Ümit Savaş Taşkesen
Gonyalı rektör isterük!
Bu yazı biraz hariçten gazel okumak anlamını taşıyor. Baştan bunu belirteyim. Uzakta, epey uzaktayım. Şehri ancak, gazetelerden takip edebildiğim, onlara yansıdığı kadarıyla takip edebiliyorum. Bunun hem avantajları hem de dezavantajları var. Dezavantajı şehirde olup biten şeylerin nabzını tam olarak tutamamaktır. Avantajı ise dünyayı sadece kendi etrafımızda dönüyor algısına yol açabilecek kısır kulis değerlerlendirmelerinden ibaret olarak algılamayınca, zihin bulanmayınca ya da belli bir şeye angaje olmayınca, her zaman olmasa da, daha yerinde değerlendirmeler yapma imkanı sunmasıdır.
Konya Üniversitesi rektör adaylarını herkes gibi ben de merak ediyordum. Daha önceden niyetini beyan edenler, sezilenler biliniyordu. Onlar dışında kimler olacaktıyı merak ediyordum ben. Sonra anketler, anketlerin altında yorumlar, niyetler, oylamalar, kulisler. Önde giden rağbet gören isimler vardı. Benim de en yakından tanıdığım üç isim vardı. Haydi onları da yazayım. Prof.Dr.Şaban Çalış, Prof.Dr.Ali Murat Sümbül ve Prof.Dr.Muzaffer Şeker. Şaban Hoca’yı daha çok TYB’den ve medyadan, Ali Murat Hoca’yı üniversitede öğrenciliğimden ve Muzaffer Hocayı da TYB Konya’daki günlerimden tanıyordum. Hoca, TYB Konya Şubesinde görev aldığım dönemlerde, programlara katılır, dinler, bazen program sonrasına da kalır, konuşulurdu. Gönlüm bunlardan birisinin seçilmesi yönünde oy kullanıyordu.
Prof. Dr. Şaban H.Çalış’ın İngiltere’de okuduğunu, yazdığı şiir kitabından biliyordum. Prof.Dr.Nazmi Zengin sağolsun onun vesilesi ile İngiltere’ye gelmeden önce, Prof. Dr. Muzaffer Şeker ile görüştüm. Uzun yıllar İngiltere’de bulunduğunu o zaman öğrenmiştim. Ben de İngiltere’nin acemisi olunca ne yapacağım, nereye gideceğim konusunda şaşkındım. Bana yanında getirdiği Londra haritasını vermeden önce masanın üzerine açtı. Ulaşımdan, işleyiş biçiminden, mantığından, neler yapılması gerektiğine kadar ayrıntıları anlattı sağolsun. Yemek yağı kokusundan ilk etapta neler yenebileceğine, kolay ve zor yanlarına değin verimli bir sohbet olmuştu benim için.
Ben de o esnada kendisini daha yakından tanıma fırsatı buldum. Sohbet ederken gelen giden insanlarla diyaloğu, rahatlığı, nezaketi, sosyalitesi vs. Aday olduğunu öğrendiğimde, özellikle bu sohbet esnasındaki bilgilerim, izlenimlerimden yola çıkarak onun en azından ilk üçe kalacağı yönünde bir inancım vardı. Bu herkesi şaşırtsa da beni şaşırtmadı. Neden daha önce yazmadın diye sorulacak olursa medyada yer almak kişinin lehine değil aleyhine işliyor genelde. Sanki olacak bir şeyi olmaz hale getiriyor. En azından birçok şeyde bu böyle oluyor.
Üçüncü sırada aday gösterilse de Prof. Dr. Muzaffer Şeker’in atanacağına inanıyorum. İnşallah hayırlısı olur. Diğer iki adayı, hiç bilmiyorum. Çalıştıkları alan ve yaşadıkları yer itibariyle bilmem de mümkün görünmüyor. İlgi alanım dışında uzmanlık alanları. Benim bildiğim, tanıdığım iyidir, diğerleri kötüdür diyemem. Aday gösterildiklerine göre yönetme kabiliyetlerine haizdirler demek ki. Öyle inanıyorum. Bu, diğerleri bu kabiliyete haiz olmadığı için elendi demek değildir. Aşağıda değineceğim kriterlerden dolayı elendi anlamına gelir.
