Eski Konya'da Gış Oturmaları
Gaaveci, yazılarına Memleket DERGİ'de başladı. 'Televizyon ve Gış Oturmaları' başlıklı yazı ve bundan sonraki yazılar bağımlılık yapabilir...
Gonya'nın Gaaveci'si yazılarına Memleket DERGİ'de başladı. Derginin son sayısındaki yazısı kesip saklanacak ve gelecek nesillere aktarılacak türden... Gülmekten kırılanlar da olabilir...
TELEVİZYON VE GIŞ OTURMALARI
GAAVECİ
Şu televizyon dinen alet çıkalı bizim ahali oturmayı kakmayı unuttu. O meret yoğukan yazın daşlıklarda, havuz başlarında oturulur, baçcedeki sille daşları sulanır, daşlar suyu fısır fısır sorup ortalığı türüm türüm koku gaplarkan ne sohbetler yapılırdı Gonya’nın bağ evlerinde. Gışın ise iki ana bi guzu kerpiç odalarda odun zopasının far far ateşlerinin tavana vuran ışıltılarıynan yarennik ööle bi gaynadılırdı ki sorma gitsin...
Amma velakin bu netamel çıkalı ne sohbet galdı, ne de yarennik. Yok diziymiş, yok maçımış, yok bilmem neyimiş dirkene bırak oturmayı kakmayı, akrabalıklar bile unudulup gider.
Şimdilerde sadece bayramdan bayrama yapılan 5 dakkalık ziyaretler az buçuk sürüyor amma televizyonun üsdüne bi de cep telefonu çıkdı ya, yakında heralde bu bayram ziyaretleri de unudulup gidecek gibi. Anaya babaya, emmiye dayıya... yalan yannış bir mesaj çekdiğiynen, “Ben Alanya’da filan uteldeyim, bayramınız mübarek ossun...”
Haydaa, ülen gala gala bi bayramımız seyranımız varıdı, onun da içine itdiniz haa. Gitmez gomaz olun o utellere. Hadi dirilere mesaj çekdin, ya ölüleri, Musalla’yı, Üçler’i, Hacıfettah’ı nası hallidecen bayramda, arifede? Valla raametli deden çıksa gelse o mezardan seni oralarda görse, çalı süpürgesinin sapıynan eşşek sudan gelesiye gadar döğer. Amma sende utanacak yüz, gorkacak göz galmamış ki, ben ne diyim!
Yah hay gonşular; bakın işde mübarek gün gine ağzımı bozacam amma, Ya sabır...
Biz dönelim şu oturmamıza:
Esgiden bööle küresel ısınma, su gıtlığı, bilmem ne yoğudu, yağmur, gar bolca yağarıdı, bet berekat varıdı. İşde gış günneri de adam boyu garlar yağar, çelennerden sülükler sarkar, enseden köpek ulumaları, fırtınaların uğultuları gelirkene millet de evine gapanır, yassı namazından geldin mi ya önünde goca yıl gibi upuzun bir gece var. Eee nası geçecek o gece? Çağır bakalım diizeleri, halaları, emmileri, dayıları, dünürleri.. gaynat garim ortalığı.
Zopanın üsdüne güğüm, çaydannık gonup da fokur fokur buharlar çıkdımı ya; evin camları da buğulanır, dışarısı soğuk amma içerisi ıçcacık olur. Esas ıçcak olan ise zopanın, buharın ıçcağından ziyade insanların muhabbetinin, sohbetinin ıçcaklığı. Ev saabının samimiyeti, misafirin ganı gönüllülüğü, getirilen ikramların mütevazi amma lezzetli oluşu da buna eklenince bak garim sen o muhabbete.
İkram diyince aklıma geldi. Şimdi bööle şaşıp düşüp de eve misafir filan geleceğise evin hanımı gocasına bir telefon açıyor, “Ağşam filannar geleceğimiş, bir guru yimiş, öte beri filan getir” diyor. Herif de zaten gılibik, cep telefonundan sazan gibi arabada hanımın ağına dakılmış, “Temam hanım” diyip yanaşıyor bir dükyana “Şundan 300 gram, bundan 500 gram...” diyip parayı basıp naylon torbayı sallayıp eve geliyor.
