'GRİPİN'deki kızla evlenen ilahiyatçı
Ünlü ilahiyatçı Profesör'ün ilginç anılarından birisi kendisinin Gripin Kızı ile evlendirilmiş olması. Peki bu nasıl olur derseniz işte ilginç hikayesi..
Hayrettin Karaman, hercai genç bir delikanlı olan iken anneannesinin fısıltıyla okuduğu Kur'an'dan derinden etkilenir. Kur'an okumak için dayanılmaz bir istek duyar: Kursa gider, namaza başlar. İmam hatip'e, İslam Enstitüsü'ne gider. Karaman 55 yıllık ömrünü adadığı bu Kur'an eğitimini ve yakın tarihe ışık tutacak anılarını İz Yayınları'ndan “Bir Varmış, Bir Yokmuş” isimli 3 ciltlik kitapta anlattı.
Prof. Dr. Hayreddin Karaman, 'milletimize muhtaç olduğu münevver din adamları yetiştirmek' amacıyla 1951'de açılan imam hatip liselerinin ilk öğrencilerinden.
Mısır'daki ünlü El Ezher'e gidememenin bunalımı içerisindeyken Çorum sokaklarında heyecanla bağıra çağıra dolaşan tellaldan ilkokul üzerine 7 yıl eğitim verecek olan imam hatip liselerinin açılacağını duyar. O kadar heyecanlıdır ki tellalın peşine takılır ve aynı duyuruyu tam üç kez dinler. 1951'da dönemin en önemli imam hatip liselerinden olan Konya İmam Hatip Lisesi'ne kaydolur. Alelade bir imam hatip öğrencisi değildir. Kendini imam hatiplerin varolması, yaygınlaşması ve eğitim kalitesinin yükseltilmesine adar ve ismi imam hatip lisesi ya da 'imam hatip davası' ile özdeşleşir. İmam hatibi bitirdikten hemen sonra açılan Yüksek İslam Enstitüleri'nde de aynı mücadelenin içerisindedir.
BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ
1995'ten bu yana Yeni Şafak'ın yazarı, başörtüsü yasağının uygulanması üzerine istifa ettiği 2000 yılına kadar Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocası Hayreddin Karaman, imam hatipler ve Yüksek İslam Enstitüleri ile iç içe geçen 55 yıllık mücadelesini ve anılarını "Bir varmış bir yokmuş" ismiyle kaleme aldı. Anılarına neden bu ismi verdiğini Karaman şu sözlerle açıklıyor: "Çünkü kendileriyle hatıralarım olan yüzlerce kişiyi düşündüğüm zaman, sanki masal kahramanlarını düşünüyordum; hepsi dünya aleminden yok olup gitmişlerdi, bırakın ebediyeti fani dünyanın ömrüne nispetle bile ömürlerimiz bir nokta kadar değildi. Sanki bir vardık, ama kesin olarak ve uzun zaman bir yokuz."
DEVLETİN ADAMLARI
Karaman anılarında hem imam hatiplerin hem de daha sonra kayıt olduğu Yüksek İslam Enstitüleri'nin fotoğrafını çekiyor. Yüksek İslam Enstitüleri'nin ilk müdürünün mason olduğu gerçeği de bunlardan biri. Enstitüleri açan devlet bu okullar tam güvenemediği için başlarına güvendiği adamlarını atıyor. Bu nedenle ilk Yüksek İslam Enstitüsü'nün başında da bir mason bulunuyor. Karaman şunları anlatıyor: “İmam hatiplerine olsun Yüksek İslam Enstitüleri'ne olsun iktidar içinde de muhalifler vardı. İsteyen istemeyen çekişmesinin ceremesini biz çekiyorduk. Bu yüzden koca İstanbul'da bize bir bina bulunamadı. İmam hatip okulunun bir katında öğretim başladı. İlk müdür Gündüz Akbıyık idi. Ben bilmiyorum ama mason olduğu söyleniyordu. Coğrafya hocası ve İstanbul İmam Hatip Okulu Müdürü idi. Yardımcılarından biri de matematik hocası Behçet Gökmen'di. Devlet, ne olur ne olmaz diye uzun zaman yönetici ve öğretmen olarak birkaç güvendiği şahsı okulda bulundururdu.”
