Fethullah Gülen ve Laiklerin beyin ölümü!
Serdar Turgut bugünkü köşesinde Fethullah Gülen ilgili çarpıcı bir yazı yazdı.
Serdar Turgut bugünkü köşesinde Fethullah Gülen ilgili çarpıcı bir yazı yazdı.
İşte Serdar Turgut'un bugunkü köşe yazısı...
Türkiye'de tüm dünyada yankılarını bulacak ve çağa damgasını vuracak çok önemli bir olay yaşanıyor.
Laik insanların beyin ölümü gerçekleşti ve fişin çekilmesi zamanı çoktan geldi.
Aydınlanmanın inanç ile tanışması ve onunla uzlaşması zamanının geldiğini bir türlü anlamak istemeyen laikler, eski retçi tavırlarını sürdürerek bir anlamda intihar ettiler. Beyin ölümleri önceden gerçekleşmemiş olsaydı kendi fişlerini kendileri çekip tarihin sahnesinden çekileceklerdi.
Onların içinden gelen, lisanlarını anlayan bir insan olarak bu duruma üzülmekle birlikte daha çok elimizden kaçmakta olan büyük fırsata yanıyorum.
Oysa biraz açık fikirlilik gösterilebilseydi, biraz karşımızdaki insanı direkt düşman ilan edip hemen saldırıya geçmek yerine karşımızdaki insanı anlayıp anlamlandırmaya imkan verecek iletişim/diyaloğa uygun dili bulmak üzerine çalışılsaydı; Türkiye'nin geleceği çok daha parlak olabilirdi.
Ama yok bunu ısrarla yapmadılar yapmıyorlar. Çarşamba akşamı Habertürk kanalında Balçiçek Pamir'in sunduğu karşıt görüş programında bir ara umudumu tamamen kaybetmek üzereydim.
Bir süredir kendi hayatımda ve arayışlarımda uyguladıklarımın tamamen boşuna mı olduğu duygusu belirdi içimde.
***
Ben bir süredir, ülkemizde insanların birbirlerini anlamaya/anlamlandırmaya yönelik diyalog dilini arayıp oluşturamadıkları takdirde, ülkemizi büyük bir felaketin beklediğini düşünmekteyim.
Türkiye'nin en hayati meselesi cemaate karşı tavrımızın nasıl olduğu, onu nasıl düşünmeye çalıştığımızdır. Çünkü bu konuda atılan yanlış bir adım, yanlış bir yaklaşım bir dizi büyük yanlışları zincirleme olarak getirmekte, diyaloğun tamamen ölümüne yol açıp savaşı çağırmaktadır.
İşin ilginç tarafı cemaat verdiği bütün mesajlarda konuşmak arzusunu göstermektedir. Kendisine laik denilen kesim ise büyük tarihsel bir hata yaparak, her türlü diyalog dilini reddedip çatışmacı lisanını kullanmayı sürdürmedir.
Böylece kendi beyin ölüm
süreçlerini hızlandırdılar.
Şimdi tek mesele onların
fişlerinin kim tarafından çekilip
tarihsel sürecin gereğinin tamamlanacağıdır.
***
İnanç artık, ekmek su gibi bir maddi ihtiyaç haline gelmiştir.
19'uncu yüzyıla ait kavramlarla konuşup bir ekonomik maddi emel tanımlayıp inancı da manevi üstyapının soyutluğuna atmak 21'inci yüzyılda artık mümkün değildir. Başta dediğim gibi bu yüzyılda hala daha bitmemiş bir süreç olan aydınlanma inanç ile tanışmış ve kendini inanca uyumlu hale getirmek için çalışmaya başlamıştır.
Jürgen Habermas gibi büyük felsefeciler, bunun nasıl olabileceği ve bunu nasıl gerçekleştireceğimiz üzerine uygun düşünme ve konuşma dilini aramak için beyinlerini çalıştırıyorlar.
Bizde ise laik kesim beyin ölümü gerçekleştiği için aydınlana sürecinin dünyadaki en önemli örneklerinden bir tanesi olan cumhuriyet sürecimizde sanki hiçbir sorun yokmuş, sanki cumhuriyet süreci kendinde belirgin şekilde eksik olanın farkında değilmiş ve inanç meselesi hakkında hiç kafa yormamış olmasının yarattığı büyük sorunlar hiç yokmuş gibi, davranmayı sürdürerek önünde durmakta olan meselenin kendiliğinden ortadan çekilip gitmesini arzuladı.
