İmece ve köy muhtarlığın önemi
Köy muhtarının vazifelerinden ve köydeki işbirliği yani imece usulünden söz edeceğim, modern kentin köyden habersiz insanlarına…
Anadolu köy kültüründe idareyi, asayişi sağlamakla mükellef olan seçilmiş köy muhtarının vazifelerinden ve köydeki işbirliği yani imece usulünden söz edeceğim, modern kentin köyden habersiz insanlarına…
Eskiden köylü babaların hatta anaların bile yetişen oğullarına bir tavsiyesi olurdu. Köy idaresinde görev almaması bakımından. “Aman oğlum köyün idare işlerine pek karışma, isterlerse beş kuruş ver on kuruş başını bu b.ktan işlere sokma” derlerdi. Bunu söylerken bilmem neyi ima etmek isterlerdi. “Bu işlerde yanlış yaparsan, adil davranamaz isen fakir fukaranın hakkını koruyamaz tarafgirliğe girersen, bu dünyan da öbür dünyan da mamur olmaz” demek isterlerdi galiba.
Ama şu bir gerçek ki yaşamını sürdükleri köylerinin idaresine gelişmesine her şeyine katkıda bulunmaktan alı koyarlardı. Bu bir nevi nemelazımcılık ve vazifeden kaçış gibi gelirdi bana.
Bizim yaşadığımız 1950’li yıllarda köy muhtarlarının yaşı 40 50’den aşağı olmamalı, oturaklı sözü dinlenir ve otoriter, sert ve mert adamlardan seçilirdi.
Merhum atalarımıza sebeplerini sorduk mu şu cevabı alırdık: Oğlum muhtar denen adam bu köyün idarecisi, şehirle köy arsındaki irtibatın sağlayıcısı, fakir fukaranın hamisidir. Bilhassa köy muhtarları o köyün her şeyidir. Muhtara iş yaptırmak için dul kadın varacak, genç gelin varacak kızlarımız varacak, nineler dedeler varacak onların bütün vebalini o çekecek. Ondan dolayı oturaklı ve olgun olmalı muhtar… Tabiî ki doğruydu dedikleri. Çünkü o yıllarda insanların bilhassa kırsal kesimde kadınlarda hiç yoksa erkelerinin yarıdan fazlası okum yazma bilmezdi. Çoğunun gurbette olan eşlerine askerde olan yavuklularına hatta eşlerine mektubu bile bazen muhtar yazıverirdi.
Muhtar köyün sığırına, davarına çoban tutacak, muhtar köyde bir zarar ziyan olmuşsa, iki kişi arasında anlaşmazlık vuku bulmuşsa azaları ile toplanıp keşfe gidecek, onların aralarındaki sorunları halledecek ya da hükümete (kaymakamlığa) iletip çözümü kanuni yollardan sağlayacak. Köye bekçi tutacaksın iki resmi bekçi vilayetten, silahlı iki de koruma bekçisi tutup arazideki ekinleri bahçelerdi çayırları ormanları da onlara korutacaksın. Aynı zamanda yaz günlerinde köyündeki akarsu ve göletlerin suyunun ekin bahçe sebze tarlalarına eşit akıtılmasını sağlama işini şehirlerde havala köyde bekçiler yapardı. Yoksa düzeni sağlayamazsan azgın alızı yer gider, güçlü olanlar da güçsüzleri ezer.
Ayrıca köy odasına bakar, alına kararları köylüye ilan eder, gelen misafirlere hizmet edilmesini sağlar, doğanları ölenleri nüfus idaresine bildirir, köyünde veya köyler arsında vuku bulan büyük vakaları vilayete cendermeye bildirir, yani muhtar her kuruluşla her insanla ve yakın köyler ile diyalog içerisinde olur. Daha okuldan camiden sorumlu olanların sorunlarına çare bulacaksın, muhtarlık kolay iş değildi. Şimdi hem parası çok, hem işi az muhtarların.
