Eğitime gönül veren adam: Aladağ
8 Mart'ta aramızdan ayrılan İsmet Aladağ 64 yıllık ömrünü eğitime adamıştı...
İSMET ALADAĞ (1944-2008)
Ömrünü insan eğitimine harcamış olan İsmet Aladağ 1 Ekim1944’de Ereğli’nin Aşağı Göndelen köyünde doğmuştur. Mustafa ve Keziban’ın 6 çocuğundan üçüncüsüdür. Köyde hatırı sayılır bir ailenin ferdi olan Aladağ, daha çocukluğunda iken çalışkanlığı ile kendini kabullendirmiş ve sevdirmiştir. Babası Mustafa, oğlunun becerisinden her zaman söz eder ve çocuk iken bile en büyük yardımcısı olduğunu söylemiştir. O zamanın şartlarında erkek çocuk çiftçi baba için çok büyük yardımcı olduğundan okutmak pek düşünülmemiş ki zaten köylerinde de okul yokmuş o tarihlerde. Ama Aladağ hep okumayı hayal etmiş özellikle de doktor olmak istemiş.
Amcası Osman ve dedesinin kardeşi Yusuf, oğulları İzettin ve Enbiya’yı okutmaya karar vermişler. Bunu duymuş ve babasına okula gitmek istediğini söylemiş. Fakat babası kabul etmemiş. O gün sabaha kadar ağlamış ve babası dayanamayıp onu da göndermek zorunda kalmış. 9 yaşında Ereğli Dumlupınar İlkokuluna başlamış. Babası oğlu İsmet okula başlayınca daha önce aldığı arsaya ev yaptırmaya karar vermiş. Okula başladığında ev tam olarak bitmemiş ilk yıl evin kapısı penceresi yokmuş dehlizle örtülü imiş. Tek bir elbise ve gömleği olduğundan o gömlek kirlendiğinde akşamdan yıkar sabah onu çoğu zaman yarı ıslak giyermiş.
İlkokulda kendisi gibi aynı şartlarda kalan Necati Yazgaç ile zaman zaman aynı evi paylaşmış ve manevi kardeşlik yapmışlar. Babası kendisine bir bisiklet almış ve hafta sonu Ereğli’den 25 km uzaklıkta olan köyüne onunla gider gelirmiş.
Bir gün bisikletle köye giderken yolda çoban köpekleri saldırmış bisikletten inmiş ve köpekleri yaklaştırmamak için bisikleti etrafında çevirmeye başlamış bir taraftan bisikleti etrafında çeviriyor bir taraftan da bağırıyormuş sonra çoban gelmiş köpeklerin elinden kurtarmış kendisini.
İlkokulu başarı ile bitirmiş. Ortaokula Ereğli Ortaokulunda başlamış. O zamanlarda ortaokulda okuyan çocuk sayısı çok az olduğu için mahalleliler hep okuyan çocuklara destek ve yardımcı olurlarmış, evlerinde pişirdikleri yemekten getirirlermiş. Liseye Ereğli Lisesinde başlamış ve lise 1. sınıfta dersleri biraz kötü imiş. Babası bir gün gelmiş ve derslerini sormuş babasına derslerinin kötü olduğunu belki de sınıfta kalabileceğini söylemiş ve babası üzgün bir şekilde canın sağ olsun oğlum demiş ve köye dönmüş, ama bu ona çok dokunmuş ve gece gündüz çalışarak zayıf derslerini kurtarmış o sene kalmadan geçmiş. Yazın hep köye gider orakla ekin biçer ve atla döven sürerlermiş. Lise yıllarında 1. sınıftan sonra çok parlak bir öğrenci olmuş. Ya Tıp ya da Ziraat okumak istiyormuş. O zaman üniversiteler öğrenci almak için kendileri sınav yaptıkları için 1967 yılında Ankara Hukuk Fakültesine girmiş ama hukuğu sevememiş ve çok kısa süre sonra ayrılmış. Sonra Çapa yüksek matematiğe kayıt yaptırmış orayı da pek sevmemiş.
