bu tür büyük dertlerle boğuşurken bazı sütü bozuklar da bu hengameyi, karışıklığı fırsat bilip asker oldukları birliklerden arkadaşları cansiperane çarpışırken, vatanın kurtuluşu için savaşacakları yerde devletin üzerine giydirdiği elbisesini devletin silahını mermisini alıp ordudan firar etmişler.
Konya’nın dağ köylerinde, Şevket emminin köylerinin civarında 5-6 tane sütsüz yuvalanıp asker kaçkını olarak dağ eşkıyası olmuş, devletin zaten başı belada bunlarla uğraşacak hali zamanı yok, her cephede harp var, yokluk kıtlık diz boyu, mermi yok, silah yok, bu eşkıyalar dağlarda geziyorlar, çobanların azıklarını yiyorlar, tarlalarda ağıllarda, yaylalarda, her yerde terör estiriyorlar. Her köyden kendilerine ister istemez yardım edecek yataklık yapacak bir de adam buluyorlar. Yataklığı da bazı kimseler korkudan mecburen yapıyor. Çünkü bunların gözü dönmüş, merhametsiz, vicdansız, astığı astık, kestiği kestik. Bunlarda yol kesme var, ırza tecavüz var, mala cana kast var. Karşı gelenleri kadın kız ihtiyar çocuk demeden öldürüveriyorlar, yataklık edenler vasıtası ile köylerin ileri gelen zenginlerini öğrenip yollarını kesip onları dağa kaldırıyorlar. Genç dul gelinleri kızları öğrenip onları dağa götürüyorlar. Yapmadıkları halt yok.
BİR İHTİYARIN HAZİN SONU
Yine bir köylüden aldıkları bilgi ile bir hayli zengin bir adam olduğunu öğrendikleri hacı Haydar Efendi’yi takibe alıyorlar. 8 yaşlarındaki torunu ile bir yerden köyüne gitmekte olan adamın önü kesilip dağa kaldırılıyor. Köye daha 4 kilometre kadar yol vardır. Para isteniyor “yok yavrum, yarın getireyim” demesine rağmen bırakılmıyor ve 8 yaşındaki çocuğu gönderip parayı getirmesi isteniyor.
İhtiyar, torununa “Ömer git, hacı nenene söyle, evin filan yerinde kesede para var, onları versin al gel, ne yapacak deden derse dedemi kaçırdılar, parayı vermez isek öldürecekler de” diye tembih ediyor. Çocuk koşa koşa köye gidiyor dedesinin dediklerini nineye söylüyor. Lakin kadın cahil işin vahametini bilmiyor ve “bu bizim yiyeceğimiz baban askerde guzum dedeni ne yapsınlar ehtiyar adamı birkaç gün dağda gezdirip bırakırlar sende gitme” deyiveriyor, ama çocuk telaşlı hemen tekrar yola çıkıyor koşarak dedesinin olduğu yere gelip “dede ninem parayı bulamadı kendisi gelsin bulsun” dedi diyor. Kadının söylediklerini söylemiyor.
Adam yine rica ediyor yalvarıyor “guzum beni salın şu çocuğa bağışlayın, bunun babası askerde ben size yarın istediğiniz parayı getireyim” diyor.
Anlatan Şevket ağa öyle dinlemiş ki dedesinden, bu olayı yaşamış gibi duruyor, soluklanıyor, cümleler boğazına tıkanıyor.
İHTİYAR TORUNUN ÖNÜNDE KATLEDİLİYOR
İhtiyarın yakarması onların vicdanına tesir etmiyor ve içlerinden biri terbiyesizce ihtiyara gürlüyor “aç ülen ağzını p..z…k” diyor. İhtiyar da “anladım, siz beni öldüreceksiniz abdest alıp iki rekat namaz kılayım” diyor. Yanlarındaki çıkrıklı kuyudan abdest alıp iki rekat namaz kılıyor. Daha selamı verirken gözü dönmüş caniler torunun gözleri önünde onun ağlamasına bile aldırmadan beşi birden ateş ederek öldürüyorlar.
Daha bu serkeşlikler devam ediyor. Başka köylerden de taze gelinleri, kızları, avratları dağa kaldırıp eziyet ediyorlar. Sürülerin içerisine dalıp istedikleri malı tutup kesip pişirip yiyorlar, ekmekleri biterse köylülerden zorla alıyorlar. Kimseler bunlara dur diyemiyor. Gerek kendi isteği ile gerekse zor kullanarak yataklık yaptırdıkları adamın da yanında bir ihtiyar hanımı var iki de gelini var gelinler köyde, hanımı ile adam dağda, ağılda, gelinlerini ağıla getirtemiyor. Korkusundan sadece iki torunu, bir kız bir oğlan onlara evden ihtiyaçları temin ettiriyorlar.
