Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
H. Ramazan..
H. Ramazan Harmankaya’nın ardından
İnsanın doğup-büyüdüğü, suyunu içip havasını teneffüs ettiği topraklarla yakın bir dostluğu vardır. Bu toprağa fetiş değil, orada yaşadığı hatıraların iz bırakmasıdır. Eğer böyle olmasaydı, Efendimiz Mekke’den çıkarıldığında Mekke’ye dönüp özlemlerini dile getirir miydi? “Uhud bizi sever biz de uhudu severiz” buyurur muydu? Buna daha birçok örnek verilebilir. Sıla özlemi de bununla ilgilidir. Efendimizin “sıla-i rahim ömrü ziyadeleştirir” buyurması, insanın doğup-büyüdüğü topraklarla ilgisini kesmemesini de hatırlatıyor.
Geçenlerde cep telefonuma bir vefat haberi düştü. Sağolsun Kadınhanlılar Derneği’nin vefakâr ve cefakâr Başkanı A.Adil Koyuncu Bey, bizleri kısa mesajlarla da olsa olup bitenlerden haberdar ediyor. Mesaj şuydu: “Koşmar Köyü’nden Naci ve H. Ömer Harmankaya kardeşlerin muhterem babaları Ramazan Harmankaya vefat etmiştir.” Bu ileti beni yıllar öncesine götürdü.
Bazı insanlar vardır, görülmeyen kahraman.. Onlar Üstad Necip Fazıl’ın Fethi Gemuhluoğlu hakkında söylediği gibi, sakalık yaparlar. Evet, bizim inancımızda ve kültürümüzde “sakalık” çok önemli bir dini hizmettir. Bunun kökleri Hz. İbrahim (a.s)’a kadar dayanır. Kâbe'yi Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'in inşa etmesinden bu yana Allah'ın konukları sayılan hacılara devam eden içme su hizmeti verme vazifesinin adıdır, sikâye ya da sakalık.. Sikâye, Kâbe’ye gelen hacılara yapılan çok önemli hizmetler arasındadır. Bu sebeple halkımız, kuyu kazdırma ve çeşme yaptırma konusunda birbirleriyle yarışırlar. Kısaca, sikâye ya da sakalık, susuzlara su dağıtma mesleğidir. Zaman olur bu sakalık, su dağıtma görevidir, zaman olur bu sakalık, talebelere burs vermedir, zaman olur bu sakalık, kimsesizleri evlendirmedir, zaman olur bu sakalık, Nijerya’da su kuyusu açtırmaktır, zaman olur bu sakalık, Hakk’a ve halka hizmet yolunda infakta bulunmaktır, zaman olur bu sakalık, evini misafirlerine açmaktır. Sakalığa bir sınır çizilemez. Evet, merhum Ramazan amca. İşte hayır işlerinin arkasında su sakalığı yapan bir hayırsever.. Ama onun sakalığı, infakla ilişkili.
Beş sıfır mağlup doğanlardanız. Kadınhanı Kur’an Kursu’nda hafızlığı yeni bitirmişiz. Bir yaz ayı, mübarek Ramazan geliyor. O yıl İmam-Hatip Lisesi’ne başlayacağım. Okullar da tatil edildi. Köyde oturuyorum. Ama her gün çoğu zaman yaya olarak ilçemize hem hafızlığımı işletmek ve hem de Arapça dersleri almak için gelip gidiyorum. Sıcak bir Ağustos ayı. Mübarek Ramazan ayı da gelip çattı. İlçemizin Çarşı Camiinde mukabele okuyacağız. Kimler yok ki? Âmâ Hafız Ali, Müezzin Mehmet Küçükkösen, yine bir başka müezzin Mehmet hocamız, Yaşar Keçeci hocamız, Kamber hocamız vb. Ama kalacak bir yer yok, henüz. Her zamanki sakinliğiyle ilçemizin medarıiftiharı Hacıveyiszâde hocamızın seçkin talebelerinden merhum Osmancıklı Vaiz H. Salih hocam, Allah kerim, dedi. Bir yer buluruz, sen merak etme, dedi.
Koşmarlı Ramazan amcamızın çarşıda küçük bir dükkânı vardı. Ne alır ne satar bilmezdim. Her halde şairin dediği gibi bu büroda gül alınıp gül satılırdı. Bir büro gibi kullanılırdı, burası. İlçemizin seçkin hocaları, hayırseverleri, akl-ı evvelleri bir araya gelir derin sohbetlere dalınırdı, bu mekanda.. Yine böyle bir dost meclisinde H. Salih hocamız benimle ilgili mevzuyu açmış olmalı ki, merhum Ramazan amca, bir ay bendenizi hanelerinde misafir edebileceklerini söylemişler.
1976’ların Ramazan ayı.. Acele gelmem istendi. Eşyalarımı aldım ve geldim. Bir ay boyunca Ramazan amcamızın misafiri olduğum bilgisi iletildi, bana. Buna çok sevinmiştim. Mahremiyet bizim inancımızda çok önemlidir. Ramazan amcanın yüksek avlu duvarlarıyla çevrili geniş bir evi vardı. Evin bahçesinde de misafir için yaptırmış olduğu, içinde her türlü müştemilatı bulunan müstakil bir oda vardı. Köy odaları cinsinden. Dayalı, döşeli. Benim kalacağım yerin burası olduğu gösterildi. Allah razı olsun. Çok muhtereme bir eşleri vardı, Nuriye teyze.. Nur içinde yatsın, o da.. Evlerinde bir hafızı misafir etmenin manevi coşkusunu yaşıyordu. Bir ay boyunca bana öz evladı gibi davrandı, tam bir Osmanlı hanımefendisiydi. Başında beyaz yaşmağı, dilinde besmele ve lafza-i Celal hiç eksik olmazdı. Oğulları Naci abimiz ve Ömer Beyler de çok beyefendi insanlardı. İftarlarımız ve sahurlarımız çok bereketli geçerdi. Her ramazan gecesi, gecenin zifiri karanlığında elinde yemek tepsisiyle Nuriye teyze kaldığım odanın kapısına gelir, Hafızım, evladım, kuzum sahura kalktık diye çok nazikâne bir şekilde beni uyandırırdı. Özetle, Harmankaya ailesinden çok büyük iyilikler gördüm. Bu aile hâlâ hayır hizmetlerinde koşmaya devam etmektedir.
Merhum Ramazan amca ve Nuriye teyzeye Yüce Allah’tan rahmetler diler, geride kalan yakınlarına başsağlığı ve sabr-ı cemiller niyaz ederim. Yüce Allah her ikisinin de kabirlerini pür nur eylesin!