Tıp ve Ziraat Fakülteleri olmayınca çocukları çok sevdiğinden öğretmen olmaya karar vermiş. İvriz Öğretmen Okulunu dışarıdan bitirme sınavlarına girerek öğretmen olmuştur. İlk olarak vekil öğretmen statüsünde Ayrancı Kayaönü köyünde göreve başlamış. Dağlık bir köy olan Kayaönü’nde çok zor şartlarda öğretmenlik yapmış ve orada hayatında çok önemli bir yeri olan ve pek çok şey öğrendim dediği öğretmen arkadaşı ve abisi Ramazan Özdemir ile tanışmış ve ölünceye kadar da dostlukları devam etmiştir. Kayaönü’den sonra asil öğretmen olarak Beyşehir Üzümlü’ye tayini çıkmış ve burada çalışırken kendi köylüsü Abdullah ve Şazimet hanımın kızı kendisi gibi öğretmen olan Sevim hanımla hayatını birleştirmiştir. Üzümlü onun hayatında çok önemli teşkil etmiştir.
Kendisi gibi öğretmen olan Ali Tekinay ve Ahmet Oruç gibi çok değerli dostlarına da orada sahip olmuştur.
Askerliğinin acemi birliğini Manisa’da yapmış, sonra Muş Büvetli köyüne asker öğretmen olarak gitmiştir. Eşi Sevim hanımın da tayini eş durumundan aynı köye çıkmıştır. İlk çocukları olan Nilgün Muş’ta çalıştıkları esnada Ereğli’de dünya gelmiştir. Büvetli köyü halkı ile kaynaşmış köy halkı kendisini çok sevmiş hatta ölünceye kadar öğrencileri kendisini ziyaret etmiştir. Muş’ta görev yaparken Vali kendisini çağırmış kendisini ve eşini isterse Muş merkezde bir okula verebileceklerini söylemiş, kendisi bunu ret etmiştir. Valiye köyünün suyunun olmadığını ve eğer köyüne su gelirse asıl iyiliğin kendisi için bu olacağını söylemiş. Sonra köye bu vesile ile su gelmiş ve köylüler halen İsmet hocayı anıyorlar.
Askerlik görevi bittikten sonra 1970-1971 tarihleri arasında Beyşehir Derebucak’ta çalışmış. Derebucak’ta görev yaparken oğlu Mustafa Onur dünyaya gelmiş. Buradan Ereğli’nin Çayhan kasabasına tayini çıkmış burada da ikinci kızı Leyla dünyaya gelmiştir. 1975 yılında kist nedeniyle böbreğinin birini kaybetmiştir. Çayhan kasabasından sonra kendi köyü olan Aşağı Göndelen köyüne atanmıştır. Harabe şeklindeki okul ve lojmanını çok büyük çabalarla ve köylünün yardımı ile düzenlemiş ve ilave lojman yapımına büyük katkı sağlamıştır.
12 Eylül öncesi kargaşa döneminde ufak tefek olaylarda hep tarafları barıştıran ve kötü olayların meydana gelmemesinde büyük katkıları olmuştur. Son iki çocuğu olan Banu ve Tuba burada dünyaya gelmiştir. Kendi köyünde 5 yıl çalıştıktan sonra Hacımemiş köyüne tayini çıkmıştır. Bahçeleri bol olan köyde okula ait küçük şirin bir bahçede boş zamanlarını geçirmeyi çok sever ve bahçede yetişen meyvelerin tamamını köylüye ait olduğunu ve tamamını öğrenciler ve köylülere dağıtırmış. Ağaç hayranı olan Aladağ, kurumak üzere olan bahçeyi tekrar canlandırmış.
Aladağ burada ailecek mutlu iken kendi tayini Ereğli Toros ilkokuluna çıkmış fakat eşi Sevim hanımın tayini ilçeye çıkmamıştır. Ereğli’ye yakın olan Hacımemiş köyü okuluna eşi küçük oğlu Mustafa Onur ile bir süre yürüyerek gidip gelmiş. Sonra eşinin tayini Ereğli’ye çıkmadığından çok sevdiği dostu Ahmet Oruç, eşi Sevcan hanım ve Hacı Sulak beyin ısrarları ile Konya’ya tayin istemişler ve Aladağ, Konya Mithat Paşa İlkokulu’na eşi Sevim hanım da Akçeşme ilkokuluna atanmış. Üzümlü’de birlikte çalıştığı Ali Tekinay abisinin oturduğu mahallede ev tutmuş fakat kader onları erken ayırmış, 1 yıl sonra Ali abisi rahmetli olmuştur.