İmam hatibi tellaldan duydu
Çocukluğunda ele avuca gelmeyen Karaman ortaokulda sınıfta kalınca evden kaçarak Kırıkkale'deki akrabalarının yanına gider. Kendisine 'Hayrağa' diyen babası gelip onu eve getirir mesleği olan demirciliği öğretir. Demircilik yapmak da istemiyordur. Bu kez Ankara'ya kaçar. Uzun süre kalır ve geçinmek için işportacılık yapar. Yakınlarından duyduğu El Ezher ilgisini çeker. Resmi yoldan gidemez. Suriye üzerinden kaçak olarak gitmeye karar verir. Onu götürecek kişi sınırda ateş altında kalınca bu sevdadan vazgeçer.
DÖNÜM NOKTASI
Bunalım içinde ne yapacağını düşünürken çarşıda Tellal Hüseyin Efendi'nin heyecanlı şekilde imam hatiplerin açılacağını ilanını duyar. Hüseyin Efendi ilkokul üzerine 7 yıl öğretim verecek olan imam hatip okullarının açılacağını duyuruyor, okulda okunacak dersleri tek tek sayıyordu. Tellalın peşine takılarak ilanı üç kez dinler. Bu bir dönüm noktasıdır, Karaman imam hatipte okuyacaktır.
Gripin'e bak kızı al
Karaman kendi ifadesiyle şuurlu bir Müslüman oluncaya kadar hızlı bir erkekti ve en az sekiz kızla gönül bağı kurdu. Bazılarıyla evlenmeye kalktı ama çeşitli engeller nedeniyle evlenemedi. Hayatı yön değiştirince kız defteri kapandı. Konya'da imam hatipte okurken ise tek aşkı okumak ve öğrenmek oldu. 1953 yılında babasından bir mektup aldı. Babası, dostu Nurettin Efendi'nin kızını kendisine uygun gördüğünü haber veriyordu. Söz bile kesmişler. Karaman 'ailem benim için iyi olanı seçmiştir' diyerek kabul etti. Çorum'a gittiği ilk fırsatta da müstakbel eşini görecektir. Ancak müstakbel kayınpederinin karşı cins ile görüşme kıstasları çok katı olduğu için ne yapar eder, Karaman'ı Çorum'da kaldığı yaz boyunca kızıyla görüştürmez. Karaman'ın anlattığına göre gizli görüşemezlerdi, çünkü babanın duyması tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Karaman çaresiz görmeyi ertesi yıla bırakır. Müstakbel kayınpederi Karaman'ı sürekli evine çağırıyor, ikramlarda bulunuyor ama kızı yine göstermiyor.
Kızı canlı görmekten ümidini kesen Karaman, ilk Kur'an hocası da olan anneannesinden resmini istedi. "Ne yapar eder getiririm" dedi. Nitekim getirdi de ancak Karaman resmi görünce şok oldu: "Gerçekten onun resmi idi, ama elinde üzüm salkımı ile çekilmiş üç yaşındaki resmi!" Torununun üzüntüsünü dert eden nine yolda yere atılmış bir kutu üzerinde resim görüyor ve acele ile Karaman'a getiriyor: "Hayri can, bir resim buldum, tıpkı o." Merakla resmi eline alan ne görsün: "Gripin kutusunun üstündeki başı ağrıyan bayan resmi değil mi! Kızayım mı ağlayayım mı bilemiyorum." Karaman, evleneceği kızı önceden görmeyerek aslında bir kumar oynadığını belirtiyor ve ekliyor: "Allah'tan beğendim ve hep beğendim."
Dedesi 'Alevi dedesi' oldu
Çocukluk arkadaşlarının önemli bir bölümü Alevi olan Karaman'ı, uzun kış gecelerinde karşılarında oturan Alevi komşuları Selman Ağa ve hanımı evine çağırtır, kendileri okuma yazma bilmediği, çocukları da iyi okuyamadığı için 'Kerbela Faciası' ve 'Kerbela'nın İntikamı' isimli kitapları okuturlar. Okumasında öylesine etkilenirlermiş ki mendilleri ıslanıncaya kadar ağlarlarmış. Karaman'ın dedesi de ise bir meseleden dolayı takibata uğrayınca birkaç yıl Çorum'dan ayrılmış ve Kümbetovası denilen devletin elinin pek uzanamadığı bir bölgede kendini Alevi dedesi olarak tanıtarak aralarında yaşamaya başlamış. Dedesini öylesine sevmiş ve inanmışlar ki onu bir dul kadınla bile evlendirmişler. Tabii ninesi duyduğu zaman sabaha kadar ağlamış ve beddualar etmiş.