Muhtar köyler arasındaki anlaşmazlıklarda köyünü, dağını, ekinini, tarlasını, ormanının korunmasını sağlayacak hülasa her şey muhtarın omuzunda. Şöyle derdi eskiden atalarımız: Oğlum muhtarın köydeki bir konu üzerinde karar verip de yazıya geçti heyet tarafından imzalandı mı bunu cumhurbaşkanı bile bozamaz çok böyük haklara sahıp muhtar derlerdi. Aklıma gelmişken köyümüzde bir yaşanmış olayı anlatayım o yıllardan. Bir adam bir başkasının büyük bir söğüt ağacını kesmiş bana zararı var diye. Söğüt sahibi muhtara şikâyetçi olmuş. Muhtar heyeti toplanıp keşfe gitmiş evet kesen adamın tarlasına söğüdün zararı var ama daha başka şekilde hal edilebilirmiş. Adam kanun nizam dinlemeden kimseye danışmadan söğüdü kestiği için muhtar heyeti buna 150 lira gibi zaman göre büyük bir ceza kesmiş. Paranın 120 lirası söğüt sahibine ödenecek, 30 lirası da heyet keşif parası olarak ödenecek. Köyüne giderken de biraz daha olumlu bakın her şeye inat etmekle olmaz diye hatırlatmada bulunur bu bir misaldir.
Bahsettiğim 50-60-70’li yıllar… Öyle çok fazla miktar da değil 50-100-200 lira civarında… O da köylünün bütçesinden karşılanır, köyde muhtar olmak için zengin olacaksın variyetli, sahavetli olacaksın. Aile bireylerin, gelin kız hanım hem hamarat hem de kalabalık olacak ki köyün gelenlerini devlete memurlarını doyurup ağırlayacaksın. Ormancı cenderme tahsildar devlet memurlarının tümü bu işin içersinde. Dahil böylece köyün onurunu koruyup devletten gelecek hizmetleri de alabileceksin.
Baharda güzde değişmek üzere köyün mallarına sığır davar çoban bulacaksın. Eskiden köyde bu işe 10 kişi için 50 kişi talip olurdu. Sonraları köyün gençleri İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlere gurbete gidip para kazanmaya başlayınca çoban bulunmaz oldu. Dışarıdaki göçer ailelerden çoban bulunurdu. Bekçi tutacaksın koruma ve köy bekçisi onlara silah, maaş temin edeceksin, köyün ihtiyar heyetinin aldığı kararları köye duyurmak için köy odası bakıcısı hizmetli (kahya) bulacaksın, okula hademe bulacaksın, yani işler çok. Yaz günlerinde köyün arazisinin sulanması için imece yapıp ırmakları temizleteceksin, bu suların arazi sulamasında şehirde havala denen ama köyde bekçilerin organize ettiği su sırasını tanzim edeceksin, muhtar olarak sen müdahil olmazsan azgın alızı yer zengin fakiri ezer gider. Köy muhtarının aldığı kararı kimse bozamaz derlerdi.
50’li yıllardan anlatılan yaşanmış bir olayı anlatayım. Bizim köyde bir adam, komşusunun bir söğüt ağacını benim tarlama zararı var diye kendisine bile söylemeden dipten kesmiş, öbürü muhtarlığa şikayetçi olmuş. Muhtar ihtiyar heyeti keşif gitmiş ve ağacı keseni 150 lira para cezasına çarptırmış. Suçlu buna razı olamamış işi mahkemeye aksettirmiş. Mahkeme reisi “O köyün muhtarı yok muydu, bu kadar basit işi halledecek niçin buraya kadar intikal ettirdiniz” deyince, mağdur olan, “Efendim muhtar beğ keşfetti ve bu beğe 150 lira ceza kesti ama beğ rıza göstermedi size başvurdu” deyince reis, “Peki, sen razı olmuş muydun karar der mağdura? “Evet efendim şeraitin kestiği barmak acımaz muhtar beğin dediğine ben ırazıydım ama bu itiraz etti” der. Mahkeme reisi karşıya adama dönüp “Muhtarın bu kararına razı olmadığın için mahkeme masrafı keşif parası söğüt bedeli olarak 500 lira ödeyeceksin. Çünkü seni ben de suçlu buluyorum ayrıca şahitlerin ücretini de sen karşılayacaksın” deyince adamın gözleri fal taşı gibi açılmış ve ondan sonra olay köyde duyulunca bu ufak hadiseler bir daha mahkemelere intikal etmeden köyün ileri gelenleri tarafından mahallinde hal edilivermiş.
