Adem Alemdar
Erdoğan'ı anlamakta zorlananlara el kitabı!
İstanbul'a belediye başkanı olduğunda tanımıştı ve sevmişti ilkin Türkiye onu. Şiir okudu diye hapse girdiğinde ağlamıştı sevenleri... Çıktığında siyasi yasaklı olduğu halde kurduğu partiye destek verdi halkın 3'te biri. Sonra Başbakan oldu ve sevenleri giderek çoğaldı. Her seçimde oyunu da sevenini de artırdı. Diyeceğini dobra dobra deyiveriyor, kızacağına orta yerde kızıveriyordu. Siyasetçilik oynamıyor, siyaset yapıyordu. Yıllarca ne idüğü belirsiz çapsızların güya yönettiği ve bir zamanların cihan devletini üç kuruşa muhtaç edenlerin adam diye arzı endam ettiği Türkiye, adam gibi adam görüyordu nihayet...
Fakat gidişat Türkiye'nin gelişmesini istemeyen gâvur tohumlarının hoşuna gitmiyordu! İyi niyetle terörü çözmek istediğinde denmedik laf bırakmadılar. Çözümü durdurup temizliğe başlayınca yine aynı şerefsizlerden ses geliyordu! Ancak o ne yaptığını biliyor, halk da ona güveniyordu...
Her şey git gide güzelleşiyor, IMF'ye borç tamamen kapatılıyor, faiz tarihin gördüğü en dibe iniyor, istikrar ile büyüme rekorları kırılıyordu ki...
Gezi olaylarını çıkardılar; yaktılar, yıktılar, milyarlarca lira zarara uğratıp iyi gidişi bozdular! Bu olaylar esnasında en yakınında duranlar bile anlayamamıştı meselenin ağaç olmadığını da o dik durmuştu tek başına. Onu seven milyonlar güveniyordu da yanı başındakiler kuşkuyla bakıyordu sanki gidişata. Bir gariplik vardı, ama nihayet elimizdeki mal da buydu...
17 Aralık 2013'te yargı yoluyla darbe yapılmaya çalışıldığında, ayakkabı kutularıyla süslenmiş yolsuzluk operasyonlarına neredeyse tek başına direndi...
Kardeşim diye vazife verdiği kişiler bile yalnız bırakmış ve bakanların mahkemeye çıkmasını istemişti de, 'hayır' demişti o tek başına! Anlayamamışlardı yine onu ve siyasetini...
En sonunda halkın yarısından fazlası gönlünü kaptırdı bu samimi adama ve oy vererek Cumhurbaşkanı seçmişti. Seçmişti, ama Cumhurbaşkanlığı makamı gelene gidene şapka sallanan yer olmamalıydı. Halkın yarıdan fazlasının sevdiği bu adamın siyaseti devam etmeliydi. Ray değiştirecek, farklı metodlar denenecek zaman yoktu. Ülkenin menfaati için gidilen yol ve usullerle oynanmamalıydı, ama oynandı. Cumhurbaşkanına emekli muamelesi yapılmaya başlanmıştı. Sözünün üstüne söz söyleniyor, ricaları talimat olarak görülmüyordu artık!..
O yılmadı, 2016 yılının ortalarına gelinceye kadar her defasında uyardı hem halkı hem de yanı başındaki kardeşlerini, ama yine anlayamadılar onu. Kurup iktidara getirdiği, ülkenin makus talihini değiştiren parti tanınmaz haldeydi. Danışmanların elinde oyuncak olmuştu koca ülke. O görüyordu tek başına işlerin yanlış gittiğini, ama anlayamadılar yine onu yanındakiler. Halk seviyordu onu ve güveniyordu ve bu yeterdi...
Bir gün kimsenin beklemediği bir anda 'kardeşim' dediği kişiye de 'dur' dedi ülkesi ve milleti için. Dur ve çekil kenara...
Anlayamadılar yanındakiler...
Kardeş çekilmişti kenara, ama kardeşin adamları bişey olmamış gibi duruyorlardı!..
Derken 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı!
Ardından da bu namussuzluğa müdahil olanlar, göz yumanlar, önemsemeyenler gün gibi çıktı ortaya. Hah dedi halk, bu sefer anlarlar Reis'i ve hızla temizlik yapılar diye sevindi, ama maalesef yine anlayamadılar!
