Eğitim Bir-Sen Konya: Gazi Meclis bir dayatma ve ipotekle karşı karşıya
Eğitimciler Birliği Sendikası Konya Üniverste Şube Başkanı Şenol Metin, 'Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi’ne tepki göstererek, "Gazi Meclisimizin iradesi ipoteklenmek istenmektedir" dedi
Eğitimciler Birliği Sendikası Konya Üniversite Şube Başkanı Şenol Metin, 'Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi’ne tepki gösterdi.
Konuyla ilgili yazılı açıklama yapan Eğitimciler Birliği Sendikası Konya Üniversite Şube Başkanı Şenol Metin, "Birkaç gün önce TBMM’ye bir kanun tasarısı sevk edildi. Hızlı bir şekilde komisyonlardan geçirilen teklif, bugünlerde Meclis Genel Kurul gündemine gelecek. ‘Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi’ gibi afilli ve insanı ürperten bir başlıkla çıkartılan kanun maddelerini incelediğimizde ürperten ve korkutan bir içeriğe sahip bir metin olduğunu görüyoruz. Kanun yapma tekniği olarak ta fevkalede sakıncalı bir yöntem benimsenmiş olan Kanun teklifi içinde sadece kitle imha silahlarının yayılması ile ilgili hükümler bulunmuyor. Toplumu dizayn eden, toplumun örgütlenme hakkının ayrılmaz bir parçası sendika, dernek ve vakıfların kurumsal varlığına yönelik tehditler içeren maddeleri okuduğumuzda İstanbul Sözleşmesi aklımıza geldi. Aynı teknik burada da benimsenmiş. Nasıl ki İstanbul Sözleşmesi ‘Kadına Yönelik Şiddetin Engellenmesi’ başlığı ile başlayıp sonrasında batıda bile kabul görmeyen toplum tasavvurunu ulaşılması istenen hedefler manzumesi gibi Türk toplumuna dayattı ise, Türk ailesini dizayn etti ise; Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun da aynı şekilde atomize, örgütsüz bir toplum tasavvuru dayatmaktadır. Afganistan ve Irak işgalinde kullanılan yalanlar zincirinden ibaret, yalan olduğu yalanı söyleyenler tarafından ikrar edilen kitle imha silahları argumanı üzerinden Sivil Toplum Kuruluşlarına yönelik bir operasyonel zemin hazırlanmaktadır" ifadelerini kullandı.
"Sivil Toplum ki bugün bu Kanunu Meclisten geçirmesi dayatılan bugünkü siyasi konjüktürü doğuran sosyolojinin adresidir" diyen Şenol Metin, şunları ifade etti:
Hatırlayalım 1995'ten itibaren başlayan, 28 Şubat sürecinde devletin içinde kök salmış devlet iktidarını kullanan sivil, asker, bürokrat unsurlar siyasi iktidarı teşkil eden iki partiye Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi'ne yönelik bir operasyon başlatmıştı. Doğru Yol Partisi’nin ikiye bölünmesi, Refah Partisi’nin kapatılması ile sonuçlanan süreçte siyasi alanın daraldığını gören STK’larımız sivil alanı kullanarak bir direniş hattı oluşturmuş ve bu hat bu günkü vesayeti tasviye eden, Türkiye’yi normalleştiren siyasi konjukturü doğurmuştu.
Yine hatırlayalım, 2005'ten itibaren devletin belli katmanlarından cesaret alan yapı İktidar partisine kapatma davası açabilecek kadar hadsizleşmişti. Kapatma Davasının yetersiz kalacağı anlaşılınca Cumhuriyet Mitingleri ile toplumsal muhalefet üreterek bir tasfiye süreci başlatmışlardı da yine ortak akıl mitingleri ile Sivil Toplum Kuruluşlarımız güçlü bir karşı duruş sergileyerek bu operasyonu da akamete uğratmıştı.
15 Temmuz hain FETÖ Kalkışmasında da meydanlara ilk çıkan islamın örgütlü formları idi. Ki bugünlerde bu yapıların sufi meşrep olanları tarikat, cemaat vs etiketlemeleri ile itibarsızlaştırıyoruz. Selefi meşrep olanları da IŞID ve El-Kaide ile ilişkilendirip kriminalleştiriyoruz. O günlerde de benzer bir süreç vardı ve itirazımızı ‘15 Temmuz gecesi alan hakimiyeti tesis eden islami STK’ları itibarsızlaştırıp atomize bir Müslüman
toplum hayal ediyorlar.’ kaydı ile tarihe not düşmüştük. Değerlendirmemiz zamanın testinden geçti, haklılığımız tescillendi, elhamdülillah. Evvelinde 17-25 Aralık 2013’te bir insani yardım derneğine ait depoları El-Kaide ile ilişkilendiren Todays Zaman’da çıkan espiyonajlar, bu haberlerin Müesses Nizamın küresel medyasında manşetleştirilmesi de aynı aklın operatif hamleleri idi.
Bugün Türkiye Sivil Toplumu çok derin bir tramva ve tehlike ile karşı karşıya…
İstanbul Sözleşmesindeki benzer bir süreci yaşamaktayız. Konu kamuoyunda tartışılmadan müesses nizamın dayatmaları ile Gazi Meclisimizin iradesi ipoteklenmek istenmektedir. İçinde olmadığımız, ‘Dünya Beş’ten Büyüktür.’ diyerek meydan okuduğumuz Güvenlik Konseyi kararları ile Türkiye Sivil Toplumuna yönelik bir operasyonun yasal zemini hazırlanmaktadır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına dayalı olarak sivil toplum kuruluşlarının kapatılması, mal varlığına el konulması da dahil olmak üzere sivil toplumun varlığına halel getirecek hükümler içeren bu Kanun ile Güvenlik Konseyi gibi içinde olmadığımız bir iradenin tasarrufları ile Türkiye Sivil Toplumu dizayn edilmek istenmektedir.
YPG’yi Biz terörist örgüt olarak kabul ediyoruz, BM Kabul etmiyor.
Biz HAMAS’ı kurtuluş mücadelesi veren bir yapı olarak kabul ediyoruz, Biz İhvan Hareketi legal bir çatı kuruluş olarak görüyoruz, BM terörist olarak görüyor. Gazze’ye yardım götüren İHH, Doğu Türkistanlı Türkleri okutmaya çalışan Doğu Türkistan Vakfı, Çeçen öğrencilere yardım eden Uluslararası Öğrenci Dernekleri, Sudan’da imam-hatip okulu açan Hudai Vakfı, bu Kanunun yürürlüğe girmesi ile her an tehdit altında olacaktır.
‘Terörün Ne Olduğu’ ve ‘Teröristin Kim Olduğu’ noktasında ortak bir irade ortaya koyamadığımız bir yapının kararlarını dayalı olarak göz bebeğimiz, yumuşak güç unsurumuz önemli operasyonlara imza atan sivil toplum kuruluşlarımıza el konulması faaliyetlerinin engellenmesi mal varlığına el konulması gibi hükümleri içeren bu Kanun bir an önce Meclis gündeminden çekilmeli, kamuoyunda tartışılmalı, Bize ait bir metin üzerinden terörle mücadele konseptimizi belirlemeliyiz.
İstanbul Sözleşmesindeki hatayı tekrar yapmayalım.