Konya’da Öğretmen Fethiye Onsun ilkokulunun kurucu müdürlüğünü, Akçeşme ilkokulu müdürlüğünü ve Karatay Halk Eğitim müdürlüğü görevlerini yapmıştır. 1989 yılında çok ağır bir tren kazası geçirdikten sonra Halk Eğitim Müdürlüğünü bırakarak Fethiye Onsun İlkokuluna geri dönmüştür. Emekli olmadan önceki son görev yeri Orgeneral Bedrettin Demirel İlkokulu müdürlüğüne atanmıştır. 32 yıl görev yaptıktan sonra emekli olmuştur. Meslek hayatının büyük bir çoğunluğunu idareci olarak tamamlamış ve çok sayıda taktir ve teşekküre layık görülmüştür. Emeklilikten sonra Özel Elmas İlköğretim Okulu’nda 3 yıl müdür olarak 1 yılda öğretmen olarak görev yaptıktan sonra emekli ikramiyesiyle aldığı tarlayı bahçe yapmıştır.
2002 yılında barsak şikayetleri ile hastaneye gittiğinde kolon kanseri olduğunu öğrenmiş ve Tıp Fakültesinde ameliyat olduktan sonra İbni Sina Hastanesi’nde tedavisine devam etmiş ve orada kemoterapi, radyoterapi almıştır. Bu arada bahçesindeki ağaçları büyümüş ve onlarla uğraşmaya devam etmiştir. Yetiştirdiği meyvelerden insanlara ikram etmek en büyük zevki olmuştur. Bu yıllarda tesadüfen ortaokul arkadaşı olan Necmi Solak’la karşılaşmış ve onunla ömrünün sonuna kadar kardeş gibi hatta kendi ifadesiyle “kardeşten de öte” çok zaman beraber olmuşlardır.
Hastalık durumu iyi giderken 2005 yılında bel ağrısı sıkıntısı başlamıştır. Bu arada onkolojik takipleri devam etmiş ve hiç ihmal etmemiştir. 1 yıl bel fıtığı tedavisi görmüş fakat ağrıları dinmemiş daha sonra 2006 Kasımında böbrek problemi başlamış ve 2 ay Konya ve İbni Sina’da tedavi görmüştür. Ama bel ağrıları devam etmiş yürümekte bile zorlanmaya başlamıştır. Bel ağrısı için hastaneye gideceği gün abdest alırken düşmüş ve bir daha ömrünün sonuna kadar ayağa kalkamamıştır. Hastaneye götürüldüğünde beldeki şikâyetin fıtık değil kanserin omurilik ve omur kemiklerinde nüksettiği anlaşılmıştır.
Bel ameliyatından sonra Hacettepe’de ışın tedavisi almış ve bu sırada böbrek problemleri devam etmiştir. 15 aylık yatalak hastalık döneminin bir yıla yakın süresini özellikle böbrek probleminden dolayı hastanede geçirmiştir. Vefakar ve cefakar eşi Sevim Hanım bir gün olsun yanından ayrılmamış ve son derece dikkatli bir şekilde bakımını yapmış ve Aladağ, kendisinden hep razı olmuştur. Ömrünün son 15 ayında çok sıkıntılar çekmiş ve hiçbir zaman isyan etmemiş aksine durumuna hep şükretmiştir. Bu sıkıntıların Allah’tan geldiği ve öbür dünya için kendisine ecrinin verileceği inancı içinde sabretmiş ve eşinden, çocuklarından, damatlarından, gelininden ve dostlarından hep memnun olmuş, onlara hep dua etmiştir.
Ömrünü insanların eğitimine adamış ve iyilik yapmak hep düsturu olmuş, yaptığı iyiliklerden de hiçbir zaman karşılık beklememiştir. Şiir yazmaktan hoşlanırdı birkaçı dışında bunları kayıt altına almamıştır. Çevresinde ve ailesinde sevilen ve görüşlerine son derece itibar edilen ve şakacı bir insan olan Aladağ’ın kaybı çevresini ve ailesini çok üzmüştür. Hayatta iken bütün çocuklarını evlendirmiş ve 5 çocuğundan olan 9 (4 erkek 5 kız) torununu görmüştür. Çok arzuladığı hac vazifesini eşi ile yapmış ve ömrünün son yıllarının çoğunu hasta yatağında bile okumakla geçirmiştir. 08.03.2008 günü 23:55’te vefat eden müstesna insan Aladağ’a yüce Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekânı cennet olsun. Kaybını çok derinden hisseden ailesine de başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.