Şimdi gelelim gözden kaçırılan önemli bir detay habere. Bu haber rektör adayı belirlemenin kriterlerini veriyordu aslında. 8 Kasım 2010 tarihindeki haber, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün değerlendirme kriterlerini, neye göre atama yaptığını açıkça bildiriyordu. Anayasa Mahkemesi ve HSYK atamaları sonrasında yaptığı açıklamada bir atama yaparken; adayların kalifikasyonlarına, tahsillerine, yurt dışında doktora yapıp yapmadıklarına, siyasete bulaşıp bulaşmadıklarına baktığını ifade etmiş ve “Herhangi bir partiden aday olanları çok değerli bile olsalar atamıyorum” diyor.
En önemlilerinden bir diğeri de “google kriteri”. “Tam işin ehli bir ismi atamak istiyoruz ama bakıyoruz Google’da zamanın birinde hakkında bir haber çıkmış. Araştırıyoruz haber iftira. Ama orada duruyor. Bu kullanılabilir diye atamayı yapamıyoruz”. Burdan yola çıkarak bakıldığı zaman Konya’da kamuoyu desteğini arkasına almış adayların neden aday gösterilmediğklerini anlamak mümkün görünüyor.
Daha sessiz, ya da bilinmeyen, medyatik olmayan ama kaliteli adayların aradan sıyrılmasındaki sır burada yatıyor bence. Haberi okuduğum zaman şansı yüksek görülenlerin aslında hiç şansı olmadığını düşündüm. Dolayısıyla bazıları için üzülsem de sonuç benim için şaşırtıcı değildi. YÖK de sanırım böyle bir elemeden geçirdi adayları. Hayırlısı olsun.
GONYALILIK DAMARI!
Şimdi ben özellikle de Konyalılık, Hemşericilik damarına basmak istiyorum. Geçtiğimiz yıllarda Konya Ansiklopedisi mevzuu dolayısıyla da bir polemik olmuştu. Şimdi adaylar Konyalı değil diye hayıflananlara sormak istiyorum kimdir Konyalı? Konyalı olmak için ya da bu şehre hizmet etmek için illa ki kütüğünde bu şehirde doğmuş diye yazması mı gerekiyor? Nedir bu, doğum yerine bakıp da Konyalı değil hayıflanması? Kimdir Konyalı?
En yakınımdan örnek vereyim.
M.Ali Köseoğlu Konyalı mıdır mesela?
Ya da Dr.Bekir Biçer.
Daha da sayayım hatta Prof. Dr. Nazmi Zengin, Prof. Dr. Haşim Karpuz.
Merhaba’dan Çetin Oranlı? Konyalı sayılabilir mi bunlar? Kütüklerine bakıp Konyalı olmayanlar gazete yönetimlerini ya da Konya’yı ele geçiriyor mu demeli? Bunlar Konya kütüğünde kayıtlı olmayıp da Konya’da hizmet eden, belki kendi memleketlerinden daha çok hayatlarını bu şehirde geçiren, emek veren, isimleri benim için Konya ile müsemma olan çok değerli kişilerden birkaçı sadece. “Nüfus Cüzdanı milliyetçiliği” gına getiriyor insana!
Rektör seçimlerine de bir şekilde yansıdı bu. “Konyalı olsun” vurgusu çok işlendi. Oysa “Konya’dan olsun” vurgusu yapılmalıydı. Şimdi o stratejik hata düzeltilip, bir kulis yapılıyorsa, bu yönde yapılıyordur inşallah.
“YÖK’ün adaylarından biri Konyalı. Her hâlde üniversitenin ismine hürmeten Muzaffer Şeker hocamızı da listeye almışlar.” Diye yazmış bir arkadaşım. En iyimser halimle bu yorumu ne yazdığının farkında olmamak olarak niteleyeyim. Ne demek, üniversitenin ismine hürmeten? Tanımamak, bilmemek, tahfif ettiğinin farkına varmamak... Sevgili kardeşim, yazmadan düşünmek lazım isme hürmeten diye bir kriter mi olur, olsa bile, o listeye yazılacak bir sürü aday varken niye o isim girmiş? “Teşbihte hata olmaz” sözünü “her şekilde yazabilirim” diye değil daha dikkatli yazmak, benzetmek gerekir diye anlıyorum ben! Yazımın başlığı gibi!
Haydi, işe şu Gonyalı’nın ya da Konyalı’nın tanımını yapmakla başlayıp bir hayır işleyelim!