Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Evlilikte Denklik Meselesi
Evlilikte küfüv/denklik çok önemlidir. İdeolojik ve hissi karar vermek yeterli değil, rasyonelliği de dikkate almak gerekir. “Hayat, iman ve cihattan ibarettir” diye yola çıkan nice gençlerin yaptıkları hissi evlilik, çoğu zaman hüsranla sonuçlanmıştır. Dolayısıyla salt imanlı olmak yetmez. Bunun yanında ekonomik düzey, sosyal statü, bilgi, eğitim, kariyer, dini yorum farkı, memleket gibi asgari ölçülerde tarafların birbirlerine denk olmaları da göz önünde tutulmalıdır. Her ne kadar küfüv olmadan da evlilik akdi sahih olursa da, küfüv, sonradan ortaya çıkabilecek bir uyumsuzluk için ön tedbir işlevi görecektir. İslam hukukunda objektif ve bağlayıcı denklik şartları, akdin kuruluş ve sıhhat şartları arasına girmiştir.
Bu bağlamda günümüz açısından olaya baktığımız zaman, eş seçiminde küfüv/denklik görmezden gelinemez. Nasıl ki, Müslüman bir kadına, Müslüman olmayan bir erkek denk olamazsa, aynı şekilde, Müslüman erkeklere de Ehl-i Kitap olmayan gayr-i Müslim kadınlar denk olamaz. Bunların evlenmeleri caiz değildir. Her ne kadar İslam, Müslüman bir erkeğin gayr-i müslim bir kadınla evliliğine cevaz veriyorsa da gayr-i müslim bir kadın da elbette kendi dinini iyi bilen ve bu dinin gereklerini yaşayan bir kimse ise çocuğunu kendi dini üzere yetiştirmek ister. Bunun tam aksine, Müslüman baba da gerek kendinin ve gerekse çocuklarının dinî hayatları konusunda daha duyarlı ve dikkatli değilse, çocuğunu kendi inançları üzerine yetiştiremez. Gerçeklerle karşılaşınca, ya kendi dini kimliğini kaybederek hanımının görüşüne boyun eğecek ya da başta iyi düşünerek karar vermediği ve çocuğunu İslam üzere yetiştiremediği için eşiyle anlaşamayacak, nihayetinde boşanmaya kadar gidecektir.
Yukarıdaki problemlerin önüne geçmek için her ne kadar denklik kavramına dahil değilse de din birliğini de dikkate almak gerekmektedir. Çünkü inanç birliği, aile yapısının çimentosu hükmündedir. Her din, müntesipleri için bir dini kimlik oluşturur ve bunun gereği olarak da her din mensubu kendi dinini doğru ve geçerli telakki eder. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi dinler, oluşturdukları bu kimlik sebebiyle inanç ve ibadet sistemlerinde, toplumsal hayatı düzenleyen müesseselerinde, metafizik, ahlakî ve hukukî kurallarında birbirlerinden farklılaşırlar. Dolayısıyla farklı dinlere mensup kişilerin evliliğinde eşler, muhtemelen bir kültür çatışması yaşayacak ve dünyaya gelen çocuklara her biri, genellikle kendi inanç ve kültürünü aşılamaya çalışacaktır. Alacağı farklı dini-ahlaki terbiyenin ise, hem çocuğun kendisini, hem de anne-babayı olumsuz yönde etkileyeceği, bu durumun ise hem aile içi problemlere, hem de sosyal çatışmalara sebep olacağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla din farkından doğan evlenme engeli ile ilgili hukuki düzenlemelerin arka planında sosyal ve psikolojik zaruretlerin bulunduğu mutlaka dikkate alınmalıdır. Bu nedenle asıl olan, aynı dine mensup insanların birbiriyle evlenmesidir. (Bkz. Yunus Yüksel, İslam Hakkında Ençok Sorulan Sorular ve Cevapları, s. 73.