Gam Hastalarının Gevher'i : Nesibe Hatun !..

Tabib sen elleme benim yaramı !
Beni bu dertlere salanı getir...
Kabul etmem bir gün eksik olursa;
Benden bu ömrümü çalanı getir...

Demiş ya  Fakir Aşık Baba , aslında tüm dertlerin Yâr' dan tüm şifâların da O'dan olduğunu biliriz doğuşumuzdan...
Bazen naz bazen niyaz bazen sevgilinin dikkatini çekmek bakışını kendimize çevirmek için de hastalanırız. Edebitatımızın her türü bunun güzel örnekleri ile doludur.

Sen gam hastalarının hekimi oldun için;
Ben , hasta olmak istiyorum !... der Mevlana

Kerem , dizine yatıp Aslı'nın yüzünü görebilmek için, arada dişçilik de yapan babasına gelmiş. Otuz iki dişini de sıra ile çektirmiştir onun cemalini izlerken . Halk efsanelerimize göre... 

Aslı'nın buna izin vermesi mümkün değil hangi maşuk , aşıkına bunu yapa bilir ama sevginin tesirini anlatmak için güzel bir mesel olarak anlatılıyor. Günümüzde 'öpücüğün ağrı kesiciden otuz kat etkili olduğu ispatlandı' iddalarını görünce annelerimiz ne kadar haklıymış diye düşün müyor muyuz ? "Öpeyim de geçsin..." diye bir tedavi metodu sanırım sadece bizim kültürümüze has .
 
Alternatif tıp geliştikçe kuantum fiziği ileriledikçe bilim adamları dönüp dönüp elimizi öpse şaşırmam. Çünkü bu işin sırrı, temeli, aslı ve astarı her ne varsa Anadolu'da gizli. Anahtar elimizde. Ama biz de çoğunu yeni yeni keşfediyoruz. İşin şakası bir yana Dünya'nın ilk tıp merkezinin ve fakültesinin 1204 yılıda Kayseri'de kurulması beni şaşırtmıyor. Ya nerede kurulacaktı haçlı seferlerinin acımasız  çıkarcı ruhunu doğuran Avrupa'da mı ? Karşılaştırma niyetinde değilim batı kültürünün olumlu  üretimlerine de saygım var. Sadece taşı gediğine koymak hakkı sahibine vermek babından  söyledim.

Mesala , biz çoktan unutup gitmişken Mayıs 1993 yılında Amerikan Uzay Üssü Nasa tarafından , Venüs gezegeninde bir tepeye “ GEVHER NESİBE SULTAN“ ismi verilmesi de batı uyarlıgının büyük bir artısı olarak tarihe geçecektir.

Peki kimdir bu büyük kadın ? Tam adı : Melike İsmetüddin Gevher Nesibe Hatun ya da bilinen adıyla Gevher Nesibe Sultan, Selçuklu Hükümdarlarından II. Kılıçarslan'ın kızıdır. 1204 yılında verem hastalığına yakalanarak Kayseri'de vefat etmiştir. Diyor kaynaklar.

O bir Selçuklu Melikesi , o bir  zarafet ve asalet timsali , Miryakefelon'un Efsane Sultan'ı II. Kılıçarslan'ın  biricik kızı, on bir erkek kardeşin göz bebeği , sarayın baş tacı olan güzeller güzeli bir genç kız. Koyu renk saçları ve gözleri , beyaz teni ile aydınlık siması çok etikileyici olmalı ki epeyce tasvir rivayeti var. Olmasa da yaptıklarının güzelliğinden yüreğini , oradan da çehresini hayal ede bilirdik sanıyorum. Ama tam burada güzeller şahı Melike'nin hüzünlü hikayesi devreye giryor. Ve bizim halkımızın kadim sözlerinden "Allah çirkin şansı versin" akla geliyor. Ne yapalım " Bir gülün etrafı dikendir hardır.." türkülerine alışığız. Çevresinde ve ailesindekileri kast etmiyorum dikenden. Onlar Nesibe'yi gerçekten çok seven her bakımdan olağan üstü insanlar. Ancak bu kez de "Töre konuşunca han sussar" gelenegimiz var. Bazen iyi niyetle konulmuş kurallar gelenekler de dikenli çalılıklara dönüşe bilir. 
Vel hasılı kelam :Selçuklu Melikesi Gevher Nesibe,  Sarayın baş sipahisi ile birbirlerine âşık olunca ağabey I. Gıyaseddin Keyhüsrev bu aşka şiddetle karşı çıkıyor.  Ne de olsa âşıklardan biri hanedan mensubu, diğeri de saray için çalışan paralı bir asker.  Gözden uzak gönülden de uzak olur misali sipahi bir savaştan diğerine sürgün ediliyor ve bir gün bu savaşlardan birinde şehit düşüyor. Belki de ilk başlarda bu büyük aşkın geçici bir heves olduğu sanılıyor ve ayrılık rüzgarı ile söneceği sanılıyor. Ama Mevlana'nın dediği gibi :