Vali Ayaz davet etti ve Evren'in önerisini iletti
Hayreddin Karaman birkaç kez Diyanet İşleri Başkanlığı teklifi aldı. Bu teklifi yapanlardan biri de 12 Eylül döneminin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'di. 1986 yılında İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, Karaman'ı valiliğe davet etti ve müjde verirmişçesine Evren'in kendisine Diyanet İşleri Başkanlığı'nı önerdiğini bildirdi. Karaman teşekkür ederek ilke olarak böyle bir görevi kabul edemeyeceğini söyledi. Ayaz'ın ısrarları Karaman'ın düşüncesini değiştirmedi. Kısa süre sonra Karaman bir gazeteye verdiği röportajda "dini bilmeyenler bu konuda konuşmasın, bilenlere sorsun" diyerek Evren'e gönderme yaptı. Karaman durumu, "Öyle sanıyorum ki, Paşa bunları okuyunca 'İyi ki başkanlık teklifimi kabul etmemiş, adam gerici imiş' demiştir" biçiminde yorumluyor.
İmam hatipte ilk ders balo!
İmam hatipler kuruldukları ilk yıllarda devletin bazı kademelerinde kuşkuyla karşılanırken, muhafazakar kesimden de bazıları devletin dini tahrif etmek amacıyla bu okulları açtığına dair eleştiriler alıyordu. İşte okullar böyle bıçak sırtındayken üsteğmen rütbeli müzik hocaları yatılı orta okul öğrencilerinden bir müzik korosu kurmuş, öğrencilere şarkı söyletiyormuş. Buraya kadar her şey normal ancak üsteğmen öğrencileri bir askeri baloya götürüp içkilerini yudumlayan komutanlarına konser verdirince Konya'da küçük çaplı bir kıyamet kopmuş. Bu arada, Karaman'ın Şapka kanunu'na karşı yazdığı bir şiiri ise dedesi yırtıp atmış.
Azeriler Adil Düzen'i din sandı
Karaman, Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan'ın defalarca tekrarlamasına rağmen liderliğini yaptığı partilere katılmadı. Refah Partisi'nin davetiyle 1992 yılında Türki Cumhuriyetler'e düzenlediği geziye katıldı. 150 kişilik heyette Erbakan ile partinin ileri gelenleri ve Karaman gibi akademisyenler vardı. Gezinin amacı Adil Düzen'in Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Kazakistan'da anlatılmasıydı. Fakat Azerbaycan'da Adil Düzen'i duyanlar daha fazla bilgi almak istiyor, ilginç sorular soruluyordu. Sorulardan biri şu şekildeydi: "Adil Düzen yeni bir din midir? Yeni bir peygamberi mi geliyor?"
'Yeni Şafak'ta yazma'
1995'ten itibaren Yeni Şafak'ta yazan Karaman, 28 Şubat'ta yoğun biçimde panellere, ele ele yürüyüşü gibi mitinglere de katıldı. Karaman'ın bu duruşu ve tutumu bazı çevreleri rahatsız etti. YÖK Başkanı Gürüz, rahatsızlığını üniversiteye bildirdi. İlahiyat Fakültesi'nden başörtüsünü yasağını uygulamakla görevli rektör aracı göndererek, "Yeni Şafak'ta yazı yazma ve başörtüsü yasağı aleyhinde konuşma" diye uyardı. Hakkında defalarca soruşturma açılması için talimat verildi. İlahiyat Fakültesi'nin dekanı Mustafa Fayda yasağı uygulamayacağını belirterek istifa etti. Onun yerine gelen Saim Yeprem de istifa etti. Öğretim üyeleri ne yapılabileceğini müzakere etmek için bir araya geldiler. Bir öğretim üyesi, "Biz devlete karşı çıkacak değiliz, açmak istiyorlarsa açarlar, buna karşı çıkanların hakkından devlet gelir" şeklinde bir ifade kullandı. Karaman'a göre artık burada kalmanın bir anlamı kalmamıştı. Fakülteden ayrıldı.
İdris Saruhan / Yeni Şafak