Dr. Faik Özdengül
Gidenle gitme
Giden gelmez diye inanırsın.
Gidenin gelmesi gerekiyormuş ya da gidecek olanın gitmemesi gerekiyormuş gibi.
Ya tutarsın sımsıkı ya da öylece bırakırsın hiç bir şey olmamış gibi.
Tutmak ve bırakmak, tutmak ya da göndermek gücü sende olsun istersin.
Ne giden ne de gelendir ilgilendiğin, giden ve gelenin gidip gelme kontrolüdür istediğin.
Eğer gidenin ve gelenin kontrolü sende olursa hükmedebilirsin hayata, emniyette olmanın yegane şartı budur sana göre.
Sebeplere gözünü dikip durmak bu yüzden. Böyle olunca da sebeplerin kulu kölesi olursun. Her an dikkatli, gergin, endişeli yaşarsın, gidenle ve gelenle ilgilenmekten kendine ayıracak vaktin kalmaz.
İşte sonbahar geldi. Yapraklar bir bir terk ediyor dallarını. Her bir dal, ağaç, kök rüzgara teslim. İllaki bir burukluk olacaktır. Bahardan beri gelen bir dostluk var. Vefasız değil hiç biri. Yine de bu gidişi bir düğün havasına dönüştürebiliyorlar. Giden yapraklar rüzgarla dans ederek yere doğru giderken, kalan dallar yine aynı rüzgarın tesiriyle vakurca el sallamasını biliyorlar. Çünkü rüzgarın da bir emirle geldiğinden haberdarlar. Bir ömre, bir vakte inanmışlar. Buruk da olsalar öyle olsaydı böyle olmazdı, şu şöyle olsaydı bu da böyle olacaktı gibi lakırdılarla uğraşmak yerine gelişi de gidişi de teslimiyet musikisiyle eşleştirip görünüşte ecelleri olan rüzgarla bile didişmiyorlar. Bilhassa ecellerini de onu gönderen Emir'e binaen hoş karşılıyorlar.
Neden böyleler?
Nasıl böyle iman ettiler?
Gideni ve geleni hoş karşılayabilenlerin bu emniyet duygusu nereden?
Neyi gördüler ya da neye inandılar?
Her şeyden önce uzun kış boyunca tefekkür ettiler. Üstlerine örttükleri beyaz yorganlarının altında tesbih edip baharı da kışı da vereni andılar. Ondan yeni baharlar istediler. Nereden geldiklerini düşündüler önce, toprağı da yadsımadan kök verdiler ona. Sonra da gidecekleri yere doğru açtılar el gibi olan dallarını. Uzun kış boyunca sabrı öğrettiler kendilerine. Bahar olunca gelecek olan güneşi hayal ettiler. Yokken hayaliyle ısındılar. Birbirlerine güneşten bahsettiler, ondan konuştular.
Daha küçük olanlar daha yaşlı olanların kuytularına sığındı. Daha akıllı olanlardan feyz aldı kimi tazeler. İlk yapraklarını döküp ürkenler yaşlı çınarlara sordu: Nasıl bu kadar uzun dayanabildiniz ayrılıklara?
Çınar dedi ki: Hiç yapraksız kalmadım yaşadığım bunca ömür boyunca.
-İyi de aynı yapraklar değil ki?
-Ben de aynı değilim dedi yaşlı çınar. Ben de aynı değilim.
Sebepler teslimiyetin önündeki engeller.
Sebeplerden ve görünenden nasıl kurtulurum diye soruyorsan?
Allah kuluna kâfî değil mi? Durmuşlar da seni ondan beridekilerle korkutuyorlar, her kimi ki Allah şaşırtır artık ona hidayet edecek yoktur. Zümer.36.