Hatalı restorasyon tahrip ediyor

Hatalı restorasyon tahrip ediyor

Türkiye'nin dört bir yanında onlarca tarihî yapı bakımsızlık ve sahipsizlik nedeniyle yok olurken, birçok kültürel mirasımız da hatalı restorasyon ve yeterli uzman görevlendirilmemesi yüzünden tahrip oluyor.

Tarihi eserlerin restore edilirken tahrip edilmesine en son örnek Konya'da yaşandı. Halen restorasyon çalışmaları süren Sahip Ata Külliyesi Hangahı'nda (tekke) paha biçilemez değerdeki 5 adet çini pano işçiler tarafından kırıldı. Restorasyon çalışmaları sırasındaki ihmali kabul eden Vakıflar Genel Müdürlüğü sorunu 'İhale Kanunu'na bağladı.

Sahip Ata Külliyesi Hangahı'ndan önce de bazı tarihî eserlerin restorasyonunun hatalı yapıldığı ileri sürülmüş, bunlara Ağrı'daki İshak Paşa Sarayı, Trabzon'daki Sümela Manastırı, Diyarbakır Surları ve Adana Ulucami'nin yenilenmesi örnek gösterilmişti.

Vakıflar Genel Müdür Vekili Ahmet Tanyolaç'ın restorasyonların tarihî eserlerde tahribata yol açmasının İhale Kanunu'ndaki sorunlardan kaynaklandığını söylemesi olayı yeni bir boyuta taşıdı. Tanyolaç, ihale kanunu yüzünden normal bir bina ile tarihî mekanın aynı şartlarda ihaleye çıkarıldığına dikkat çekiyor. Tanyolaç'a göre; tarihî mekanların ihalesi özel şartname ile yapılmalı ve restorasyon esnasında mutlaka uzman bulundurulmalı. Mayıs 2005'te CNN Türk'e konuşan ve ihale yöntemini savunan kurumun eski Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, "Düzenlemelerle restore et-devret sistemini devreye soktuk. Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesiyle bunların onarmak imkansız. İsteyenlere verelim, alsınlar kullansınlar" demişti.

Tanyolaç'ın İhale Kanunu ile ilgili görüşlerini destekleyen bilim adamları, personel eksikliğine de vurgu yapıyor. İhale yöntemine karşı çıkan İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden Afife Batur, "Devlet restorasyonu herhangi bir inşaatmış gibi algılıyor ve ihaleye çıkıyor. Önce proje sonra uygulama en düşük verene gidiyor. Böyle olunca da sorunlar kaçınılmaz oluyor" diyor. Prof. Dr. Zeynep Ahunbay ise, siyasilerin işi aceleye getirmesinin sebebinin oy kaygısı olduğunu belirtiyor. Ahunbay, "Belli bir işin belli bir süresi vardır. Boyacı küpü değil ki. 40-50 yıldır bakım görmemiş bir yapıyı ayağa kaldırmak, iğneyle kuyu kazmaya benzer. Ama siyasiler, benim dönemimde bitsin ki benim başarım sayılsın diye bakıyor. Sekiz ay gibi, üç ay gibi gülünç süreler veriyorlar" diyor

Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma (TAÇ) Vakfı Genel Başkanı Dr. Sinan Genim, uzman eleman sıkıntısı sebebiyle restorasyonların aslına uygun yapılmadığını söylüyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün sanat eserlerinin değerini bilmediğini öne süren Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Haşim Karpuz ise, restorasyonun mutlaka sanat tarihçisi, arkeolog veya bir mimarın gözetiminde yapılması gerektiğini dile getiriyor.

Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde tespit ve tescili yapılmış 18 binden fazla tarihî eser var. Son 3 yıl içerisinde kurumun gelirleri 5 kat artınca, restorasyon çalışmaları da ivme kazandı. Geçmiş yıllarda 2-3 restorasyon yapan vakıflar, 2004 yılında 400 eski eserin onarımını tamamladı. Bu sayının 2005 yılı itibarıyla 500'ün üzerine çıkarılması hedefleniyor. Restorasyon yapılan tarihî mekan sayısının artmasıyla, bu eserlere verilen zararlar da bir bir, gün yüzüne çıkmaya başladı. Bilim adamları ise 'tarihî yapıları ayağa kaldırmak'adına yapılan çalışmaları 'katliam'olarak niteliyor. Çalışmalarda yeterli kontrolün sağlanamadığını savunan Haşim Karpuz, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün sanat eserlerinin değerini bilmediğini öne sürüyor. Son yıllarda hızlandırılan onarım çalışmalarının iyi planlanmamış olduğunu ileri süren Karpuz, "Kültür varlıklarımız gündelik çözümlerle, müteahhitlere verilerek ele alınamaz. Vakıf eserlerini yapan insanların düşüncesini, onların bıraktığı mirası koruma yönünde olmayan, iyi planlanmamış işler yapıyoruz." diyor. Karpuz, tarih ve kültür varlıklarımızın restorasyonunun İhale Kanunu'nun dışına çıkarılması gerektiğini söylüyor. TAÇ Vakfı Genel Başkanı Dr. Sinan Genim kültür varlıkları onarımının müteahhit eliyle yapılacak bir iş olmadığını savunuyor. Genim, "Ne yazık ki Türkiye'de 1983'ten sonra bu konuda uzman eleman kalmadı. Ne taşçı, ne çinici ne de duvarcı kaldı. Yeni tamamlanan yapılardaki detayların basitliğine bakınca bu çok rahat anlaşılabiliyor. Yeni yapı yapmayı beceremeyen müteahhitle, o işçi ve usta takımıyla restorasyon hiç yapılamaz. Ucuz yaptırıyoruz diye tarihî eserlerin canına okutuyoruz" diye konuşuyor.

İşçi-usta takımıyla restorasyon yapılamaz
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün denetiminde bulunan cami, türbe, kervansaray, medrese, han, hamam, mescit, zaviye, mevlevîhane, çeşme ve benzeri kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi, koruma kurulları kararı alındıktan sonra, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce yürütülüyor. Vakıfların restore yapacağı eserler için bir proje hazırlanıyor. Projeler özerk yapıdaki Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na sunularak onay bekleniyor. Kuruldan çıkan olumlu kararın ardından proje ihalesi yapılarak, işi alan yüklenici firma onarım çalışmalarına başlıyor. Türkiye'deki tarihî eserlerin yüzde 90'ının denetimini elinde bulunduran Vakıflar Genel Müdürlüğü yürürlükte bulunan İhale Kanunu'ndan şikâyetçi. Restorasyon çalışmalarını zor şartlarda ve kısıtlı imkanlarla yürüttüklerini dile getiren genel müdürlük, üniversitelerden yardım istiyor. Vakıflar Genel Müdür Vekili Ahmet Tanyolaç, kuruma bağlı 18 bin eserin 300'ünde restorasyon çalışmalarının devam ettiğini söylüyor. Restorasyon çalışmalarının İhale Kanunu'na göre yürütülmesinin kendilerini zor durumda bıraktığını kaydeden Tanyolaç, "Bir iş hanıyla bir eski eserin onarımı aynı kefede tutulamaz" diye konuşuyor.

Sonuçta mevcut ihale kanununa göre en düşük fiyat veren müteahhide restorasyon yaptıran devlet, denetim de yapmıyor daha doğrusu yapamıyor. Projeye uymayan firmaya ancak ihbar sonucu müdahale edilebiliyor. Üstelik, başarısız bir restorasyondan geriye dönüş de yok. Sonuçta, ihaleyle tarih kurtarılamıyor.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Nadir Avcı, ikinci denetimin devlete ait olduğunu ifade ediyor. Avcı, "restorasyonları denetlemekle görevli 11 röleve ve anıtlar teknik koruma kurulu var ancak bunlar da yetersiz kalıyor" diyor.
--

İtalya'da sicili temiz olmayan firmaya ihale verilmiyor

Türkiye'de restorasyonun nasıl yapılacağı pek bilinmiyor. Peki, Türkiye gibi tarih zengini sayılan İtalya'da durum nasıl?

İtalya'da restorasyon çalışmaları büyük bir titizlikle ve dikkatle yürütülüyor. Her şeyden önce, devlet inanılmaz bir şekilde tarihi eserlere sahipleniyor. Orada da müteahhit firmalar devrede ancak devlet bir an olsun, işin ucunu bırakmıyor. Avrupa'da, temiz sicil, sponsorluk ve denetim üzerine kurulu bir restorasyon anlayışı var.

Roma'nın ünlü turistik meydanı Navona'daki tarihi Santa Annese kilisesinin restorasyonun hikayesi, 13 yıl öncesine dayanıyor. İtalya'da onarım için sırada bekleyen binlerce yapı arasından Santa Annesi Kilisesi'ne sıra ancak geçen yıl gelebildi.

Tarihi ve kültürel değeri olan eserler, kişilere de ait olsa, korunması devletin sorumluluğunda. Her bölgenin, mimari, heykel ve resim gibi farklı alanlarda kültür bakanlığına bağlı koruma danışmanları var. Danışmanlar, her yıl yapıların durumunu listeliyor ve bakanlığa ne tür bir restorasyon gerektiği konusunda bilgi veriyor. Restorasyon projesini bakanlık hazırlıyor ve ihaleye çıkılıyor. İtalya'da restorasyon, hem devlet hem de sanat ve tarih çevrelerince ince elenip sık dokunan bir konu. Öyle, bugünden yarına hallolacak bir iş olarak görülmediği gibi, restorasyonu üstlenecek firmalar da sıkı bir araştırma sürecinden geçiyor. Devlet, onarıma talip firmaların beş yıllık siciline bakıyor.

Başarılı bulunmayan firma ihalenin adını bile ağzına alamıyor. Ayrıca şirketin restorasyon çalışanlarının mutlaka Ravenna, Roma ya da Florasan'daki üç uzmanlık okulundan mezun olması gerekiyor. İhalelerse, kapalı zarf usulüyle yapılıyor.

En uygun projeyi hazırlayan firma ihaleyi kazanıyor. Ama devlet bir an olsun, onarımdan gözünü ayırmıyor. Restorasyon boyunca kültür bakanlığına bağlı sorumlu danışmanlar çalışmaların kalitesini denetliyor. Tarihi dokuya uygun olmadığını düşündüğü bir anda duruma el koyabiliyor.

İtalya'da da para sorun. Her yıl sayısız yapı, restorasyon için sıraya giriyor. Faturanın altından kalkamayan bakanlık, yapılara sponsor buluyor ve restorasyon masrafını karşılıyor. Çalışma tamamlanana kadar da yapıyı örten perdenin üzerinde sponsor firmanın adı yer alıyor.

İtalya'da devlet restorasyonu üç temel üzerine oturtmuş durumda. Deneyimli kadro, sponsorluk ve sıkı denetim. Bu nedenle, restorasyonu tamamlanan yapı için bir kere dönüp arkaya bakma ihtiyacı hissetmiyor.
--

Restorasyon nedir?

Restorasyon konusunda bugüne kadar pek çok şey ifade edilmiştir. Bunlardan en çok kabul gören tanım "aslını bozmadan onarmak"tır. Sanat tarihçisi Celal Esad Arseven restorasyonu "sanatça tamir" olarak tanımlar. Bu da normal tamir işleriyle restorasyonu birbirinden ayırt etmek için önemlidir. Restorasyon; bir mimari eseri, bir tablo veya bir heykel gibi herhangi bir sanat eserinin zamanla veya başka bir nedenle zarar görmüş, bozulmuş kısımlarını, o eserin sanat değerine ve eski şekline zarar vermeksizin sanat bakımından tamir ve ıslah (rehabilite) etmektir. Normal bir tamirden çok farklı olan restorasyon büyük bir bilgi ve uzmanlık işidir. Bu yüzden her mimar restorasyon yapamaz. Restorasyon yaparken esere kendinden bir şeyler katmak ve şahsi şekillerde binayı daha güzelleştirmeye ve tamamlamaya kalkışmayacak kadar da eski sanata saygılı olmak gerekir.

Restorasyon kelimesi aynı zamanda krallığı son bulmuş bir hanedanın tekrardan tahta çıkması için kullanılmış bir tabirdir. Fransa'da Bourbonlar'ın tekrar tahta çıktıkları zaman için kullanılmıştır. Bu durumu mimariye uyarlarsak eserin tekrardan canlandırılması, hayat bulması olarak değerlendirilebilir. Tamir ile restorasyonu birbirinden mutlaka ayırmak lazımdır. Restorasyon aynı zamanda bir sanat değeri de taşımaktadır.

Restorasyon yapılar için bir gençlik iksiri gibidir. Restorasyon zamanın ve diğer etkenlerin etkisinden kurtularak yapının yeni bir hayata başlaması demektir. Restorasyonla yapıdaki bozulmalar durdurularak ömrünün uzaması sağlanmış olur. Yani restorasyon yıpranmasını durdurur ve zamana karşı koyma gücünü kazandırır.
--

Sahip Ata Külliyesi'nin künyesi

Selçuklu Veziri Sahip-Ata Fahreddin Ali tarafından mescid, türbe ve hamam olarak yaptırılan külliye, Larende Caddesi üzerinde bulunuyor. 1258 yılında tamamlanan külliyenin mimarı Abdullah oğlu Kelük. İlk camiden bugüne sadece çinili mihrap ile çifte minarelerden biri ulaştı. Külliyede yer alan türbedeki çiniler dönemin Selçuklu mimarisinin önemli örnekleri arasında yer alıyor. 1276 yılında inşa edilen türbe, 1279 ve 1283 yıllarında yapılan eklemelerle bugünkü durumunu aldı.