“İstenirse beş kuruş ver on kuruş etliye sütlüye karışma” ata öğüdünü alanlardan biri de bendim çünkü bu sorumluğu almaya aile bütçemiz ve kıt olan gelirimiz müsait değildi onun için babamın bu öğüdü belki haklıydı, o yaşamın zorluklarında. Ama ne var ki1970’li yıllarda gurbetten gelip köyde yaşamaya başlayınca babamın da vefat etmesinden dolayı her şeye kafamızın çalışmasına bakarak köylülerin ısrarına dayanamayıp biz de heyet içerisinde görev aldık ve köyün hesap işlerine bakan katip olduk. Köy katibi demek bir köyün bütün her şeyini nüfusunu, aile yapısını hesabını, mallarını tarlalarını bilmek mecburiyetindedir katip. Köy muhtarının kararlarını deftere geçer, onların uygulanmasında heyete öncülük eder, yani muhtardan bilgili olmalıdır katip. Bütçeyi yaparken köyün eksiklerini tamamlamak için bütçeye yerli yerinde ödenek koymak, yazın yapılacak imeceler de köy bütçesine dâhildir, bunları iyi ayarlayacak kanuna uygun yapacak. Bir yıl sonraki bütçeyi ayarlarken hangi kalemlerden gelir sağlayacağını vakıf avarız gelirlerini para cezalarını, yardım bağışları salmadan gelecek miktarları iyi ayarlayıp köyüne uygun vaziyette bütçe yapmalı, yoksa günümüzdeki gibi birlik katibi olursa yılda iki defa köye gelir verilen ifadelere göre afaki bir bütçe hazırlar, senin köyün ihtiyaçlarını pek bilemez ama köyün içerisinden olanlar bu işte daha bilgili ve becerili olurlar…
Bir anım daha… Sanırım 1977 yılı idi o dönemde yokluklar ülkesi olmuştuk, yağ kuyruk, benzin mazot kuyruk, şeker kuyruk daha neler nelere kuyruk… Sigara bile yok derler, kuyruğa gireceksin almak için.
Bir akşam bu düşünceler içersinde köy odasında heyet olarak toplandık. Konuşma arasında merhum muhtar emmiye “Emmi valiliğe müracaat edelim köy adına 50 çuval şeker alıp köylüye dağıtalım bu bizim vazifemiz. Çünkü fakir fukara dul kadın ihtiyar adam gidip sırada bekleyemez” dedim o da “Makul ama İsmailim, bu köye iyilik yaramaz sonra rezil olmayalım iyilik yapalım derken” dedi. “Bir şey olmaz” dedik bir dilekçe yazdık 100 çuval şeker talebinde bulunduk Vali bey’den. İlgilerle görüşen vali 20 çuval şeker verilebileceğini daha ilerde bir daha talep ederseniz ilerde yine karşılanacağını söyledi. Muhtar merhumla bir araba tuttuk fabrikadan 20 çuval şekeri aldık, nakliyesini cepten ödeyip köye getirdik. Ben köyün aile durumuna göre şekerleri kilo olarak ayarladım bir gün sabah erkence tellal çağırtıp köy odasının önünde dağıtmaya başladık. Herkes 2 kilo, 3 kilo ne yazıldı ise listeye uyarak geliyor parasını ödeyip şekerini alıyor. Bir yaşlı tek başına oturmakta olan dul kadın geldi ve bize kinayelice “Ne yaparsınız len” dedi? Muhtar “Şeker aldık vilayetten abla, onu köylüye dağıtıyoruz” deyince “Bana kaç kilo şeker yazdınız” diye sordu. Muhtar bana sordu: “Ismaylım bu ablamızın şekeri ne kadar?” “Emmi bu yenge şimdilik tek kişi olarak yaşıyor bir kilo şeker vereceğiz sonra yine alırsak yine vereceğiz” deyince rahmetli kadın “Yapacaksanız doğru iş yapın ben bir kilo değil beş kilo şeker isterim yoksa sizin yaptığınız iş de eksik olsun” dedi. Şaşırdık merhum muhtar çok asabi bir adamdı bir bana baktı kızarak “Niye yaptık bu işi?” gibilerden, bir de kadına baktı, “Abla bir kilo şekeri alıp git benim canımı sıkma zaten can burnumda, bizi uğraştırma. Sen ihtiyarsın saygımızı kaybettirme” dedi. Kadın, “Ne oldu len ne efeleniyorsun muhtar oldum diye çok havalandın bakıyom da bu senin üzerindekine köylü semeri derler bu bugün sende olur yarın senden alıp bir başkasına vururlar çok havalanma” dedi. Muhtar emminin bunca hizmet karşılığında birde eşek yapılması çok zoruna gitti ve celallendi oradakiler zor sakinleştirdik, kadını da evine yolladık.
