Eski evler
Nedendir bu evler beni kendilerine çeker çözemedim. Vefasızlık mı, sahipsizlik mi ?
Turgut Karabacak fotoğrafladı ve yazdı...
Yoksa, bir dönem içinde sevinçli çığlıkların atıldığı, acıların paylaşıldığı, kocaman bir aileye kol kanat geren bu evlerin yalnızlığa terkedilmesi mi genzimi yakan bilemedim...
Çoraktı damlarımız. Sürüler halinde güvercinler gelir konardı, çorak topraktaki tuzları yemek için. Yağmur yağınca dam akmasın diye yuvakla damı yuvardık. Kışın damda kar kürürken yoldan geçenlerin üzerine yanlışlıkla kar atınca, aşağıdan bir feryat yükselir, gülerdik.
Evlerimiz küçüktü ama yüreklerimiz kocamandı. Ayrı odalarımız yoktu. İki kardeş aynı odada yatar, aynı yorganı paylaşırdık. Aynı tastan çorba içer, aynı ekmeği bölüşürdük. Sokakta akşama kadar oyun oynar, evlerimize yorulunca giderdik.
Bazı evlerin dış cephesinde ortası oyuk farklı bir taş olurdu. Sadaka(yardım) taşı derdi büyüklerimiz.
- Eskiden köyde yaşayan zengin insanlar, yardıma muhtaç olanlar için bir miktar parayı kimseye göstermeden bu taşın oyuğuna koyar, ihtiyacı olanlar da, kimse görmeden ihtiyacı kadar parayı buradan alırmış. Böylelikle veren el, alan eli görmezmiş.
O eski evlerin yollarını otlar bağlamış artık, açılmaz olmuş kapıları. Terkedilmişliğin acıları, derin çizgiler oluşturmuş duvarlarında. Gelmez olmuş kimseleri, arayıp sormaz olmuş.
“Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı”
Evlerimiz büyüdü lakin gönüllerimiz küçüldü. Yıkılan eski evler değil, bizi biz yapan değerlerimizdi !