Ayrılık rüzgarı küçük aşkları söndürür
Senin aşkına değen rüzgar da yandı.

Gevser Nesibe’nin de kısacık ömründeki hüzünlü dönem de böyle başlıyor. Aşk acısıyla verem hastalığına yakalanıyor. I. Gıyaseddin Keyhüsrev tek kız kardeşinin hastalığına çok üzülüp, himayesindeki tüm hekimleri toplasa da bu aşk acısına şifa bulunamıyor.  

Gevher Nesibe ağabeyine : Benim derdimin çaresi yok, ben son yolculuğuma çıkıyorum, bari insanlarımız hem çaresi bilinen dertleri hem de benim çektiğim gönül yaralarını çekmesinler, benim mal varlığımla benim adıma bir şifahane  yaptırır mısın?" diye bir dizi vasiyette bulur. Ve 1204 yılında bu büyük dünyanın ilk tıp merkezi hizmete açılır.

Gevher Nesibe Şifahiyesi Türklerin yaptırdığı onbirinci büyük hastanedir. Anadolu da ise beşincidir. Aynı zamanda içerisinde tıp tahsili yapılan ilk hastanedir. "Avrupalıların akıl hastalarını diri diri yaktıkları bir devirde" diye başlayan cümleler bu hastahaneden sonra kurulmuştur. Aklınızda bulunsun derim. Bu tip övgülerden usandım ama tek burası için kullanılırsa yeridir. 

Gevher Nesibe Şifahiyesi 2800 metre kareyi kaplayan iki  bölümden oluşmaktadır. Her iki bina açık avluları ile tipik Selçuklu plan şemasına sahiptir. Yapılardan birinin avlusu diğerinden büyüktür. Bir diğer deyimle biri sağlık, diğeri eğitim tesisidir. Batı bölümde şifahane, doğuda tıp medresesi bulunmaktadır. 

Şifahiyede, Gevher Nesibe Sultan ın vasiyeti üzerine tedavi gören hastalardan ücret alınmaz. Bu şifahiyede akıl hastaları aydınlık hücrelerde ağırlanır, özel dehlizlerden su, kuş ve müzik sesleri yollanır ve akıl hastaları tedavi edilir. Türkler de akıl hastalıklarının ilk defa müzikle tedavilerinin Selçuklular devrinde Gevher Nesibe Şifahanesinde başlatıldığı gerçeği ortaya çıkarılmıştır.

Şifahanede ne ocak ne mangal yanar. Binanın yanıbaşındaki hamamın buharı ile ısınılır. Bu şifahanede 800 sene evvel merkezi ısıtma ve merkezi yayın sistemi varmış. Bu şifahane dünyadaki ilk merkezi ısıtma sistemine sahip binadır. Sadece kapalı birimlerin ısıtılmasını amaçlamakla kalmayan bu sistem; daha 8.yüz yılda  eyvanların ısısını muhafaza etmek amacı ile Türk Mimarisinde kullanılmakdır.
Ve yolunuz düşerse Kayseri'deki adı ile anılan Gevher Nesibe semtine o güzel müzeye bir uğrayın. Melike'nin  mütavazi kabrinin başında beş dakika durun ve Gevher'imize dua , duygudan yoksun tüm tedavi metodlarına meydan okuyun... 

gevher-nesibe-1.jpg

gevher_nesibe_sifahanesi-kayseri-selcuklu.jpg

kayseri-muze-014552d4.jpg

nesibe.jpg

sif.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum