Halkı ezikliğe Mahkum eden TSK
Hiç gerekemediği halde içerde sürekli kendini gösteren ordu, çok gerektiği halde “dışarıda” söz düzeyinde bile varlığını hissettiremedi. Neden?..
Hiç gerekemediği halde içerde sürekli kendini gösteren ordu, çok gerektiği halde “dışarıda” söz düzeyinde bile varlığını hissettiremedi. Neden?..
Ahmet Altan / Taraf
İskenderun
Hemen ardından Mavi Marmara faciası geldiği için İskenderun baskını çok fazla tartışılamadan, baskında ölen çocuklarla birlikte hayatımızdan kaydı gitti.
Halbuki o “baskın” da ayrı bir faciaydı ve İsrail krizinde Türkiye’nin davranışları hakkında da önemli ipuçları veriliyordu.
Önce basit bir soru sorayım.
Atlantik’te uluslararası sularda Amerikan bayrağı taşıyan bir Amerikan gemisine Rus komandoları çıkıp dokuz Amerikalıyı öldürse, ardından da Rusya Amerika’ya posta koysaydı Amerika ne yapardı?
Ya da Karadeniz’de Rus bayrağı taşıyan bir gemiyi Türk komandoları basıp dokuz Rus’u öldürse ve ardından posta koysa Rusya ne yapardı?
Amerika da Rusya da diplomatik önlemlerini alırken donanmalarını da bölgeye sevk eder, askerî güçlerini de diplomatik güçlerine eklerlerdi.
Neticede olay askerî bir olay çünkü.
Gemiyi basıp vatandaşlarımızı öldürenler bir başka ülkenin askerleri.
Üstelik de gemileri ve gemidekileri de esir almışlar.
Niye Türkiye, aklından geçirmesine rağmen donanmasını Akdeniz’e çıkaramadı?
Neden her kızdığında, kızdığını yok etmek isteyen Türkiye hiç savaştan, askerî çatışmadan söz etmedi?
Neden Başbakan “kızarsak çok kötü olur”un dışında bir şey söylemedi?
Niye Türkiye diplomatik gücüne, göstermelik bile olsa askerî gücünü ekleyemedi?
Cevabı hepimiz biliyoruz.
Bizim onda birimiz kadar bir nüfusu ve bizim ordunun onda biri kadar personele sahip bir ordusu olan İsrail’le askerî çatışmada başa çıkmayacağımızı düşündük.
Belki gerçek böyle değildir, belki bizim ordu İsrail ordusuyla başa çıkabilir ama herkesteki algı ve inanç, “başa çıkamayacağı” yolundaydı.
Her türlü “iç” olayda babalanan, meydan okuyan, muhtıralar yayınlayan ordu da bu olayda fevkalade sessiz kaldı.
Hiç gerekemediği halde içerde sürekli kendini gösteren ordu, çok gerektiği halde “dışarıda” söz düzeyinde bile varlığını hissettiremedi.Bugün Türkiye’de birçok insanın içinde bir eziklik varsa, o eziklik bu sessizlikten kaynaklanıyor.
Çünkü hepimiz, kimsenin Türk vatandaşlarını öldürmeye cesaret edememesini, bunu aklından geçirenin bizim ordudan çekinmesini istiyoruz.
Ama öyle olmuyor.
Çekinmiyorlar.
Çekinen, Türkiye oluyor.
Neden?
Askerî tesislere PKK’nın yaptığı baskınları gördüğünüzde nedenini de anlıyorsunuz.
PKK’nın tankı, topu, füzesi, denizaltısı, uçağı, gemisi yok ama istediği zaman istediği karakolu basıyor.
Üstelik, ordu o baskınların yapılacağını daha önceden bildiği halde bu baskınlarda askerlerini kaybediyor.
Dağlıca baskınını daha önceden biliyorlardı, Aktütün baskınını daha önceden biliyorlardı, Tunceli baskınını daha önceden biliyorlardı, şimdi anlaşılıyor ki İskenderun baskını da önceden biliyorlarmış.
Bir yıl önce bir PKK’lının üstünden çıkan fotoğraflar ve belgeler nerelere baskınlar yapılacağının ipucunu vermiş.
Altı ay önce bir askerî heyet gidip İskenderun’da baskın yapılacak birliği “dikkatli olması” için uyarmış.
Bu “uyarıyla” ilgili tutanak tutmuş.
Üstelik köylüler baskından önce Jandarmaya, “silahlı” adamların bölgede dolaştığını haber vermiş.
Bütün bunlara rağmen baskın önlenememiş, askerler ölmüş.
Göstere göstere gelen bu baskınlardan dolayı soruşturulan, cezalandırılan kimse var mı, herhangi bir generale hesap sorulmuş mu?
Hayır.
Neden bizim ordu bu kadar kolay baskın yiyor?
Neden baskın geleceğini bile bile önlem almıyor?
Neden bu kadar çok asker kaybediyor?
Her şeyi tartışmaya meraklı medya da, politikacılar da, bu konuları tartışmaya yanaşmıyor, askerlerin neden hiç korunmadığını sormuyor, “baskının geleceğini bildiğiniz halde neden önlem almadınız” demiyorlar.
Çünkü generallerin “sinirlenmesi”, askerlerin ölmesinden daha önemli onlar için.
Sürekli politikayla uğraştığı için askerliği unutan, baskının geleceğini bile bile askerlerini ölümden kurtaramayan bir ordu olunca da, Akdeniz’de geminizi basıp vatandaşlarınızı pervasızca öldürebiliyorlar.
Çekinmiyorlar.
Çekinmelerini istiyorsanız, vatandaşlarınızın o kadar rahatlıkla öldürülmemesini istiyorsanız, asker çocuklarınızı en hafif deyimle “aldırmazlık” yüzünden ölüme teslim etmek istemiyorsanız, bütün bunların hesabını sormak zorundasınız.
Hesap vermeye başladıklarında, bu ülkenin insanları da uluslararası sularda o kadar kolay öldürülmeyecek demektir