Çünkü her gün ölüm tehdidi aldığı, suikast imasında bulunulduğu halde girmiyordu saray dedikleri binaya, hapsolmuyordu evine; korkmuyor ve meydan okuyordu...
Anlayamıyorlardı canları tatlı olanlar, mal biriktirme sevdasıyla devletin her tarafına çöreklenmiş haydutlar! Oğluna, kızına iş, yeğenine ihale, ortağına imar ayarlamak için particilik yapanların anlaması imkansızdı onu.
Koltuktan güç alan değil koltuğa güç veren adam lazım bize diyordu Reis, ama koltuk gidince silinip gidecekler bırakmıyordu bir türlü... İstisnalar bir yana; Parti yönetimleri, belediyeler ve devletin pek çok kurumu el an kuşatma altındadır çapsızlar, dertsizler ve anlayamayanlar tarafından!
Geçmişi bir yana bırakalım, 15 Temmuzdan bu yana Erdoğan olmayaydı halimiz niceydi! Onun verdiği güven olmasa halk ne ederdi, kimin kapısını çalardı!
Bir örnek verelim; 15 Temmuz darbe girişiminden sonra darbeye iştirak eden komutanlar tutuklandı. Konya 3. Hava Üssü komutanı Tümgeneral Haluk Şahar da tutuklananlar arasındaydı. Yerine Tuğgeneral Ergun Eskici atandı ve bir yıldır da görev yapıyordu. Geçtiğimiz hafta Hava Kuvvetlerinden bir itirafçı adını anmasa görevine devam edip gidecekti yani...
Düşünebiliyor musunuz, o itirafçı, Ergun paşanın adını verince basit bir araştırma yapılıyor ve paşanın oğlunun Hava Harp Okulu öğrencisi olduğunu ve darbe gecesi Sultanbeyli de bir tankın içerisinde yakalandığını ve o zamandan beri de tutuklu olduğunu öğreniyoruz. Garip olan bu bilgiyi devletimiz de halkımızla birlikte şu kadar zaman sonra öğreniyor!...
Bylock soruşma komisyonu başkanı bylock'çu çıkıyor, BİMER'in başındaki fetöcü daha yakın zamana kadar vazifesinin(!) başında bir güzel işini yapıyor ve bizim devletimizin istihbarat birimleri çalışıyor!
Türk görünümlü ermeniler, Müslüman görünümlü gâvurlar, sosyal demokrat görünümlü hainler, çağdaş görünen putperestler, laik görünen dikta seviciler, hümanist görünen insanlık düşmanları, insan yerine kedi-köpek sevenler, ilerici ve demokrasi aşığı ayaklarına yatıp ülkesinden nefret edenler anladılar Recep Tayyip Erdoğan'ın kim olduğunu, ne yapmaya çalıştığını da yanında görünenler anlayamadılar bir türlü...
Onu anlamak için bir el kitabına ihtiyaç duyanlara işte buradan veriyorum tüyoyu; ülken için, milletin için samimi olacaksın. Dünyalık peşinde koşmayıp ahireti unutmayacaksın. Doğruluktan şaşmayacak, gerekirse o çok önemsediğin başını verivereceksin.
Partinin falan ilçedeki en sonuncu yönetim kurulu üyesi veya il teşkilatının en tepesindeki kişi olabilirsin. Milletvekilliği, bakanlık veya başbakanlık nasip olanlardan da olabilirsin. Çoluğun çölmeğin, torunun torban çatır çatır yese de bitiremeyecek kadar mal da biriktirmiş, ihale almak için her haltı yemiş, sonunda bir hayli zenginlemiş birisi de olabilirsin. Adam olmadıktan sonra, Erdoğan'ı anlayamazsın! Önce samimi bir adam olacaksın...
Birisi canını sıktığında basitçe anlamaya çalışmak ve helalleşmeye çalışmak yerine eline geçen ilk fırsatta onun canını yakacak, zarara uğratacaksın sonra da canını yaktığın kişi seni sevmiyor diye onu düşman ilan edeceksin. Var mı öyle üç kuruşa beş köfte. Bu dünyada o koltuktan inecek, öbür dünyada da hesap vereceksin!
Hey sen! Erdoğan'ı bir türlü anlayamayan arkadaş!
Mürailiği bırak ve beni dinle. Aslolan hakkın helal edilmesi, yani helalleşmek olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstündür. Bunu anlayamayan, Kellesi koltuğunda dünyaya meydan okuyan Erdoğan'ı nasıl anlayabilecek ki!