Esgiden narasın bööle çarşı bazar. Yannış ananamayın çarşı bazar filan varıdı tabii de, ööle şimdiki gibi zırd bırd gidilmezidi dimek isdeeyom yani. Yiyecek, içecek hatda giyeceğin çoğu evden tedarik idilir, deraametlenirdi. Ekmek tandırda yapılır, piynir-yağ-yoğurt evde çalınır, salça, guru, yarı, turşu evde yapılır, sucuk-basdırma hakeza. Yun evde eğrilir, iplik olur, ondan da gazak-çorap örülürdü. Elcek, takka, atgı...hep evde örülür, bunnara filan para harcanmazdı.
Haa şimdi gelelim guruyemişe. Çarşıdan filan bööle ıvır zıvır şilere para mı virilir ayıp valla. Yazdan gaysı gurusu, erik gurusu hazırlanır, gine gaysıdan besdil dökülür, çekirdeği gırılır acıysa datlandırılır, dadlıysa zaten hazır. Datlı bayamlar yani senin annıyacağın bademler, cevizler odaya getirilip yassı daşın üsdünde takıdık tukuduk çekicinen gırılır. Apartuman deyil ya aşşadakı gonşu irahatsız olsun. Hele çetin cevizise az daha guvetli vur.
Çitlek, gine evden yirli malı günaşıkdan. İğdeler baçcadaki ağaçdan. Müsürleri isder gavurga yap, isder patlat, isder gölle yap. Bak bir müsürden 3 ayrı nevale çıkıyor, es geçme haa. Gavurga, patlak ve gölle. Hatda bi de o gavurgayı havanda döğüp dişi basmayan nenelere goyarsan al sana dördüncü gıda. Görüyon mu bereketi? Müsürden ayrı buğdayı da al, isder gavurga yap kütür kütür yi, isder havanda döğ, ıçcık da şeker at içine gavıt yap, isdersen haşla bulgur bişir, üsdüne de ceviz-genevir epele, işde sana guruyemiş sofrasının hası, hem de 5 guruş masrafsız hazır. Bi de genevir helvası olsa ne gider amma şu soğuk gış gecelerinde. Tabi dişin sağlamısa. Esgiden pasdane mi yoğudu, var da biz mi bilmezdik ayrı mesele amma pişmaniyeyi bile evde dökerdik etirafı batıra batıra. Şekerli unu halka yapıp üç beş kişi folklör ekibi gibi döner duruduk pişmaniye gıvamına gelecek diyi.
Haa durele daa bu gadarınan bitmedi ki, o goca gış gecesi otura otura için yavıncıdıysa küflü pinir, bekmez, tereyağı, bal, tandır ekmeği ne güne duru? Tabi bekmez de bal da şekersiz şerbetsiz gendi imalatın. Pinir ekmek boğazına durusa onu geçirmek üçün divlekler, büzgülü üzümler, elmalar, ayvalar... Garnım doymadı, bu gadar şiinen mi kakacaaz dirsen; al sana yat geberlik: Sucuk, basdırma, gavurma, yağ içinde yumurta... daha neler neler. Hele bi de dışarda gar yağarkana davşan etinden arabaşı oldu mu ya yime de yanına yat garim. Hasan Hoca’nın arabaşı menkıbelerini annada annada malı götür.
Şu saydıklarımızı bi toplasan bak siniye sufraya sığmaz ama Goca Gonyalılarımızın midesine sığar evelallah.
Hazar gardaşım şimdiki nanemolla nesil gibi insannar masa başında, bilgisayarlar, internetler peşinde saatlar geçirmezdi ki o zaman. Bu gözelim gıdaları yiyip de sabah tarlaya tapana gitdimi ya; gaç dönüm bağ belleller, tarla sürelleridi. Şimdikiler de yalan yannış şiyleri dıkınıllar arkasından maden suyuymuş, goşu bandıymış, aklımın ermediği bi sürü vıtdırıvızzık şiylernen kilo vereceğiz diyi oğraşıllar. Ne yidikleri akıllı uslu, ne de yidikden soona yapdıkları haka yarar bişşi değil haa.
Şehiri bir dolaş’ele hasdanenin, tokturun sayısı belirsiz oldu. İsdambol Caddesi’ne girsen de ezzaneleri bi sayıyım disen, şaşırın hakından gelemen. N’oolacak sana, ahali bööle ambalajı fiyakalı amma içinde ne idüğü belirsiz gıdaları yiye yiye, ne hasdane yiter bu memlekete, ne de ezzane. Dırnak gadar çocukların gözünde goca mercekli gözlükler, dişi ağrır, başı ağrır. Ülen hay gidi, senin yaşın başın gaç da ağrı-sızıdan bahsiden? Senin nenen deden inne ilaç görmeden dünyasını değişdirdi gitdi. Şimdi gundakdakı çocuklar anasının gucağında, bir elinde sağlık garnesi, bir elinde ezzane poşeti, yok Tıp Fakültesi’ydi, yok Angara-İsdambol’udu, ömürleri hasdalığınan geçiyor yaav.