İşte bende hatıra olsun diye bu olayı o yıllarda şiire döktüm şimdi size sunuyorum. Köy muhtarlığı deyip de geçmeyin çok zordur bu işler…
KÖYLÜ SEMERİ
Ey ozan İsmail’im eskiyi ne bilsin bu gençler
Eğer sen yazar isen onlar da seni okur ve dinler
Bundan tamı tamına otuz iki yıl kadar önceydi
Hükümetimiz Başbakan Ecevit in idaresindeydi
Onca varlıklar içerisinde adeta yoklar ülkesi olduk
Yağsız, tuzsuz, şekersiz hatta sigarasız bile kaldık
Her şey yok olmuştu, her yerde kuyruklar vardı
Bir teneke mazot benzin için halk kuyrukta sabahlardı
Bu tür işlerin zoru bizeydi, çünkü köyde yaşardım
Köyün ihtiyar heyetinde köy katipliği yapardım
Baktık köylünün şekeri yağı yok mutfakları muzdarip
Çokluluğa alışık olan köylülerin durumları çok garip
Bir gece vakti köy ihtiyar heyeti muhtarlıkta oturduk
Bu köye nasıl şeker alırız diye bir hayli kafa yorduk
Tamam gece karar alındı yarın valiliğe varacaktık
Köyümüzün tüm dertlerini vali beye anlatacaktık
Ertesi sabah erkenden bir dilekçe hazırladık
Köyden açık kamyona binip şehirde valiye uğradık
Köyün acil ihtiyacını valiye 50 çuval şeker dedik
Bütün yalvarmamıza rağmen 20 çuval alabildik
Verilen miktar köye azdı ama hiç yoktan iyiydi
Köylülerde bu yapılan bunca iyiliği elbette ki bilirdi
Neyse alınan şekeri muhtar beyle bir kamyona yükledik
Ücreti cepten ödeyerek şekeri köyümüze naklettik
Birer ikişer üçer kilo köy hanesine göre ayar yaptık
Halka durumu ilan edip dağıtımına da başladık
Ayağına şeker gelen köylüler hepsi ayrı kahreder
Bir evde tek oturan dul kadın beş kilo şeker ister
Muhtar bey iyi hizmet eder çokta kibar davranır
Köylüler bu hizmetten dolayı teşekkür edecek sanır
Bir kadın girdi muhtarlığa mağrur bir eda ile
Len Mehmet diye seslendi bizim muhtar emmiye
Bu gelen şekerden sen bana kaç kilo şeker ayırdın?
Muhtar: Herkesin alacağı miktarı ben katip yazdırdım
Bana dönüp sordu muhtar: Ablanın şeker miktarı nedir?
Bir kilo şeker verilecek buna dedim çünkü evde o tektir
Muhtar buyrun ablacığım sana düşen bir kilo şeker
Kadın, olmaz efendi bana 5 kilo vereceksin, der
Adam içerisinde bulunulan zor durumu anlatır
Muhtar yumuşak davrandıkça kadın şımarıklaşır
En sonun muhtar dedi: Sana bir kilo şeker de çok
Al şu şekerini git başımdan almaz isen o da yok
Kadın şöyle mağrurca başını yukarı kaldırdı
Muhtara çok çirkin bir söz edip can evine saldırdı
Hey ulen muhtar sen nesin bana şöyle bak dedi
Sırtındakine çok da güvenme o bir köylü semeri
Böyle ukalalık edersin bir gün onu sırtından alırlar
Onu layıkıyla taşıyacak bir başka eşek daha bulurlar
Bizim muhtar emminin o an hepten tepesi attı
Çok galiz bir küfür yaparak kadına kiloyu fırlattı
Kadın kaçtı evine doğru şekeri de almayarak
O da küfürler savuruyordu hem de homurdanarak
Muhtar döndü bana doru bu işin müsebbip mimarına
Sitemli bir eda ile bakıyordu köylülere ve azalarına
Demedim mi karışmayalım bu insanlar iyilikten anlamaz
Bunlar odunumun parası derde kuru inatlarını kırmaz
Ondan sonra o köyde bir daha böyle işler görülmedi
Köylü mağdur olmasın diyerek yağ şeker getirilmedi
Susturmadı onca köylü haksızlık yapan bu dul kadını
Bozuverdi bir kadın tüm köy halkının ağzının tadını
Ozan İsmail o yıllarda bu olayı tümüyle yaşadı
Bu veciz hikayeyi okumanız için sayfalara döşedi
Figüranların hepsi de öldüler Allah rahmet eyleye
İnşallah bunların dargınlıkları dar ukbaya gitmeye
İdare edilenler idare edenlere saygıda kusur etmesin
Onlara semer filan yakıştırıp ta merkebe benzetmesin
Toplumları idare temek bilirim bir hayli zordur
Bir evin reisi bile sanrım bu zorluğu biliyordur
Bir güzel hadisi şerif var bunu hepiniz bilirsiniz
Peygamberimiz der ki, layık olduğunuzla yönetilirsiniz.
İsmail Detseli