Elif kızın güvercini
Bir varmış, bir yokmuş; evvel zamanların birinde bir yanı dağlarla, bir yanı bağlarla çevrili bir memleket varmış.Yukarı baksan masmavi gök, aşağı baksan yemyeşil yer. Bir yanda kar, bir yanda çiçek; bahar, geldi gelecek.
İşte böyle bir zamanda, o güzelim memlekette Elif Kız derler, dünya tatlısı bir kız yaşarmış. Bu güzel kızın kalbi de en az yüzü kadar güzelmiş.
Bir akşam, babası eve elinde bir hediye paketiyle gelince Elif Kız, merakla sormuş:
- Pakette ne var babacığım? Bana hediye mi aldın?
- Bir öpücük verirsen söylerim.
- Al bakalım.
Babası bir yandan kızının paketi açmasına yardım ediyor, bir yandan konuşuyormuş:
- Bugün öğretmenin geçerken bana uğradı. Senden ne kadar memnun olduğunu anlattı.
Ben de sana, senin kadar güzel bir hediye aldım. Bakalım beğenecek misin?
- Aman Allah'ım, bir güvercin bu! Ne kadar güzel! Çok teşekkür ederim babacığım.
- Bu güvercine iyi bak, onu iyi besle, onunla konuş ki sana alışsın.
Elif Kız güvercini aldığı gibi odasına gitmiş. Onu öpüp koklamış; bu harika güzelliğe eliyle babasının getirdiği yemlerden yedirmiş; minicik bir tastan su içirmiş. Üç gün, beş gün derken, güvercin Elif Kız'a iyice alışmış; omzundan inmez olmuş.
Akşamlardan bir akşam, Elif Kız güvercinle oynarken odada bir ses duymuş:
- Elif abla! Elif abla!
Elif, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış; çünkü konuşan güvercinden başkası değilmiş!
- Elif abla, beni kırlara götürmenin vakti gelmedi mi?
- Aman Allah'ım, nasıl da güzel konuşuyorsun. Bir güvercinin konuştuğunu ilk defa duyuyorum.
- Elif ablacığım, konuştuğumu kimseye söyleme olur mu? Yoksa bir daha konuşamam.
Sabah olur olmaz Elif Kız, annesinden izin almış, güvercinle gezmeye çıkmış. Çiçeklerin, ağaçların arasından geçmişler; bembeyaz karlarla kaplı bir dağın eteğine gelmişler. O kadar yorulmuşlar ki Elif Kız, küçük bir dağ çalısının dibinde uyuyakalmış. Güvercin bir an olsun başından ayrılmamış
Elif Kız'ın. Neden sonra Elif Kız gözlerini açtığında ne görmüş dersiniz? Bir kartal, güvercine saldırıyor; yok, yok güvercin kartala saldırıyor. Ayağa kalkmasıyla yerden aldığı bir taşı kartala fırlatması bir olmuş; taş, kartala değmemiş ama onu kaçırmaya yetmiş.
- Teşekkür ederim güvercinim, demiş Elif Kız. Beni kartaldan korudun. Senin için ne yapabilirim?
- Benim için yapacağın bir şey var!
- Söyle, söyle ne yapayım senin için?
- Şu uçsuz bucaksız gökleri görüyor musun? İşte orası benim vatanım. Orada benim kuş kardeşlerim yaşıyor.
Dilediklerince uçuyorlar. Bak, görüyor musun, ne kadar da mutlular.
- Sen benim yanımda mutlu değil misin yoksa?
- Mutluyum ama ben bir kuşum, sense bir insansın. Sen uçmayı bilmiyorsun, ben uçmadan duramıyorum.
"Anladım." demiş Elif Kız, "Göklere benden selâm söyle!"
Güvercin, bir kar tanesi gibi, bir kuş tüyü gibi göklerde süzülürken Elif Kız'ın yanağından iki damla yaş düşmüş. Ama olsun, üzülmüyormuş artık; aksine sevinçli bile sayılırmış. Eve döndüğünde annesiyle babasını bahçe kapısında bulmuş; kızlarını aramaya çıkıyorlarmış. Elif Kız'ı gördüklerine çok sevinmişler. Sonra ikisi birden:
"Hani güvercin?" diye sormuşlar. Elif Kız, başını göklere çevirmiş. "Uçurdum onu." demiş. "Ait olduğu yere gönderdim."
Annesi bir yanağından, babası bir yanağından öperek kutlamışlar Elif Kız'ı.
O gün bu gündür, güvercinler güzelliğin ve özgürlüğün sembolü olarak uçmuş durmuşlar gökyüzünde. Her masalın sonunda gökten üç güvercin inmiş; biri Elif Kız'ın, biri senin, biri de senin kadar tatlı çocukların omzuna konmuş.