Bir gece ağılda yatarken eşkıyalardan birisi koca kadına terbiyesiz laflar edince ihtiyar adam onu arkadaşlarına şikayet ediyor ve araları biraz gerginleşiyor ama ne yapabilir ki çaresi yok zavallı ihtiyarın.
Bir gün başka köylerden şikâyetler, yataklık yapanlar aracılığı ile gelince bunlar için bir hal çaresi düşünülüyor. O zamanın insanları Allah’tan korkuyorlar “acaba bunları katletsek günah mı olur” diye tereddüt edince civarda saygın, sözü dinlenir ulemadan bir adama bu durum sorulur. Adamdan “zorda kalanların bu eşkıyaları öldürmesinde bir vebal yoktur bunların katli vaciptir” sözünü alırlar, artık tuzak kurmaya başlarlar. Yalnız bu arada birçok da şehit vermişler, para mal zayi etmişlerdir. Çünkü arzu ve istekleri bitmiyor, durmadan artıyor eşkıyaların.
Ağıldaki ağaya “bugün sen 3 tane çebiç keseceksin, hazırlayacaksın, gece senin evde yiyeceğiz” derler. Adam da “arkadaşlar benim köyde işim var, ağılda bir koca karı kalıyor torunlarla o da beceremez yarın olsun” diyor. Razı oluyorlar bundan hiçbir tehlike beklemedikleri için sesleri çıkmıyor artık. Köye haber veren ağa ertesi gece için köylülerle anlaşıyor yalnız kim var eli silah tutan, ya ihtiyar birkaç erkek ya da cesur kadınlar yapacaklar bu işi. Öyle de oluyor, gece karanlığında kadınlar erkekler gelip ağılın çevresinde mevzileniyorlar.
Adam ağılda çebiçleri kesiyor, akşamdan eşkıyalar güzelce yiyip içiyorlar. Daima tetikte olduklarından ağılda hiç yatmıyorlar. Ağılın yakınlarında bir kaya kütlesinin dibine yatıp uykuya dalıyorlar. Bu durumu sabırla bekleyen silahlı köylüler yine de Şevket ağadan gelecek işareti bekliyorlar. Şevket ağa hepsini haberdar ettikten sonra “sizden darbeyi görünce onlar ağıla kaçacaklar ben de şu delikten geleni avlarım siz sakın ha ağıla yaklaşmayın” diye de tembihler. Gece karanlığında bir silahlı çatışma başlar ki, eşkıyalar neye uğradıklarını şaşırırlar ve ağıla kaçarak “Şevket ağa bizi koru” diye bağırarak ağıla varırlar ağıldan da darbeli silah sesleri gelir ve 6 tane eşkıya orada öldürülür. Bunlar toplu halde bir çukur kazılıp gömülürler ama bir türlü dertleri bitmez. Yakın köylerden oldukları için eşkıyaların evlatları avratları başlarlar bunları aramaya ve bir köyde öldürüldüklerini en ince teferruatına kadar öğrenirler. “Topluca şuraya gömdüler cesetleri”diye şikayet edilince onlara, haber veren ayaklı haberciler, bu kez köylülere haber ulaştırırlar, “Dövlet kuvvetleri gelecek baskın yapacak, öldürdüğünüz adamları bulacaklar” diye. Akıllı köylüler bunları gömdüklerdi yerden leşlerini çıkarıp uzak yerlere atarlar, kendi mallarından da birkaç hayvan öldürüp çukura gömerler.
Öyle zamanın vasıtası bugünkü gibi değil, hökümet adamları at üzerinde iki günde gelip şikayet edilen yere varırlar, çukuru açtırıp bakarlar. Ne görsünler burada bir çok davar ölüsü var. Şikayet edene “ne adamı oğlum, burası mal leşi ile dolu, bir daha böyle asılsız şikayette bulunup da devletin adamalarını meşgul etme” derler, onu tutuklarlar.
Bu zalimce yapılmış olan işte böyle kapanıp gidecek sanılır ama iş öyle olmaz. Eşkıyaların tarafları çok uzun süre bu canileri öldürenleri bulup intikam almak isterler ama onu da beceremezler. Çünkü cenabı Allah buna müsaade etmez ve işte vatana ihanetin sonu bu dağlarda eşkıyanın leşi kuzgunlara yem olmakla sona erer.