Milletçe hasda yapdılar bizi aabe.. Kimbilir şu hasdane, alet edevat, inne ilaç masrafları başga yirlere harcanabilseydi; Türkiye nerelerde olurdu? Bunnar masal filan değil haa. Düşünebiliyon mu Gonya’dakı her hasdanenin yirine o paraynan birer fabrika yapılmış olsaydı bak sen ne işsizlik olurdu o zaman , ne de ekonomik gıriz!
Valla bize yidirilen o yiyecekler, çoluk çocuğumuza televizyonda reklam idilerek zorla yutdurulan o zehirli gıdalar yirine şu yokarda saydığımız gendi evimizin, bağımızın, baççamızın ürünlerini yiseydik; ne bööle hasda bi nesil olurdu, ne de bu hasdanelere ezzanelere ihdiyaç galırdı. Yalan mı sööleyom ee?
O zaman ezzacılarımız fabrikatör, ezzacı galfalarımız usda başı olarak rızgını temin iden bi memleket olurduk. Tokdurlarımız boş mu galacak? Onnar da ak göğnekleri giyip gannan irinnen oğraşacağı yirde Uzay Araşdırma Merkezlerinde, Nükleer Enerji Tesislerimizde profesör olarak hizmet virillerdi heralde.
Bak şu İran’ın İreyisi Cumhuruna, adam bacak gadar boyuynan bana mısın dimeeyor dünyaya miydan okuuyor. Ne Puş’u dakdığı var, ne bilmem kimi. Bizimkilere sorsan yok irticayımış, yok Humeyni’yimiş bi sürü gulp dakallar adama. Bırak sen o boş lafları da, otur gendi derdine yan. Memleketde hormonnu yiyecekleri, boyalı gınalı ithal gıdaları, jelatinni, domuz yağlı zerzevatı yasaklayabiliyon mu, gel o zaman gonuşalım sennen.
Yaa hay ehbaplar, gördünüz mü bir televizyon, bir gış oturmasından laf döndü dolaşdı nerelere geldi ee? Geldi de kötü mü oldu? Yoo. Keşge o gözelim oturmaların dadını bi yakalayabilsek; bak siznen daha neler gonuşuruz neler... Amma nerdee! İşde o gırılasca geçmiş baş köşeye oturmuş, ahali de gözünü dikmiş ona, bildiğin esir olmuş yaav. Anası sufra deşiriken ekranın önüne geçivirse tanası hemen bağırı: “Çekil yaav tam önüme geçecek zamanı buldun!” Hazar, Allah gösdermesin gol gaçıvırı da göremesse naadar acı gayıp dee mi? O golü görmenin yanında ananın babanın hatırı mı olur!
Esgiden bir evde bir televizyon zor bulunurdu. O da gara-biyaz cızırtılı TRT ganalı. Kimi evde o da bulunmaz da ahali nazının geçdiği gonu gomşuya Nöri Gantar’ın Gaynanalar’ını dinnemeye gideridi. Garim cızırtılar başladı da garlama yapdı mı ya, biri dama çıkar anten çeviri, biri cama çıkar bağırı: “Açcık daa sağa, biraz sol, hadi biraz daa, hah, hiç oynama, şimdi oldu, in de gel...” Üleen ne günner geldi geçdi yaav.
Hele hele hic unutmam Muhammed Ali Gıley gavur içinde gece yarısı bokus maçı yapardı da onu siyritmek üçun savur vakdı cihada gider gibi yollara düşer, tee şafaklara gadar illerin evinde televizyona bakardık. Ona bakarkana gendimizden geçer, Muhammed Ali yenip de hakem golunu havaya galdırdımı ya saatten, vakıttan yini habarımız olur, garim sevine sevine Bedir Harbi’nden döner gibi eve gelirdik.
Şimdi nooldu bilirmisiniz? Bir televizyonda sayısı belirsiz ganal var. Bir evde de nerdeyse her odada, hatda mutfak, yatag odası dirken 3-5 televizyon var. Yakında yüznumaralara gadar düşecek diyi bekleeyom valla. Zaten duyduğumuza göre bazı beş boynuzlu utellerin yüznumarasında filan da müzik çalıyormuş. Müzik olmassa böyük apdez parçaları yollarını şaşırıp başka yire mi gider bilmem ki? Ben o helada müziği çalınan sanatçının yirinde olsam, gendime hakaretten tazminat davası açarım! Amma o sanatcıyım diyi geçinenner ne bilsinner Dede Efendi’nin müziğini Patişahın sarayında vüzeranın, hükemanın huzurunda icra itdiğini. Bööle sanatcıların müziği de anca oralarda çalınmaya layık zaten! Salıvır nerde çalarsa çalsınnar, ne çeneni yoran hay garam?
