Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Gün, kardeşlik günü
Bugün Müslümanların en büyük sorunu, ümmet olamama.
Ümmet, Arapça’da “anne” anlamına gelen “üm” kökünden türemiştir. Asıl, temel, bir şeyin meydana geldiği ana kaynak manasına gelir. Kök birlikteliği demektir. Kastedilen kök, aynı inanç esaslarına bağlılıktır. Müslümanların birlik köklerini iyi bilen İslam sevmezler bizi zihin ve sosyal alanda yalnızlaştırmak için aramızda bulaşıcı virüsler yaymaktadırlar. Bunlar yerine göre, ırk ayrımcılığı, yerine göre bölge ve mezhep ayrımcılığı olabilmektedir. Ümmet bilincinin gelişmediği, olgunlaşmadığı zihin ve gönüllerde maalesef bu virüsler ayrık otu gibi yaşama alanı bulabiliyor ve neticede bünyemizi tahrip ederek savunamaz hale getirebiliyor.
Akide birlikteliği bizde kardeşlik anlayışımızı pekiştirmesi gerekir. Bizler her gün kıldığımız beş vakit namazların son oturuşlarında Rabbenâ duasını okuyoruz: “Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve (bütün) müminleri bağışla!" (İbrahim 14/41). Mü’min insan, sadece kendisi için değil, kendisinin dışındaki imanlı kardeşleri için de yaşayan kimsedir. Bu yönüyle mü’min insan “rebbena hep bana” zihniyetiyle yaşamaz, kendi nefsi için istediğini başka kardeşleri için de ister. Bu konuyla ilgili olarak Hz. Peygamber (a.s)’dan gelen bir rivayette şöyle buyrulur: “Sizden biriniz kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe (kamil manada) iman etmiş olamaz.” (Bkz. Buhari “İman” 7; Müslim “İman”71).
Görüldüğü gibi bu rivayette, doğrudan empati yapmamız istenmiş, neredeyse bencillik, imanın zafiyetine işaret gibi gösterilmiştir. Değil gündelik hayatımızda dua ve istiğfarlarımızda bile bencil ve egoist olmamalıyız. Çünkü mü’min, cömert ve paylaşım ahlakına hayat kazandıran bir şahsiyettir.
Her gün beş vakit namazda, başta kendimiz olmak üzere varlık nedenimiz anne ve babalarımızın günahlarının bağışlanması için dua ettiğimiz gibi ismini, memleketini, cinsiyetini, soyunu sopunu bilmediğimiz kardeşlerimiz için de dua ediyoruz. Aynı şekilde, mü’min kardeşlerimiz de bizim için dua ediyor. Dualarımız karşılıklı. Biz yalnız değiliz. Bu durum kıyamet sabahına kadar devam edecektir. Bizler dualarımıza diğer kardeşlerimizi de ekliyoruz. Nitekim şu ayette de bunun en açık örneği görülmektedir: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde bir kin bırakma.” (Haşr 59/10).
İşte İslam kardeşliği, ümmet bilinci böyle bir şeydir. İslam kardeşliği, biyolojik anlamdaki kan/soy bağından daha kuvvetlidir. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, hangi kavme mensup olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, derisinin rengi, cinsiyeti, ekonomik durumu ne olursa olsun, evrensel planda bütün mü’minler birbirlerinin kardeşidirler, birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine dua etmeleri dini bir vecibedir. (Bkz. Hucurat 49/9). Ne zaman ki, bu manevi birliktelik ellerin ve gönüllerin birlikteliğine dönerse, yeryüzünde Müslümanların bileğini bükecek bir güç yoktur. O zaman yeryüzünde sadece Müslümanların değil, tüm canlıların yüzü gülecek, adaletin ve merhametin ışığı herkesi aynı oranda ısıtacaktır. Adeta dünya Firdevs cennetine dönüşecektir. Ne zaman diye sormayın. Böyle bir dünyaya karar verdiğimiz gün, işin yarısı tamamlanmış, demektir.