***
Tabii ki ortada duran ve çözüm arayan mesele, bazı insanlar onu yok farz ediyorlar diye ortadan çekilip gitmez.
Bilakis o insanları haydi biraz düşünmeye başlayın diye daha da zorlamaya başlar.
***
Bizler cemaat ve Fethullah Gülen'i anlamak ve anlamlandırmamız için uygun lisanı bulmak zorundayız.
Daha da önemlisi onların nasıl konuştuklarını ve ne demek istediklerini, kendilerini nasıl tanımladıklarını doğru anlamamızı sağlayacak kavramları edinmeliyiz.
Bu Türkiye'nin en önemli meselesidir, televizyon programında bunu anlatmaya çalıştım ama gördüm ki bazı insanların bunu başarabilmesi katiyen mümkün olmayacak.
Bu durum bir ara umutsuzluğa düşürdü ve hatta o an yakamdaki mikrofonu da çıkarıp fırlatıp attım artık konuşmama gerek yok diye düşündüm.
Ama sonra kendime geldim bir tür insan illa da kendi fişini çekerek beyin ölümünü sonuçlandırmaya ısrarlıysa öyle olsun ne yapalım, bu da bir tür bireysel tercih özgürlüğüdür ama sadece bu benim umutsuzluğa düşmeme yetmemeli.
Türkiye'nin bu aradığım ve yolunu bulmaya çalıştığım diyalog ortamına ve buna uygun rasyonel ve uzlaşmaya hazır insanlar arası iletişim lisanını oluşturmaya büyük ihtiyacı var.
Paylaşmakta olduğumuz bu hayatın geleceği için bunu başarmak zorundayız.
Ben üstüme düşenleri yapacağım. Konuşmak isteyenle sonuna kadar konuşmaya açığım, yok illa da düşman olmak isteyene de bir Gandhi sabrıyla yaklaşıp, sadece sabırla bekleyeceğim. Başka çarem de gözükmüyor.
İnanç ile aydınlanmanın nasıl barışabileceğinin yöntemini bulmak gibi ağır bir işi omzumuza yüklemiş olan tarih sürecinin sorumluluğundan gözümüzü kapayarak kaçmaya çalışmak artık imkansız gibi gözüküyor.
***
Habertürk'teki konuşmamızın bence en önemli yanı, Marksistlerin aslında İslami kesim ile ortak dili bulmaya çok yakın olduklarını tekrar görmeye başlamam oldu.
Habermas da Frankfurt okulunun bir kurucusu eski Marksist olarak bunu gördü ve sol ile dini kesimin otak dilini oluşturmaya kalkıştı.
Marksizmin insanlar arası eşitlik, haksızlığa karşı başkaldırı, sömürüye karşı mücadele, ahlaklı olmak gibi kavramları inançlı inanların rahatlıkla benimseyebilecekleri kavramlardır.
Kendi Marksistlerini öldürmüş ve sindirmiş olan Türkiye, bugünlerde anlamlı bir sol siyaset oluşumu olmamasının bedelini ödüyor.
Çünkü güçlü bir sol olsaydı; cemaat ile konuşma, anlaşma lisanımızı çok daha rahat oluşturabilecektik.
Fırsat henüz kaçmış değil. Kitlesel bir siyasi hareketi var olmasa da Marksist düşünce hala daha çok güçlü ve anlamlı.
Birikim dergisi, zaman zaman Marksizmin dini kesim ile konuşup anlaşabilmesi için uygun dili ve paylaşılan alanları aramayı sürdürüyor.
O lisanı ve ortak alanlarımızı bulmak için içten arzular beslediğim için onların bu çalışmalarını da heyecanla izliyorum.
***
Türkiye'de laisizm eski haliyle çoktan öldü. Cumhuriyet de can çekişiyor. İkisinin de acilen yenilenmesi gerekiyor.
Post-seküler modern ülke olmak bir global trenddir. Türkiye de post-seküler olmak zorundadır.
Bu tür bir büyük dönüşüm cemaat olmadan gerçekleştirilemez, onların da yeni fikirlere, eleştiriye, tartışma ve konuşmaya ihtiyaçları var.
Beyni çoktan ölmüş laiklerin panik ataklarının yerine inancın hayattaki önemini anlayan insanların geçip konuşma alanlarını açmaya başlaması gerekiyor.
Serdar Turgut-Akşam