Bak laf gine çatallandı. Hani esgiden bir gara-biyaz televizyon varıdı diyorduk ya, şimdi evlerde gelinin gızın bakdığı porgıram ayrı, deligannı oolannarın, ilk mekdebe gitmeyen sibyannarın, nenenin, dedenin tiyrakiliği hep ayrı olunca bir televizyon kime yitecek? Her biri bir odaya çekilip ayrı ayrı aletdirik yakıp küs gibi hayat yaşanıyor evlerde yaav.
Biri Hatırla Sevgili meraklısı, öteki Yaprak Dökümü hasdası, beriki Gurtlar Vadisi, Avrupa Yakası... dirkene ahali gendi derdini, dünyayı ahireti unutmuş, onnarnan yatıp onnarnan kakıyor. Ülen gidi sanane Avrupa Yakası’ndan, Amerika Paçası’ndan. Sen otur da gendi iki yakanı bir araya getirmeye çalış!
Oolanın odasında gara gözlüklü, meşin çeketli abidik gübüdük resimler, gızın odasında aynanın önü inne atsan yire düşmez, ettarlar içi gibi koku-tütü dolu, şişeler, boyalar, gınalar... Aman Allah’ım ne hallere düşdük! Nenem gelin olurkana saçını daramak üçun berberden emanet darak bulmuşlarımış. Şimdi torunun odasındakı malzemeyinen bir değil üç-beş tane dükyan açılır nerdeyse!
Dert çok, mevzu derin amma ne diyim ben? Hangı birini annadıyım? İsderseniz lafı uzatmadan size bir fıkra annadarak nokdayı goyalım olmaz mı?
Bir gün şiytan işi gücü bırakmış, fitne fesattan elini eteğini çekmiş, bacag bacag üsdüne atıp yan gelip yatıyorumuş. Şööle uzakca bir yirde de televizyon açık, göz ucuynan da arasıra ora bakıp kiyifli kiyifli gülermiş. Aklı iren bi adam bu hali görünce guşgulanmış, “Ülen benim bildiğim şiytan bööle boş durmaz, mutlaka bir kötülük, fitne yapması ilazım. Amma acaba bu niye bööle boş duru. Yoğsa şiytannıkdan isdifa mı itdi, emekli mi oldu?” dirken, varıp şu gidiye bi soruyum dimiş.
-Hayrola yaav, ben seni bildim bileli hiç bööle boş görmedim. Hep bi dolaplar çeviridin sen. Şimdi niye bööle bomboş durun? dimiş. Şiytan ne dise beğenirsiniz? Alın size cevap:
-“Sorma yaav gardaşım” dimiş, “Esgiden fesat kötülük yapmak üçun Urum’a Gırım’a gidecem diyi gantere batardım, canım çıkardı, ammaaa” dimiş, eliynen ilerdeki televizyonu gösdererek
- “Şu alet çıkalı ööle irahatladım, ööle irahatladım ki, sağossun o benim yapdığımın elli-yüz gatını fazlasıynan yapıyor, bana hiç hacet galmaayor, ben de o çıkalı beri bööle emekli gibi Gayıklı Gaave’de kiyf çatıyorum!” dimiş.
İşde şimdi Tahir Hoca’nın Gapı Camisi kürsüsünde söölediği o meşhur “Yaa” sözünü çekmenin tam zamanı dee mi? “Yaa Muhderem Gonya’lı gardeşlerim...” İşde hal-i pür melalimiz bu. Biz televizyona bakıyoruz, şiytan da bize bakıp yan gelip yatıyor.
Daha naadar yatacağız?
Yitmez mi?
Uyanma vakdı gelmedi mi, eee?
Bir ses virin’ele Alla’aşgına.
Ne dirsiniz, besdilli, bekmezli, arabaşılı, yatgeberlikli, yaarennikli, muhabbetli, yasdıklı, minderli... o caanım gış oturmalarını mı isdersiniz, yoğsa şiytan gutusunun garşısına geçip, dört ayaklı isgemlenin üzerinde esir olmayı mı?
MEMLEKET DERGİ

